”SİNSİ TUZAĞA”
DÜŞMEMEK İÇİN...
Son günlerde ilginç bir gelişme yaşıyoruz.
Şehit cenazelerindeki sloganlar ve şehit ailelerinin tepkileri değişmeye başladı. Eskiden ”oğlumuz vatan için öldü” diyen ana ve babalar, artık başkaldırıyorlar. ”Vatan sağolsun demeyeceğiz” diye haykıran anneler, ”Yeter artık, durdurun şu kanı” diye seslenen babalar, açıkça devleti suçluyorlar.
Hükümete ve açıkça söylememekle birlikte güvenlik güçlerine tepki veriyorlar: Hadi artık, PKK’yı bitirin de çocuklarımız ölmekten kurtulsun.
Kamuoyundaki bu tutum değişikliği, ister istemez Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni (siyasi iktidarı, askeri ve polisiyle) baskı altına alıyor. Sanki çözüm çok kolaymış, asker ve sivil otorite ne yapılacağını biliyormuş da, yapmıyor ve yapamıyorlarmış gibi bir durumla karşı karşıya kalıyoruz. Ateş düştüğü yeri yaktığından dolayı, evladını kaybedenler, PKK’yı yok etmenin sanıldığı gibi kolay olmadığını bilemezler. Onlardan, böylesine ince düşünmelerini de isteyemeyiz.
PKK’yı, Kandil Dağı’nı bombalayarak veya Kuzey Irak’a binlerce asker sokup PKK avına çıkarak veya Güneydoğu’da yeniden olağanüstü hal ilan edip, binlerce asker yığarak silemeyiz. Olay, artık Türkiye’yi aştı. Bambaşka boyutlara çıktı. Hem Türkiye içinde, hem bölgedeki gelişmelere bağlı... Hem siyasi, kültürel hem ekonomik ve sosyal reformlar gerekiyor...
Bazı yazarlarımız, cenazelerdeki bu farklı yaklaşımları, bağrı yanmış anaların çığlıklarını ve tepkilerini, PKK’nın sinsi bir oyunu olarak niteliyorlar. PKK’nın böylece, kamuoyu ile devletin arasını açmak ve devleti uzlaşıya zorlamak istediğine dikkat çekiyorlar. Bunu ispatlamak için de, PKK yanlısı bir gazetedeki makaleleri örnek gösteriyorlar.
PKK bu fırsattan yararlanmak isteyebilir. Ancak, şehit anneleri ve babalarını sinsi bir tuzağa düşürebileceklerini ileri sürmek, bana çok abartılı geliyor.
Bence, bu tuzağı yıllar içinde asıl bizler kendi kendimize hazırladık.
Olaya sadece güvenlik açısından baktık. Asker dahi ”güvenlik önlemleri bir yere kadar etkili olur, bölge halkını kazanmanın yolunu bulmalıyız” derken, kimse hareketlenmedi. Ne siyasi iktidarlar, ne sivil toplum örgütleri, ne medya... Aksine, hep birbirimizi korkuttuk. En basit adımlar dahi ”vatana ihanet” diye nitelendi. Kendimizi, milliyetçiliğin ucuz popülaritesine teslim ettik. İşin kolayını seçtik. Cenazelerimizi parti alanına dönüştürdük. Bizi bekleyen zorlukları toplumumuzla paylaşmadık. Suçu, hep dış güçlere yükledik.
Bu tehlikeli tırmanış, bizi işte bugünkü noktalara kadar getirdi.
Sempatik görünmek için kıştırttığımız toplumun, ”daha fazlasını” istemesini artık tatmin edemeyecek bir noktaya ulaştık.
Bu kısır döngüden kurtulabilmenin tek yolu var. O da, devletin tüm kurumlarının bir araya gelip, sorunun gerçekçi şekilde analizini yapmaları ve ortak ve uzun vadeli bir politika geliştirmeleridir. Aksi halde bu tuzaktan kurtulmamız daha da zorlaşacaktır.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|