BOMBALAR BİZİ
HIZLA BATIYA İTİYOR
Bombaların patlamasından itibaren Türkiye’nin hem iç, hem dış politikalarında önemli değişiklikler yaşanacak gibi görünüyor.
AKP hükümetinin takınacağı tutum, hem kendilerinin hem de ülkenin geleceğini şekillendirecek.
Irak savaşı öncesine dönersek, AKP’nin önemli bir çabasını görürüz. Başbakanlığı döneminde Abdullah Gül, İslam dünyasını hareketlendirmeye çalışmıştı. Washington’dan tepki görme pahasına, İran-Suudi Arabistan- Suriye ve Ürdün’ün dışişleri bakanlarını İstanbul’da toplamış, ardından İslam Konferansı çerçevesinde “ABD’nin müdahelesini önlemek için Saddam’a karşı ortak tutum” aldırma girişiminde bulunmuştu.
Kısa sürede bölge ülkelerinin hiçbir ortak tutum geliştiremeyecekleri anlaşıldı. İslam dünyasının yaklaşımı, Ankara’daki yeni hükümeti hayal kırıklığına uğrattı.
Ardından savaş çıktı ve bugünkü aşamaya gelindi.
İslam dünyası hala ortalarda yok. Demeç vermenin ötesinde hiçbir somut adım atabilmiş değiller.
Özetle, Ankara’nın oluşturabileceği alternatif politikalarda, İslam ülkeleri herhangi bir yer tutamayacaklarını, seçenek oluşturamayacaklarını göstermiş durumdalar.
Bölge ülkelerinin durumu ise, daha da acıklı.
ABD, şu veya bu şekilde Irak’ta istikrarı yerleştirdiği andan itibaren, Suudi Arabistan, Suriye ve Mısır’da demokrasiye geçiş için baskısını arttıracağının sinyallerini verdikçe, bu ülkelerde gerilim daha yaygınlaşıyor.
Anlayacağınız, AKP yöneticileri ve ideologları, dünya görüşleri ve eğitimleri nedeniyle kendilerini ne kadar İslam dünyasına yakın hissediyor olurlarsa olsunlar, karşılarında ittifak yapabilecekleri veya yakınlaşabilecekleri müslüman ülke veya ülke grubu bulamıyorlar.
TÜRKİYE, TEM
MODEL ÜLKE...
Bu karmakarışık İslam dünyasında, demokrasisi veya kendi iç dengeleriyle istikrar içinde gelişen tek ülke Türkiye. Şu anda en büyük avantajı ve uluslararası ortamda en değerli kartı da laik-demokratik sistemi.
Patlayan bombaların ardındaki insanların vermek istedikleri mesaj da bu modele karşı tepkilerini gösteriyor. Bu modeli yıkmak, Türkiye’yi kendileri gibi yapmak istedikleri apaçık görülüyor.
Eğer AKP bu oyuna düşer ve tutumunu buna göre değiştirmeye kalkarsa, hem kendini yok eder, hem de ülke’nin geleceğini körleştirmiş olur. Zira böyle bir rota değişikliğine hiçbirimiz izin vermeyiz.
Ben AKP’nin de bu tip bir yanlışlığı yapabileceğine inanmıyorum.
Şimdi gelelim diğer bir seçeneğe...
Türkiye’nin batı ile ilişkileri de son gelişmelerden etkileneceğe benziyor.
TÜRKİYE, İSLAMCI
TERÖRE YEM YAPILMAMALI
Bombacılar belki farklı düşünüyor veya farklı bir sonuç elde edeceklerini tahmin ediyor olabilirler. Ancak son gelişmelerin Ankara’yı Washington cephesine doğru ittiği açıktır.
İslamcı terör Türkiye’yi hedeflerinin arasına almakla, Washington ve Ankara’daki politika üreticilerini aynı yönde düşünmeye itti. Şimdiye kadar bazı farklı yaklaşımları olan bu iki başkent, bundan böyle aynı iç güdülerle hareket edecektir.
Türkiye, bir daha bomba patlamasın diye, Irak politikasını değiştirmeyecek, tam aksine Irak’ta istikrarın biran önce kurulabilmesi için ABD’yi destekleyecektir.
Bush yönetimi de, İslam dünyası için tek model olarak gördüğü Türkiye’yi kuşa kurda yedirmemek için çabalarını artıracaktır.
Bu yaklaşım, ikili ilişkilerin yanı sıra, özellikle Avrupa Birliği’nin 2004 Aralığında vereceği karar sırasında ortaya çıkacaktır. Türkiye’nin dışlanmaması için çaba harcayacaktır.
TÜRKİYE AB’YE
DAHA YAKLAŞTI
Avrupa Birliği ülkeleri de, bu son bomba olaylarıyla birlikte, Türkiye’nin konumu hakkındaki görüşlerini biraz daha netleştirmiş gibi görünüyor.
Avrupayı yöneten çevreler ve özellikle üç büyükler (Fransa-Almanya ve İngiltere), bu ülke’nin kuşa kurda yedirilmemesi gerektiğini ilk defa açıkça söylemeye başladılar. İslamcı terörün sarsacağı ve istikrarsızlaştıracağı Türk modelinin mutlaka korunması gerektiğini, bunun en etkili şeklinin de, 2004 Aralığında bu ülke ile tam üyelik müzakerelerinin başlatılması olduğunu vurguluyorlar.
Alman Fransız ve İngiliz Dışişleri Bakanlarının ardı ardına aynı açıklamaları yapmaları boşuna değildir. 13 ay sonraki kararı mutlaka etkileyecektir.
Ancak bunun gerçekleşebilmesinin tek koşulunun, yine Kopenhag kriterlerinin tamamlanmasından geçeceğini unutmamalıyız.
Aslında, geriye çok az bir yol kaldı.
Tek tehlike, “İşte gördünüz, Kopenhag kriteri diye, İnsan Hakları ve Demokrasi adına yasaları değiştirdik, başımıza neler geldi” mantığının ön plana çıkmasıdır.,
Bu tuzağa kendimizi düşürmezsek, Türkiye 13 ay sonra istediğini elde edecek ve Avrupa’daki yerini alma yolunda en önemli adımını atacaktır.
İstanbul’daki bombaların sahiplerine bundan daha iyi bir yanıt verilemez...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|