AB, 89’DA TÜRKİYE’Yİ
NEDEN REDDETMİŞTİ?
Dönüp dolaşıp yine Turgut Özal’ı anacağız. Türkiye’de son yıllarda doğru yapılan hangi taşı kaldırsak altından Özal’ın imzası çıkıyor. Avrupa Birliğine tam üyelik sürecinde de onun imzası var.
1987 yılında, resmi ilk başvuruyu yaptığı sırada neler neler söylemiştik... Ne takunyalı’lığını bırakmış, ne gizli bir oyun oynadığını... Bizim laik kesimlerdeki genel kanı, “Özal AB’nin bizi reddedeceğini biliyor. Red kararı çıkınca da, tepki gösterip Türkiye’yi İslam ülkelerinin arasına çekecek. Din devleti projesini gerçekleştirecek.” şeklindeydi. Bu sözler söyleniyor, bu yönde değerlendirmeler yapılıyordu.
Yani bugünkü filmleri 14 yıl önce de görmüştük. Söylenenlerden, yapılan tahminlerden hiçbiri doğru çıkmadı ve Özal’ın 87 başvurusu sayesinde bugün hala tam üyelik yolunda yürüyebiliyoruz.
Geçenlerde, Türkiye’nin 1987 başvurusuna, AB Komisyonunun 1989’da verdiği yanıt elime geçti. Merakla okudum, acaba hangi gerekçelere dayanmışlardı?
AB Komisyonu’nun (SEC (89) 2290 KESİN/ 2. Brüksel, 20 Aralık 1989) rumuzlu kararını özetlemek gerekirse, verilen mesaj “Ne Türkiye, ne de AB müzakere açmaya ve tam üyeliğe hazırdır. Bu başvurunun koşullar uygun olana kadar bekletilmesi daha doğrudur”şeklindeydi.
Yani, başvuru reddedilmiyor, aksine Türkiye’nin “tam üyeliğe ehil” olduğu açıklanıyor, ancak “henüz zamanı değil”deniyordu.
Toplumda hayal kırıklığı yaşandı ancak, AB Komisyonu’nun gerekçe olarak ortaya koyduğu veriler öylesine doğru ve öylesine inandırıcıydı ki pek tepki yaratmadı.
Rapordaki gerekçelere özetleyerek yeniden bakar ve bugünkü durumla karşılaştırırsak, ilginç kimi benzerlikler ve kimi farklılıklar ortaya çıkıyor.
YENİ GENİŞLEDİK,
TÜRKİYE’Yİ HAZMEDEMEYİZ
87-89 döneminde Avrupa genişlemiş ( Avusturya, Finlandiya, İsveç) yeni gelen 3 ülke ile sayısı 15’e çıkmıştı. Topluluk çevrelerinde hep aynı uyarılar yapılıyordu: Daha yeni genişledik, bu ülkeleri yerleştirelim, Türkiye’yi sonra alalım. Zira Türkiye çok büyük bir ülke hazmedemeyiz.
FARK: 80’lerin sonundaki bu gerekçe, şimdilerde de karşımıza çıkıyor, ancak çok daha az kullanılıyor. Türkiye’nin büyüklüğü ve AB’nin hazımsızlık çekeceği de, yine daha az vurgulanıyor.
TÜRKİYE’DE
HAZIR DEĞİL
AB Komisyonu’nun 89 belgesinde, Türkiye’nin de tam üyeliği kaldırabilecek durumda olmadığı belirtiliyor ve “sonucu alınamayacak bir müzakere sürecine girilmemelidir. Türkiye’nin ekonomik, sosyal ve politik durumu müzakerelerin başlamasını engellemektedir... Türkiye’nin genel gelişmişlik düzeyi, Avrupa Ortalamasının bir hayli altındadır” deniyordu.
FARK: Bugün Türkiye hakkında çok şey söyleniyor, ancak gelişmişlik düzeyinin Avrupa ortalamasının bir hayli altında olduğu söylenmiyor.
3. BU EKONOMİ İLE
ÜYE OLUNMAZ
AB Komisyonunun 89 raporunda, Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomi anlatılmakta ve neden müzakerelere başlanamayacağı şöyle belirleniyor:
Türkiye’nin satın alma gücü Avrupa’nın üçte biri
Çok yüksek enflasyon ve son derece yüksek bir işsizlik oranına sahip bu iş gücünün Avrupa piyasasına girişi kaygı yaratıyor.
Kişisel gelirler çok düşük olduğu için, bu durum işçilerin sosyal durumunu da etkiliyor.
Türk sanayi büyük duvarlarla korunuyor.
FARK: Bugünkü durumla en büyük fark, Türkiye’nin 1995’te AB ile Gümrük Birliği anlaşması yapması ve Türk ekonomisinin eskiye oranla çok daha güçlü bir konuma girmiş olmasıdır. Enflasyonun düşüşe geçmesi, serbest dolaşımın ertelenebileceğinin açıklaması da, AB’yi bir oranda rahatlatıyor.
4. KOPENHAG KRİTERLERİNE
HİÇ UYUM YOK
Sözünü ettiğimiz raporun en ağır bölümü “Politik gerekçelerle” ilgili. İnsan Haklarına saygısızlık, ağır işkence, ardı ardına devam eden askeri müdaheleler, sonuç olarak “işlemeyen bir demokrasiden” söz ediliyor.
Bütün bunlara ek olarak, Ege ve Kıbrıs sorunları da raporun sakıncalı bölümlerini oluşturuyor.
FARK: 189 ile bugünün arasında gece ile gündüz gibi dev bir fark var. Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum konusunda gösterdiği çabalar, atılan adımlar, manzarayı tümüyle değiştirmiş durumda. Hala Ege ve Kıbrıs konularında tam bir çözüm bulunamamasına rağmen, Türk-Yunan ilişkilerinin yumuşaması son derece net şekilde görülüyor.
SONUÇ: AB’NİN HAYIR
DEMESİ GÜÇLEŞİYOR
Bütün bu tartışmaları yaparken, son derece önemli bir oluşumu unutuyoruz. Bu da, AB’nin giderek değiştiği ve hala Türkiye’nin olası katılımının gerçekleşeceği 2015’lerde, daha da değişmiş bir AB ile karşı karşıya kalacağımızdır.
AB artık 1970-80’lerdeki gibi, fonlarından para yardımı yapmıyor. Aday ülkelerin fakir yörelerine destek vermiyor. En önemlisi de, AB’nin artık 6 veya 9 değil 25 üyeli bir gruba dönüşmesi.
Özetle, AB’de Türkiye’ye artık yer var.
AB’nin Türkiye’ye HAYIR demesi eskiye oranla daha zor.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|