ABD İLE İLİŞKİLERİN
YENİ TEST’İ VE ASKER YOLLAMA
Dışişleri bakanı Abdullah Gül açıklamalarında hiçbir şekilde renk vermiyor. Asker gönderip gönderilmemesinin, tüm veriler incelendikten sonra, önce hükümet ardından da TBMM tarafından verileceğini söylüyor.
Özel konuşmalarında da reyini açıklamıyor, ancak sorulara verdiği yanıtların satır aralarını incelerseniz, Türkiye’nin bu defa ABD ile birlikte hareket etmesinden yana olduğu sonucunu çıkarabiliyorsunuz. Yine çeşitli konuşmalarından elde edilen ipuçlarıyla, dışişleri bakanının şu gerekçeleri ileri sürdüğünü anlayabiliyorsunuz:
Irak’ta istikrarın kurulması, yani olayların büyümeden yatıştırılması, ülkenin yeniden zenginleşmesi, kendi kendini demokratik şekilde yönetir duruma girmesi en çok Türkiye’yi etkileyecektir. Aksi olur, kargaşa artar ve ülke bir iç savaşa sürüklenip bölünmeye giderse, bunun faturası da en çok Türkiye’ye çıkar. Büyük bir göç ile karşı karşıya kalınabilir. Kürt devleti bağımsızlığını ilan edebilir. Ekonomi çöker ve ticaretimiz sıfırlanır. İşte bundan dolayı, Irak’ın yeniden yapılanmasına Türkiye katkıda bulunmalıdır. Ancak bu şekilde ABD’nin biran önce işini tamamlayıp bölgeden ayrılmasına da yardımcı olunabilir.
Türkiye şu anda, Irak’taki gelişmelere seyirci durumdadır. Hiçbir etkinliği olmadığı gibi, ülkenin gelecekteki şekillenmesine de katılamayacak. Oysa, Türkmen’lerin korunması ve PKK’nın oralarda yeniden yuvalanmasını önlemenin tek yolu, masaya oturabilmekten geçiyor. Bunu gerçekleştirebilmek için de, gereken güvenceler alındıktan sonra, asker yollama kaçınılmazlaşıyor.
Bu defaki durum, Tezkere tartışmaları dönemine oranla çok daha müsait. Bilinmeyenler, dolayısıyla karşı karşıya kalınacak riskler çok daha az. Savaş bitmiş, belirli bir düzen kurulmaya, çarklar döndürülmeye başlanmış. Türk askerinin işlevi, görev sahası ve komuta kontrol mekanizması iyi saptandığı taktirde, riski düşük bir işe girilmiş olunacak. Getirileri, götürülerine oranla çok daha büyük bir durum var.
Masaya oturacak bir Türkiye’nin, Irak’ın yeniden yapılandırılmasında (ekonomik yönden) çok daha büyük bir pay elde edebilmesi sağlanacak. Mercimek, çimento ve et-sebze satışının dışına çıkılabilinecek.
ABD ile bozulan ilişkilerin, somut biçimde rayına oturtulması da ancak Türkiye’nin bu katkısıyla gerçekleşecek. Asker yollama konusu adeta bir test niteliği taşıyor. Bu defa da red yanıtı verilmesi, Washington’daki kuşkuların daha da artmasına, Pentagon’un olumsuz bakışının hiç değişmemesine yol açacaktır. ABD Türkiye’nin desteğine –özellikle şu sıralarda- ihtiyaç hissetmektedir. Bu adımla, üzerine gölge düşen Türk-ABD ilişkileri kurtarılabilir, kurumsal olarakta Pentagon ile TSK arasındaki bağ yeniden güçlendirilebilir.
Asker yollanmasından yana olan çevrelerin kafalarındaki gerekçeler bunlar. Hiçbirinin de yabana atılır yanı yok. Ancak öte yandan da, ne olursa olsun Mehmetçiğimizi belirli riske yolladığımız da doğru. Mutlaka olaylar çıkacak ve bizim askerimiz de ölebilecek.
“Askerimizi bugünler, bu tip olaylar için yetiştirmiyor muyuz? Şimdi kullanmayacağız da ne zaman kullanacağız” diyebileceğimiz gibi, “kafamıza çuval geçiren, onurumuzu zedeleyen Amerikalıya neden destek çıkalım” da diyebiliriz.
Tabii, AK Parti hükümeti yine riskli bir durumla karşı karşıya, grubunu nasıl ikna edecek? Ülkede esen Amerikan aleyhtarlığı hava ortadayken nasıl hareket edecek?
Doğrusu, AKP’nin aldığı risk, Mehmetçiğin alacağı risk kadar tehlikeli. Sanıyorum bundan dolayı, Tezkeresiz formüller ağırlık kazanabilecek...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|