Mehmet Ali Birand
 
AB ÜYELİĞİ, ANCAK ASKERLE BİRLİKTE OLUR
 
 

AB ÜYELİĞİ, ANCAK

ASKERLE BİRLİKTE OLUR


Bu yazıda, bu çevrelerde giderek artan şekilde duymaya başladığım bir düşüncenin ne kadar hatalı, ne kadar tehlikeli ve ne kadar gereksiz olduğunu anlatmak istiyorum.


Konumuz, Avrupa Birliği uyum yasaları...


Bu yasaların TBMM’den geçmesi ve 2004 Aralığına  kadar ki kısacık bir süreçte ayrıca, Kopenhag Kriterlerinin  tamamına uyum gerekiyor. Bu da, uzun yıllardır Bölücülük ve Şeriat ile mücadele etmek için konulmuş tüm kısıtlamaların kaldırılması anlamına geliyor. Fikir özgürlüğünün  ön plana çıkarılması, demek oluyor. 


Bu kısıtlayıcı yasaların tümü Asker ağırlıklı çıkarıldı. 12 Eylül  Anayasasından başlanarak ve her yıl yenileri eklenerek bugüne kadar aşamalı şekilde getirildi. Kimi zaman Askerin bizzat talebi üzerine, kimi zaman Asker önerisi üzerine Emniyet Teşkilatı veya aynı doğrultuda düşünen  sivil hükümetler tarafından yasalaştırıldı.


Dolayısıyla her yeni düzenleme, başta Asker olmak üzere Bölücülük ve Şeriat  tehlikesi konularında çok titiz davranan çevrelerde büyük duyarlık yaratacak demektir.


ASKERİN SİVİL

DENETİMİ...


Bu listeye bir de, “Askerin Sivil Denetime girmesi” kavramını eklemek gerekiyor. Buna “kavram” diyorum, zira somut olarak nasıl gerçekleştirileceği (Genelkurmay’ın Milli Savunma Bakanlığına bağlanması gibi sembolik bir adım hariç)  henüz tam olarak bilinmiyor. (Bu konuya ilerde daha geniş değineceğim için, şimdilik burada bırakıyorum.)


Özetle, Askerin hiç değilse bir bölümü Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinde, üniformanın  elindeki yetkileri  kaybedeceğini, Devlet mekanizması üstündeki ağırlığının azalacağını, bunun sonucunda da ülkenin hem bölünme, hem de şeriat tehlikesi ile karşı karşıya kalacağını düşünüyor.


Samimi şekilde bu inançta olanların bir bölümü açıkça kaygılarını  açıkça (MGK Genel Sekreteri Kılınç Paşa gibi) belirtiyor, diğer bir bölümü ise, karargahlarda , kendi aralarında  veya komutanlarıyla tartışmalarında  bu görüşlerini seslendiriyor.


Ancak, bütün bu kuşku ve kaygılara rağmen, Silahlı Kuvvetlerinin yine önemli bir bölümü, özellikle Irak savaşından sonra, Türkiye’nin geleceğini “ABD ile işbirliği geliştirme, ancak AB ile tam üyelikte “ görüyor. Bu konuda kimsenin kuşkusu olmamalı.


Sonuçta, bir bölümü direniyor, bir bölümü kararlı ancak destek bekliyor, diğer bir bölüm ise ikna edilmek istiyor.


Yani kafalar oldukça karışık.


ASKERİ İKNA

ETMEK GEREKİYOR


Askerin kaygıları, toplumun başka kesimlerinin farklı konulardaki kaygıları gibi, son derece samimi. Ancak öte yandan da  “Asker istemiyor” diye  AB’den  vazgeçecek halimiz yok.


Peki  ne yapacağız?


Eğer gerçekten AB hedefini kaçırmamak istiyorsak...


Eğer önümüzdeki kısa dönemde, 6 ıncı ve ardından da 7 ve 8 inci uyum paketlerini çıkartmak istiyorsak...


HÜKÜMET KARARLI OLMALI:


Herşeyin başında hükümetin kararlı olması gerekiyor. AB konusunda siyasi kararını alamamış bir hükümet, böylesine önemli bir aşamada, omuzlarındaki yükü kaldıramaz. Kıbrıs ve Irak konularındaki kararsızlıkların bu defa da tekrarlanması, hem Türkiye’nin 2004 Aralık randevusunun kaçırılmasıyla  sonuçlanacak, hem de AKP iktidarına yeni ve ölümcül bir darbe indirecektir. Hükümet kararını almalı, bunu tutumu ve söylemiyle açıkça göstermelidir.


ASKERİ İKNA ETMELİ:


Türkiye, AB hedefine ancak Askeriyle, medyası, düşünürü ve toplumuyla birlikte ulaşabilir. Bazı  çevreler “Askerin direnişini yenerek” AB’ye gidilmesini  seslendirirlerken hata  etmektedirler.


Unutmayalım ki, bu Asker bizim Askerimizdir. Sürtüşme-Çatışma- Direnişi kırma gibi yöntemlerle sonuç almak mümkün olabilir, ancak kendi kendimize çok zarar verdiririz. Asker AB’yi engellemez, ayrıca engellemekte istemiyor.  İkna olmak, gördüğü sakıncaların gerçekleşmeyeceğini duymak istiyor.


Hükümet işte bunu yapmalıdır.


Asker ve Muhalefet ile diyaloğa  özel önem vermeli ve karşısındakileri ikna etmelidir.


Siyasi kararını vermiş olan bir hükümet karşısında, Cumhuriyetin en büyük atılımını kimse durdurmak  istemez. İş ki diyalog kurulsun, ikna müessesesi işletilebilsin.


M. Ali Bayar’ın sık sık uyardığı gibi, bu toplum AB’ye “galipler-mağluplar”  sendromu ile taşınamaz. Hükümet elinden geleni yapmalı, ancak sonunda Türkiye’yi mutlaka AB’ye sokmalıdır.


Bunun başka çıkış yolu yoktur...



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Hadi bir defa başladık...
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…