TÜRKİYE ARTIK
CEPHE ÜLKESİ DEĞİL (2)
Irak savaşı sonrasında, hem global anlamda, hem de bölgesel açıdan tüm dengeler, beklentiler yavaş yavaş değişiyor.
Şu sıralarda henüz kesinleşmiş birşey yok. Tartışmalar yapılıyor ve yeni formüller oluşturulmaya çalışılıyor. Irak’ta henüz hiçbirşey yerli yerine oturmadığından dolayı, .u oluşumların kalıplara sokulması daha zaman alabilecek. Ancak, daha şimdiden özellikle Türkiye açısından ilginç ipuçları görülüyor. Bu yazımda sizlere, Washington ve Brüksel’den (AB) Türkiye’ye yönelik bazı görüşleri aktarmak istiyorum.
WASHİNGTON AÇISINDAN
TÜRKİYE’NİN YENİ KONUMU...
Eskiden Türkiye’ye bakan Amerikalı “politika oluşturucuları” genelde büyük bir üs görürlerdi. Türkiye bir “cephe” ülkesiydi. Orta Doğu’da, ABD açısından tehlikeli sayılan, Irak-İran-Suriye üçgenine karşı bir jandarma rolü verirlerdi. Temel amaç şuydu:
Köktendinci müslüman terör örgütlerine destek veren bu ülkeleri caydırmak...
İsrail’in güvenliğini sağlamak...Orta Asya ve Kafkaslarda denge unsuru oluşturmak.
Laik-Demokratik bir islam ülkesi olarak bu modeli, tüm İslam dünyasına örnek göstermek.
Şimdi bu değerlendirmelerin, kavramların veya verilmek istenen rollerin önemli bir bölümü değişiyor.
Örneğin, Türkiye artık bir “cephe ülkesi” değil. Zira ABD artık fiilen bölgeye girdi. Eskiden cephe diye nitelenen coğrafya kalmadı. Aynı şekilde, ABD’nin Türkiye’deki üslere eskisi kadar ihtiyacı da kalmadı. Yine de defterlerinden silmiyorlar, ancak eski hayati önem yok olmuş durumda.
ABD’nin artık bölge’de bir jandarmaya veyaİsrail’in güvenliğini güvenceye almak için bir müttefikler kordonuna da, gereksinimi yok. Zira bu rolü kendi başına –hiç değilse önümüzdeki 10-15 yıl- oynayabilecek bir konuma girdi.
TÜRKİYE’DEN NELER
BEKLENİYOR?
Türkiye’nin tezkere konusundaki tutumu, zaten eskiden de söylenmeyen ancak gizlice hissedilen “güvensizlik” olgusunu büyük oranda arttırdı. Hem bu olgu, hem de değişen koşullar, Türkiye’den beklentileri de ister istemez farklılaştırıyor.
Ankara’da politikaları saptayanların bu değişimi iyi saptamaları ve buna göre yeni yaklaşımlar oluşturmaları gerekiyor.
Önümüzdeki dönemde, Türkiye’nin elindeki en değerli kart artık üs-asker gibi unsurlardan çok, laik-demokratik sistemi ve istikrarı olacaktır. Bu olguyu ne kadar güçlendirir ve ne oranda dışa yansıtabilirse, bölgede o oranda ağırlığı artacaktır.
Türkiye Balkanlar-Orta Doğu- Kafkaslar ve Orta Asya ülkelerine demokrasi ve istikrar yansıtması gereken bir konuma sokuluyor.
ABD nasıl İran, Suriye, Ürdün, Mısır ve Suudi Arabistan ülkelerinden terör örgütlerine desteği (moral açıdan olsa dahi) tümüyle kesmeleri ve demokratikleşme sürecini başlatmaları için isteklerde bulunacaksa, Türkiye’ye ye de bazı telkinleri olacak.
Bunların en önemlileri de şunlar:
KÜRT SORUNU :
ABD’nin Ankara’dan en büyük beklentisi, Kürt sorununu çözebilecek adımların atılması. PKK’nın terör örgütü olarak işlevini yitirdiği, bundan sonra Kuzey Irak’ta da faaliyet gösteremeyecekleri, dolayısıyla Türkiye’nin uzun süredir beklenen demokratik kararları uygulamaya sokması konuşuluyor.
KIBRIS-EGE:
Çözümü için telkinlerle karşılaşacağımız diğer sorun ise, artık birbiri içine girmiş olan Kıbrıs-Ege’dir. Washington, bölgedeki istikrarı ön plana çıkarmanın planlarını yaparken, bu planların arasına Kıbrıs ve Ege sorunlarını da katıyor.
Türkiye’nin kapısı bu iki konuda çalınacak.
TÜRKİYE İÇİN AB
ÖN PLANA ÇIKIYOR
Yeni kurulacak olan dünyada güç dengelerine bakıldığı taktirde, Türkiye’nin AB’ye tam üyeliğinin Irak savaşından sonra çok daha öncelikli ve ağırlıklı bir hedef durumuna girdiği anlaşılıyor.
Gerekçelerin başında da, Irak savaşı sorsanıda ABD’nin kazandığı Hipergüç konumu geliyor. Washington bundan sonra, artık dünya’ya kendi istediği düzeni dayatmaya hazırlanıyor. Global Jandarmalığını ilan eden Amerikalılar, artık Türkiye’ye eskisi gibi bakmayacakları gibi, Türkiye’den de beklentileri farklı olacak. Ancak Türkiye’nin, bu Hipergüç’ün isteklerini karşılayamayacağının sinyali son tezkere olayında açıkça ortaya çıktı.
TÜRKİYE SIRTINI
AB’YE DAYAMALI
Ankara bu yeni durumda, Washington ile yakın ilişkilerini sürdürmekle birlikte, sırtını da AB’ye dayamak zorunda kalacaktır. ABD ile başbaşa kalmak, Türkiye açısından artık karşılığının verilmesi çok güç bir ilişkidir.
Dış ilişkilerini, eskisi gibi, Washington ile ağırlıklı ve ikili bir ilişki düzenine oturtmanın faturası yüksek olacaktır.
Zaferiyle şımarmış, her istediğini yapabileceğine inanmış Hipergüç ABD ile mi, yoksa 25 üyeli Avrupa Birliği ile mi daha dengeli bir ilişki kurulabilecektir?
Ankara bugünün koşullarında, artık zorunlu olarak AB’ye öncelik vermek durumundadır.
Gözle görünen köy klavuz istememektedir.
ABD’nin yakın müttefiği, ancak AB’nin tam üyesi bir Türkiye’nin yaşamı çok daha kolaylaşacaktır.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|