“TÜRKİYE KENDİNİ FAZLA ÖNEMSEDİ”
Washington sonunda patladı.
Ankara’ya kızgınlıkları öylesine fazlaydı ve bir türlü söyleyememenin sıkıntısını çekiyorlardı ki, demek ki birinin onları kamera karşısına oturtması gerekiyormuş.
Paul Wolfowitz (Savunma Bakan Yardımcısı) , Washington’un Türkiye ile ilgili olarak içinde biriktirdiklerini MANŞET programında, kelimenin tam anlamıyla patır kütür ortaya döküverdi. İçlerinde birikmiş olan kızgınlığı, hayal kırıklığını dostça, ancak eveleyip gevelemeden açıkladı.
Wolfowitz’in böylesine açıkça konuşmasının nedeni, Türk-Amerikan ilişkilerine çok emek vermiş olmasından kaynaklanıyor. Adeta, en yakın dostunun ihanetine uğramış insanların tepkisini gösterdi. Dikkatli okunduğu taktirde sözlerinde kırıcılık yoktu. Gerçekçilik ve dostça uyarılar vardı. Kızıp tepki göstermek değil, kendini çok yakın gören iyi bir arkadaşın içini dökmesi gibi okumak gerekir.
ILIMLILAR KALESİ OLAN
DIŞŞİLERİ DE AYNI...
Üstelik, bu tepkiyi Pentagon’a özgü olarakta görmemek gerekir. Zira, hemen ardından Dışişleri Bakanlığına geçtim ve bu defa “ılımlıların kalesi” olarak bilinen Dışişlerinin en etkili ismi –diğer bir Türk dostu olarak bilinen- Mark Grossman ile konuştum.
Mark Grossman da , Wolfowitz gibi, Türkiye’yi çok yakından tanıyan bir isim. Ne ilginçtir ki, ABD’nin en etkili iki pozisyonunda “Türkiye’yi seven ve duyarlı” iki kişi bulunuyor ve Ankara beceriksizliği nedeniyle, bu insanlardan destek alabilecekken, ne yazıktir ki, “dost eleştirisi” adı altında sert uyarılarla yetinmek zorunda kalıyor.
“HİÇBİR ŞEY OLMAMIŞ
GİBİ HAREKET EDEMEYİZ”
Paul Wolfowitz’in bir gün önce şok yaratan açıklamalarından sonra, belki biraz daha “anlayışlı” bir tutumla karşılaşıp rahatlayabileceğimizi düşünüp, Dışişleri Bakanlığına koşmuştum.
Beklediğimi bulamadım.
Grossman’ın tek farkı, kullandığı kelimelerin daha yumuşak olmasıydı. Ancak mesajlar aynıydı. Etrafı çukulata ile sarılmış çetin ceviz ekram etti.
Savunma Bakan Yardımcısı ile ters düşmedi. Son derece ustaca bir mantık ve dil dokusuyla konuştu. Ancak işin özünde yine, Paul Wolfowitz’in söylediklerinin ciddiye alınması gerektiğine dikkat çekti ve “Hiçbir şey olmamış gibi hareket edemeyiz” dedi.
Benim en çok ilgimi çeken sözü, Türkiye’nin “biz olmadan ABD Irak’ta birşey yapamaz” anlayışına kapılmasının büyük hata olduğuna dikkat çekmesiydi.
Aslında çok doğru bir saptama...
Tezkere hazırlıkları sırasında, AKP ideologlarından kaynaklandığı ileri sürülen, bu inanç, gerçekten de Ankara’da birçok etkili kesim tarafından paylaşılıyordu. “Kardeşim çok iyi pazarlık edelim. İstediğimizi koparabiliriz. Türkiye olmadan ABD Irak’ta adım atamaz” diyen çok “yetkili” ve “etkili” insanla karşılaşmıştım. AKP ideologları kadar, AKP dışı çevrelerde de bu görüş hakimdir. Bunun ne kadar hatalı ve boş bir varsayım olduğu kısa sürede anlaşıldı, ancak iş işten geçmişti. ABD savaşı, Türkiye’siz 2,5 haftada bitiriverdi...
Grossman’a göre, ABD’nin hatalarının başında, Türkiye’yi yönetenleri bu yanlış değerlendirmeden uzaklaştırmak için yeterince çaba harcamamak geliyor.
“TÜRKİYE NE YAPACAĞINA
KARAR VERMELİ”
Çekim ardından konuşurken, Türkiye’nin iki büyük fırsatı kaçırdığına dikkat çekti: Biri Kıbrıs’ta çözüme yanaşmayarak , 9.999 askeriyle birlikte Avrupa Birliğine katılma imkanını heba edişi. Diğeri de Tezkereyi reddederek, Kuzey Irak’ta 10 bin askeriyle ağırlığını koyması ve tabii 24 milyar dolarlık krediyi kaçırması...
Grossman da, Wolfowitz gibi, artık geriye değil, ileriye bakmak istiyor. Yine Wolfowitz gibi, o da topun Ankara’da olduğunun ve kararı Türk hükümetinin vereceğinin altını çiziyor.
Her ikisinin de mesajları aynı:
Türkiye’nin , ABD ile eski iyi günlerine dönmek istiyorsa, zigzag’lar yapmayı bırakması ve politikalarını Washington’un beklentilerine göre ayarlaması gerekiyor. Farklı arayışlara girmeyin, bize inanın ve bizimle yürüyün. Bundan kazançlı çıkarsınız. Aksi halde, Irak olayındaki gibi zarar edersiniz.
Son derece açık seçik bir mesaj...
Ya bizimle birlikte olun ve kazanın veya kendi kafanıza göre hareket edip kaybedin.
BUNLARIN SÖYLENMESİ
İYİ OLDU...
Türkiyemiz, Cumhurbaşkanından TBMM Başkanına, kimi ünlü yazarımızdan politikacılarımıza kadar hala rüyada yaşıyor. Dünya’daki gerçekleri hala göremiyor.
Karşımızda artık, Hipergüç konumuna giren bir ABD var ve bizler –bilinçli olarak değil, cehalet dolu yaklaşımlarla, bilmeden ve anlamadan- bu hipergüç’ün nasırına basıyoruz.
İnanılır gibi değil...
Üstelik aynı Hipergüç (ABD) Türkiye’yi kucaklamaya ve uçurmaya hazırken bunu yapıyoruz.
Washington, bir süredir kendi içinde biriktirdiği duygularını son 1-2 günde ortaya atmış oldu.
İyi de oldu... Şimdi top Ankara’da. Gereksiz savunmalara ve tepkilere girmek yerine, biz de kendi öz eleştirimizi yapalım. Cumhurbaşkanından, Meclis Başkanına, Başbakanından Dışişleri Bakanına kadar eteklerimizdeki taşları dökelim.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|