FİSCHER’E KIZIP
AB’DEN VAZ MI GEÇELİM?
Danimarka televizyonunda yayınlanan bir belgesel AB karşıtlarını ayaklandırdı. Avrupalıların “kötü niyetli” olduklarının belgesiyle ortaya çıktığına dikkat çekenler, yine tüm güçleriyle AB projesine saldırdılar.
Öyle bir dil kullanıyorlar ki, Türk halkına “vatandaşlar bırakın AB rüyasını, bunlar bizi hiçbir zaman tam üye yapmayacaklar” dedikten sonra, kimi açıkça kimi üstü kapalı olarak devam ediyorlar:
AB’ye tam üyelik için gereken demokratik reformları yapmayalım, ekonomimizi düzeltmeyelim, Kıbrıs’ın üstüne yatalım.
İnanılır gibi değil.
Alman Dışişleri Bakanı Fischer, belgeseldeki konuşmalara göre, Danimarka Dışişleri Bakanı Möller’e önce “Türklerin tepkisini çekmeyecek bir tarih verilmesini” söylemiş. Ardından da, gerek kalmadığını düşünmüş olacak ki, “unut onu” demiş.
Şimdi ne yapalım?
Alman Dışişleri Bakanı ikili oynuyor diye, örneğin idam kararını geri mi getirelim? Kürtçe dil eğitimini ve yayın hakkını tekrar yasaklayalım mı? İşkenceyi yaygınlaştırıp İnsan Haklarıyla ilgili kısıtlamaları arttıralım mı?
Bunun neresinde mantık var?
Bütün reformları istemeyerek ve sırf AB’nin gözünü boyamak için mi yerine getiriyoruz? Bu reformlar bizim daha sağlıklı bir toplum olmamazı sağlamayacak mı? Bütün yaptıklarımız, toplumumuzun onurlu ve rahat yaşaması için gerekli değil mi?
Kendimiz için gerekli reformların dışında AB ne dayatıyor da, biz nerede ödüne zorlanıyoruz?
OYSA BU BELGESEL
TÜRKİYE’NİN İŞİNE YARAR
Herkese ve her olaya çarpık bakıyoruz.bu belgesele gösterdiğimiz tepki de, bu alışkanlığımızı doğruluyor. Oysa, bu konuşmalar son derece ilginç bazı gerçekleri ortaya koyuyor.
Herşeyden önce, Almanya’nın Türkiye konusunda son dakikaya kadar karar veremediğini, tereddütler geçirdiğini ve diğer AB ülkelerinden Türkiye lehine herhangi bir istek veya destek gelmeyince tarih konusundan vazgeçtiğini gösteriyor.
Yani yepyeni bir bulgu ile karşı karşıyayız.
Avrupa Birliği içindeki şaşkınlık, kararsızlık açıkça hissediliyor.
Türkiye bundan sonraki çabalarını, işte bu verilerden hareket ederek sürdürmelidir. Kızıp, küsmek değil, tam aksine üstüne gitmek gerekmektedir.
Bu köşe’de bir konunun altını ısrarla çiziyoruz.
AB üyeliği Türkiye’nin hakkıdır. Diğer üyelerin büyük çoğunluğu da, çeşitli nedenlerle bu üyeliğe ya karşı çıkıyor veya geciktirilmesini istiyorlar. Ancak şu veya bu AB’li bakanının farklı düşünmesi, kiminin gizli gündemi bulunması veya kötü niyetli olması önemli değildir. Önemli olan Türkiye’nin hedefine varması, hakkını alabilmesidir. Eğer etrafımızdakilere kızıp küserek politika yaparsak bir yere varamayız.
Danimarka televizyonundaki belgesel bir açıdan Türkiye’nin aleyhine değil, tam aksine derslerle dolu.
Bağcıyı dövmek yerine, gelin kendi politikalarımıza ince ayar yapalım ve hedefimize ulaşalım.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|