DENKTAŞ’IN YİNE
KAZANDI...
Kıbrıs’ta çözümsüzlük yine zafer kazandı.
Bu noktaya gelinmesinde hem Denktaş, hem de Rum lider Papadopulos’un önekmli katkıları olmuştur. Papadopulos, reddetse dahi AB üyeliğini kazanmanın verdiği rahatlıkla hareket ederken, Denktaş çok daha büyük çaba harcamak zorunda kalmıştır.
KKTC Cumhurbaşkanının , hem KKTC hem de Türk kamuoyunun önemli bir bölümünün istemesine AKP lideri ve başbakanın farklı yaklaşımına rağmen, Türkiye’yi “seçilmeden yönetenlere” Annan planını kabul ettirmemesi, son yılların mutlaka ayrıntılı şekilde incelenmesi gereken son derece önemli bir politik manevrasıdır.
Denktaş hastalığına rağmen başarılı bir mücadele sergilemiş ve kabul edilir veya edilmez ancak, Rumlar’ın da önemli katkılarıyla KKTC’nin AB’ye girişini engelleme noktasına getirmiştir.
Denktaş’a göre, KKTC’nin Rumlarla birlikte AB’ye girmesi büyük bir tehlikedir. Türk toplumunun sonudur. Denktaş New York’tan döner dönmez direnişini iyi planlamış, HAYIR’cıları etrafında toplamayı başarmış, herkesi en duyarlı olduğu noktadan yakalamış ve ikna edebilmiştir.
Ankara ve Lefkoşa’da Denktaş’ın etkilediği veya destek elde ettiği kesimleri ve gerekçelerini şöyle özetleyebiliriz:
KOMUTANLAR:
Annan planının kabul edilmemesinde en etkili rolü Türk Silahları Kuvvetleri oynamıştır. TSK, Annan önerisini – doğal olarak- tamamen güvenlik açısından değerlenmiştir. KKTC’nin Rumlarla AB’ye tam üye olduklarında durumun tamamen değişeceği varsayımından değil de, Türk toplumunun güvenliği ve Kuzey Kıbrıs’ın stratejik değeri açısından plana bakmışlar ve bu koşullarda planın sakıncaları olduğu sonucuna varmışlardır. Neresinden bakılırsa bakılsın, Kıbrıs’ın 1970- 80’lerdeki gibi Türkiye açısından hayati bir stratejik öneme sahip olduğu görüşü inandırıcı olmamasına rağmen, bu tutum, AKP’nin ve kamuoyunun belirli kesitlerinin ilk başlardaki esnek yaklaşımlarının değişmesine yol açmıştır.
TSK, bu şekilde, Türkiye’de bazı konularda kimin karar verdiğini de göstermiştir.
DIŞİŞLERİ :
Dışişleri Bakanlığında özellikle Kıbrıs’ta görev yapmış kadrolar da inanılmaz bir direniş sergilemişlerdir. Bu kadrolar, çözümü uzun vadeli politik dengeler ve ülkenin Avrupa Birliğine yürüyüşünü engelleyebileceği hesapları yerine, adeta Türk bürokrasisinin hakimiyet kurduğu arka bahçesini kaybedeceği varsayımından hareket ederek değerlendirmişlerdir. Türkiye’yi en dar dönemlerde dahi hep ileriye götürmesiyle, ülkenin önünü açan tutumları korkusuzca savunmasıyla tanınan Dışişlerinin çözüm yanlısı kadroları da, bu tutucu yaklaşımı engelleyememişlerdir. Eski Yunan-Kıbrıs dairelerinde kariyer yapmış ve zaman içinde Denktaşlaşmış meslekdaşları karşısında seyirci kalmışlardır.
Dışişlerinin o eski pırıltılı efsanesi Kıbrıs’ta çökmüştür.
CHP’NİN TUTUMU:
Sosyal Demokrat niteliğiyle ilerici olması gereken CHP, Kıbrıs konusunda inanılmaz bir tutuculuk ve milliyetçilik gösterisi yapmış ve son derece de etkili olmuştur. CHP’nin bu yaklaşımı, Annan planına karşı çıkmaktan çok, AKP’yı yıpratmaya yönelik uygulanmıştır.
CUMHURBAŞKANI SEZER:
Kıbrıs’ta çözüm konusunda Cumhurbaşkanı da engelleyici bir tutum sergileyerek Denktaş’in istediği cepheyi kurmasına çok yardımcı olmuştur. Sezer, Annan planına, TSK gibi bakmış ve bu haliyle kabul edilmemesi gerektiğine inanmıştır.
KKTC’DEKİ DİRENİŞ :
KKTC’de bugünkü düzenin AB tam üyeliği ile birlikte bozulacağına inanan Türkiye’den göç edip yerleşmiş kişiler ve Kıbrıs’lı Türklerden oluşan siyasi ve bürokratik kadrolar, Denktaş’ın en hayati müttefiklerini oluşturmuşlardır. Kimi ellerindeki parasal olanakları veya elde ettikleri ev ve arsaları kaybetmemek, kimi kurulu yolsuzluk düzenini değiştirmemek, kimileri de siyasi imkanları bırakmamak, özetle, insanlar ellerine geçirdikleri ve yıllar boyunca alıştıkları düzenin bozulmaması için mücadele etmişlerdir. Bir diğer bölümü de, iktidarı elinde tutanlardan korktuklarından dolayı seslerini çıkaramamışlardır. KKTC’de genç Kıbrıslı Türk kuşakların dışında çözüm isteyenlerin sayısı zaman içinde azalmıştır. Annan planının üzerinde ciddi biçimde durulmasını öneren çevreler “vatan haini” olarak nitelenmişler ve bu propaganda etkili olmuştur.
RUMLARIN KATILIĞI:
Denktaş’ın işini kolaylaştıran dış etkenlerin başında, Irak savaşı ve bu savaşta Türkiye’nin desteğine muhtaç durumdaki Washington ve Londra’nın, beklenenin aksine seslerini pek çıkarmamaları geliyorsa, diğer ve daha önemli etken Rum tarafının katılığı olmuştur. Klerides bu tutumu Uluslararası camiaya fark ettirmeden sürdürmüş, son anda ise yeni Cumhurbaşkanı Papadopulos’un da Annan planındaki referanduma red yanıtı vermesi, KKTC Cumhurbaşkanının işini kolaylaştırmış, hiç değilse “sorumluluğun” paylaşılmasını sağlamıştır.
MEDYA’NIN TEREDDÜDÜ:
Türk medyası ilk başlarda çözüme büyük destek vermiş, ancak haftalar geçtikçe bu destek yavaş yavaş erimeye başlamıştır. Medya’nın önemli kalemlerinin bir bölümü Denktaş’ın gerekçelerini doğru bulmaya başlarken, diğer bölümü AKP’ye muhalefet etmek için tutum değiştirmiştir.
AKP’NİN KARARSIZLIĞI:
Annan planında gereken ilerlemenin sağlanamamasının diğer en önemli etkeni, hükümetin Irak Krizine çok fazla zaman harcanması yanında, Kıbrıs konusunda AKP’nin genelde bilgisizliği ve kararsızlığı olmuştur. Gül hükümeti, politik bir karar verip bunu uygulatmaya çalışmak yerine, bir süre çözüme inanmayan kurumları ve Denktaş’ı ikna için zaman harcamış, kararları erteleme yoluna gitmiş, sonunda da karşıt görüştekilere boyun eğmiştir. Gereken cesarete ve beklenen vizyona sahip olmadığını göstermiştir. Hükümetin kendi kadrolarından da olaya eski sloganlarla yaklaştıkları için pek destek bulamadığını unutmamak gerekmektedir.
KİMSE VATAN HAİNİ
DEĞİLDİR...
Bu büyük tartışma belki ertelenmiş, ancak bitmemiştir.
Türk tarafında Annan ne kadar benimsenmiyor ve bu yolla çözüm istenmiyorsa, Rumlar da aynı oranda çözüma karşıdırlar. Her iki taraf kendi çözümünü istemektedir.
Çözümün bulunmasını isteyenler kadar, Annan planını benimsemeyenler de Türkiye ve Kıbrıs’lı Türklerin çıkarları için hareket etmişlerdir. Tek farkları ayrı yöntemleri benimsemeleridir. Bu şekilde Türk çıkarlarının daha iyi savunulacağına inanmalarıdır.
Yoksa kimsenin kimseyi vatan hainliği ile suçlamaması gerekir.
Bir de unutmayalım ki, Kıbrıs sorunu bitmemiştir. Sadece ertelenmiş ve 2004’te “ya, AB, ya Kıbrıs” kıskacına sokulmuştur. Eğer bir çözüm bulunabilse dahi, bu çözüm Türk tarafının daha fazla özveride bulunmasıyla sonuçlanacaktır.
Hayırlı olsun...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|