Mehmet Ali Birand
 
KIBRIS’TA İNCE AYAR (!) BAŞLADI...
 
 

KIBRIS’TA İNCE

AYAR (!) BAŞLADI...


Uzunca bir süre, Kıbrıs’ta çözüm olabileceğini sanmıştım. Türkiye ve KKTC’yi yönetenlerin, hangi çıkmaza girdiğimizi görmüş olabilecekleri ve ülke için en iyi formülü bulup, Annan anlaşmasını imzalayacakları ümidi doğmuştu.


Bunun, 12 Aralık öncesinde gerçekleşmesi durumunda Türk tarafının çok karlı çıkacağı ortadaydı. Ancak çeşitli nedenlerle bu fırsat kaçırıldı, Türk tarafının elindeki kartların önemli bir bölümü kaybedildi.


Ardından, 28 Şubat randevusu çıktı. Bu son fırsattı. Ada’da önemli gösteriler yapıldı. Kamuoyu ayaklandı. Türkiye’de son derece ağırlıklı isimler, BM Genel Sekreteri Kofi Annan planı’nın , bazı değişikliklerle kabul edilmesi gerektiğini söylediler.


KKTC’yi yönetenler (Cumhurbaşkanı Denktaş, Başbakan Eroğlu başta) ise tam aksine ters tepki gösterdiler. Annan planının Kıbrıs’ı  ve Türk varlığını yok edeceğini ileri  sürdüler.


Bu tartışmalarda durum giderek “çözümden yana olanlara” doğru kayıyordu ki, beklenen gelişme yaşandı.


Türk devletine ağırlığını koyan kurum ve unsurlar ortaya çıkıverdiler.


KKTC’nin ağır topları, çözümden yana olanları “vatan haini olarak” suçladılar. Türk Dışişleri bakanlığının militan kadroları “Cumhuriyetçi Türk Partisini”, Rumlarla işbirliği yapmakla (!) suçladı. Genelkurmay, uzun bir suskunluktan sonra, Kıbrıs’ın “Anadolu’yu koruyan hayati bir stratejik konumda” bulunduğunu (!) açıkladı.


Bütün bu gerekçelerin komikliği sorgulanmadı ve Türk  tarafı, “şahinlerin” ön almalarıyla birlikte “ince ayar” operasyonunu başlattı.


Benim öyle bir hissim var ki, bu “ayaklanma” daha da sürecek. Hatta olaylar çıkarılacak. Kamuoyundaki “ayaklanmayı” bastırabilmek için kışkırtmalar yaşanacak.


Yaşasın, Kıbrıs’ı kurtardık. (!)


Hayırlı olsun...


NOT: Bana sorarsanız, asıl Kıbrıs’ı şimdi kaybetme sürecine girdik...




BARZANİ HALA

GÜVENİLİR LİDER...


Mesud Barzani’ye bazılarımız çok kızabilir. Hatta, “nankör” diye suçlayabilirler. Ancak kimse Barzani’yi kaypaklıkla suçlayamaz. Politikalarımız çatışabilir, buna rağmen KDP lideri sizi aldatmaz.


Bu tanımlamayı ister askerlerden, ister MİT’ten, ister KDP ile teması olan herkesten duyabilirsiniz.


Barzani’nin Ankara gezisi, Türkiye-KDP ilişkilerinde yeni bir başlangıç sayılabilir. Her konuda görüş birliği olmamasına rağmen, Türk yetkililer Barzani ile köprüleri atmak istemediklerini gösterdiler.


Doğrusu da buydu.


Türkiye, ABD ile birlikte Irak operasyonuna katılmadığı sürece, Kuzey Irak’ta sesini fazla yükseltemeyeceğini biliyor. Buna rağmen, Kuzey Irak’ın, Türkiye olmadan rahat edemeyeceği de ayrı bir gerçek.


Türkiye Kuzey ırak’ta, sadece tek tarafla iyi  ilişki kurarak politika yapamaz. Hem Talabani, hem de Barzani ile belirli bir görüşbirliğine ulaşmak zorundadır...






ABD DE TÜRKİYE’YE

DUYARLI DAVRANMALI


Dünkü yazımızda, Türkiye’nin Irak konusunda büyük düşünmesi, ABD’nin ne yapmak  istediğine daha çok dikkat etmesi gerektiğini yazmıştım. Bugünde, madalyonun öbür tarafına bakmak ve bu ilişkilerde ABD’nin de duyarlı davranması zorunluğuna değinmek istiyorum.


Washington, “stratejik ortak” diye nitelediği Türkiye’den  bir an önce karar vermesini ve tam destek sağlamasını beklemekte ne kadar haklı ise,  Türkiye de amerikadan mümkün olduğunca açık davranmasını beklemekte haklı sayılmalı. Geç kalınıyor diye şikayet etmemek, Türkiye’nin kuşku ve kaygılarını anlamak gerekir.


Bazı ülkeler bırakın savaşa pasif destek vermeyi, savaşa uzaktan katılmaktan dahi korkarken, Türkiye’den topraklarına 280 uçak, 80-90 bin Amerikan-İngiliz askeri kabul etmesi isteniyor. Hem de ne Washington ne de Londra, harekatın boyutları, süresi ve uzun vadeli amaçları hakkında açık bilgi vermiyorlar. Türkler topraklarına kabul edeceklerin askerlerin ne kadar kalacaklarını bilmiyor. Saddam sonrasında neler olabilceği ve Ankaraya ne rol kalacağı da tam anlaşılamıyor.


Durum böylesine soyut olunca da, Ankara’daki sivil yöneticilerdeki çekimserlikler artıyor. Farklı görüytekilerin ağırlıkları büyüyor. Kafalar daha fazla karışıyor.


Ankara’nın bugün en büyük gereksinmesi, Washington ile Londra’dan mümkün olduğu kadar fazla bilgi almlak ve ikna edilmek.


Bunu küçümsememek gerekir.






“MUSUL-KERKÜK

ÇOK GERİDE KALDI”


İngiliz Savunma Bakanı  Geoff Hoon Çarşambaa günü MANŞET programına (CNN TÜRK) konuk oldu. Bu gezi öncesinde  Musul-Kerkük sorunu büyük bir heyecan yaratmıştı. İşin ucunu kaçırdık ve neredeyse, Musul-Kerkük(ün hesabını İngiliz bakandan çıkarma noktasına kadar geldik. Irak  harekatına destek vermenin karşılığında Kerkük’ü geri almak, ödenmemiş borçların tahsil edilmesi, hatta iş, bu fırsattan istifade İngilizlere birşeyler ödetme çağrılarına kadar gitmişti.


Bende bakana bu noktayı sordum. Musul-Kerkük’ü yeniden ele alınabilecek bir dosya olarak görüp görmediklerini sordum. Nazikçe, 79 yılı geride bırakıp ileri bakmamızı önerdi. Açıkça, İngiltere’nin AB konusunda Türkiye’ye verdiği büyük desteği hatırlatıp, adeta geçmişte değil ancak ilerde yaşamayı önerdi.


Ben Musul-Kerkük tartışmalarına pek anlam veremiyorum. Geçmişimiz hakkında bu kaar cahil olmamızı, hangi koşullarda vazgeçildiği çok iyi bilinen, Kekrük’ü sanki yeni kaybetmişiz gibi davranmamızı anlayamıyorum. Tabii ki tarihten ders almak gerekir, ancak bütün yazılanları okuyunca kendi kendime sormadan edemiyorum:


Beyler bugüne kadar nerelerdeydiniz? Şimdi mi aklınıza geldi? 79 yıl öncesinin hesabını sormak için çok geç kalınmadı mı?”





TOPLUM  ARTIK

MEDYA’ DAN DA BIKTI


  Bizler hala farkında değiliz, ancak Türk toplumu nasıl eski politikacılardan bıktıysa, eski alışkanlıklarını sürdüren medya’ dan da bıktı.

   

Kötü niyetli haber, uydurma ve baştan sona yorum dolu haber  istenmiyor.

   

Sadece manşetten veya köşe yazılarından kavga okumak istenmiyor.

   

Durmadan kavga eden gazete veya TV ekranı sevilmiyor.

   

Kendi aralarında kavga eden gazeteler ve gazeteciler (bunu  gelen mail’ lerden birebir okudum)  ayıplanıyor.

   

Medya artık uyanmalı.

   

Kendi bindiği dalı sürekli kesiyor.

   

Hala geçmişte yaşıyoruz. Toplum eski politikacıları silip attı, ancak medya’ yı atamıyor.Bizi okumayarak veya seyretmeyerek cezalandırıyor. Yeni yaklaşımla piyasaya çıkan gazetelerin aldıkları tirajlar, haber kanallarının tercih edilmeye başlanmaları, bu gidişi açıkça göstermiyor mu?

 

Her alanda ince ayar yapılırken, bizim de ince ayara ihtiyacımız var.

   

Bunu da gecikmeden yapmalıyız. 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- CEMAAT, AK PARTİ'DEN DESTEĞİNİ ÇEKEMEZ...
- Alper Görmüş koskoca iki cilt kitap yazmış. Okudukça yüzüm kızardı...
- PKK İLE SERT BİR SAVAŞ DÖNEMİNE GİRİLİYOR...
- CUMHURBAŞKANI İLE BAŞBAKAN ARASINDA NE FARK VAR?
- Öcalan...
- ÖCALAN SIRADAN BİR MAHKUM DEĞİL Kİ...
- Rüya görmeyelim. PKK böyle tasfiye edilmez
- Davutoğlu efsanesi gerçek mi, yoksa balon mu?
- PKK İKİYE BÖLÜNÜYOR
- RUSYA GÜNDEMİNDE, PKK-ÇEÇEN VE GAZ VAR
- Türkiye artık kararını vermeli…
- TÜRKİYE’DEKİ, 70 BİN ERMENİYİ VATANDAŞ YAPIN...
- Referandumda neden “Evet” oyu kullanacağım?
- MEDYA TERÖRE HİZMET Mİ EDİYOR?
- Kürt kökenli olsanız, ne dersiniz?
- Hadi bir defa başladık...
- BAŞBAKAN BM'DE "DİZEL MOTORU" GİBİYDİ...
- PKK VURUYOR, ANCAK KIŞKIRTAMIYOR...
- Siyaset karşı saldırıya geçti
- BİZE BAKIŞLAR DEĞİŞİYOR...
- Önceki günkü “darbecilik genlerimizde vardı” başlıklı yazım çok yankı yaptı. Aslında...
- Başbuğ, Kozmik odayı açarak doğrusunu yaptı…
- Başbakan için hepimizin farklı görüşü var. Kimimiz için bir devrimci...
- İRAN REJİMİ, KENDİNİ KURTARACAK MI?
- ÖCALAN DAVASINDA, DİKKAT ETMEMİZ GEREKENLER…