TSK’YA HAKSIZLIK
EDİLMİŞ...
Türk Silahlı Kuvvetleri hakkında dili olan konuşur.
Kimi bilerek, kimi bilmeden, bazıları da komplo teorileri çerçevesinde, TSK’nın ne düşündüğünü anlatır.
Ben bu yazıda, geçtiğimiz dönemdeki yakıştırmalara değinmek istiyorum.
Hatırlayacaksınız, spekülasyon Avrupa Birliği konusunda çıkmıştı. Neler , neler yazıldı.
Kimilerine göre, Genelkurmay AB’ye karşıydı. Özellikle idam cezasının kaldırılması, Ana dilde yayın hakkının getirilmesi ve giderek, Milli Güvenlik Kurulunun varlığının tartışılır olmasından rahatsızlık duydukları için, AB ile yakınlaşmayı istemiyorlardı.
Kimilerine göre, AGSP konusundaki katı tutumları tamamen AB’ye karşı çıkmak için benimseniyordu.
Bazı anlı şanlı Profesörlerin (akademilerde) “Paşam AB sizin geleceğinizi tehlikeye düşürüyor” kışkırtmaları gazetelere yansımış; MGK Genel Sekreteri Kılınç Paşa’nın ünlü konuşması spekülasyona yol açmış; bir AB doruğu sırasında Türkiye-AB ilişkilerine ters bakan, bir asker görüşü şeklinde yorumlanan bir rapor kuşkuları arttırmıştı.
İkinci Başkan Org. Büyükanıt’ın, TSK’nın AB’ye karşıt olmadığı yolundaki ısrarlı açıklamaları pek yankı bulmamıştı. Pek fazla inanan olmamıştı.
Hemen hemen aynı tartışmalar şu sıralarda Kıbrıs konusunda da yapılıyor.
TSK’nın Kıbrıs’ta çakıl taşı dahi vermek istemediği, Denktaş’ın arkasında durduğu ve çözümden yana olmadığı, tanınmış bazı yazarlar tarafından işleniyor...
Ben her iki konuda da farklı düşündüğümü çok önceden yazdığımdan dolayı, şimdi bir bilanço yapmak istiyorum.
TSK İSTESE,
AB’Yİ GECİKTİRİRDİ
Kopenhag doruğu sonrasında, Türk Silahlı Kuvvetlerinin,bütün söylentilere ve tahminlerin aksine Avrupa Birliğine karşı olmadığının açıkça ortaya çıktığını artık rahatlıkla söyleyebiliriz. Oysa isteseydi, TSK kimseyi zorlamadan, sessizce uyum yasalarını engelleyebilirdi.
Ölüm cezasının kaldırılması, özellikle de Ana dilde öğrenim ve Vakıflara sağlanan kolaylıklar ile ilgili düzenlemelerin sulandırılması, hatta durdurulması işten bile değildi. Bunun için resmi açıklama veya 1 inci Başkanın demeç vermesine dahi gerek yoktu. TBMM’de bazı kilit parti ve milletvekillerine fısıldanacak birkaç mesaj, bir kokteyl’de bazı medya mensuplarına -laf arasında- yansıtılacak birkaç düşünce yeterdi.
Genelkurmay, bunu yapmadı.
Kimseye göz kırpmadı.
Bürokrasi görüşlerini almaya geldiğinde, MHP’nin sergilediği direnmeyi dahi göstermedi.
Türkiye’nin geleceğinin Avrupa’da olduğuna inancını ortaya koydu.
Aynı durumun Kıbrıs içinde geçerli olduğu ileri sürülüyor.
Bu konuda Genelkurmay ile temas içindeki Dışişleri bürokrasisi ve hükümet yetkililerine göre, Genelkurmay Kıbrıs’ın kuzeyinin üstüne oturmak istemiyor. AB konusunda olduğu gibi, Kıbrıs’ta da aynı mesaj veriliyor:
“Kararı siyasi iktidar alır. Bize görüş sorulursa, askeri açıdan varsa sakıncalarını bildiririz... Siyasi kararı alın, size risk olup olmadığını söyleyelim.”
Genelkurmay’ın yaklaşımı böyle...
TSK içinde farklı görüşte olanlarda var. Kıbrıs ve AB konularını aralarında tartışıyorlar. Ancak 1 inci Başkan kararı verince herkes susuyor ve uygulamaya geçiliyor.
SON KOPENHAG KRİTERİ
MGK’NIN YAPISI OLACAK
Org. Özkök’ün 1 inci Başkanlığında Genelkurmay’ın kamuyonua yönelik yaklaşımında önemli bir farklılık var. Eskiden emekli olsun olmasın komutanlar sürekli konuşurlardı. Şimdi, çok gerekmediği taktirde kimse konuşturulmuyor. Bu, geçici bir tutum mudur bilemiyorum ancak, Genelkurmay’ın şimdiden Kopenhag kriterlerine kendi açılarından yavaş yavaş uyum göstermek istediği izlenimi yaygınlaşıyor.
2004’teki katılma müzakereleri yaklaştıkça en önemli tartışmanın MGK ve Ordu-Siyaset ilişkisinde yoğunlaşacağı biliniyor. Genelkurmay’ın, son günü beklemeden, politika kokan açıklamalardan çekilmeye başladığı, 2004’ü şimdiden hazırladığı hissediliyor.
Bakalım bu saptama doğru çıkacak mı?
BİZ GÖREVİMİZİ
YAPARSAK...
Aslında işin püf noktası bizlerden kaynaklanmıyor.
Eğer siyesilerimiz işlerini iyi yaparlar, Cumhuriyetin temel ilkelerine uyum gösterirler, sistemi değiştirmeye kalkmazlar, ülke yönetiminde siyasi boşluk yaratmazlarsa... Eğer Sivil Toplum Örgütleri ilkelerine gerçekten sahip çıkarlar ve üstlerine düşen uyarı görevlerini yerine getirirler, tehlike gördüklerinde sokakları doldurup HAYIR derlerse... Sorun kendiliğinden çözülür.
Asker kendi işini yapar, sivillerde kendi işleriyle uğraşırlar. O zaman da medya “Paşa ne düşünüyorsunuz?” diye kameraları komutanlara uzatmaz. “Paşam vatan elden gidiyor. Kurtar bizi” çığlıkları duyulmaz.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|