BUSH OLMASA, BU
SONUÇ ÇIKMAZDI...
Bazı doğrular veya gerçekler var ki, gelişmeleri değerlendirirken bilinmesi gerekiyor. Bunları görebilirsek atacağımız adımlar çok daha sağlıklı olur.
BUSH YÖNETİMİ, Türkiye’nin AB’den 2003’te bir tarih alabilmesi için olağanüstü çaba harcadı. Başkan Bush bizzat telefona oturdu, Powell her ülke dışişleri bakanına mektup yazdı. Yönetimin yaklaşımı, Irak hareketı öncesinde stratejik önemi daha da artmış olan Türkiye’ye, en erken (2003) tarihin verilmesiydi. Ankara’nın gözetilmesiydi... Erdoğan-Gül ikilisi de, Washington’dan aldıkları bu destekle, 2003 diye ısrarla bastırdı. Oysa, 2003 tarihinin gerçekleşemeyeceği daha başından beri belliydi.
Washington bastırdıkça, AB (özellikle Fransa-Almanya ve İskandinavlılar) gerildi. ABD’nin Irak politikasına tepkili yaklaşanlar, Türkiye’yi de ABD-İngiliz-İtalyan-İspanyol kampında görünce, saflarını daha sıkılaştırdılar.
Adeta Türkiye’ye 2003’ü vermemek, Washington’un Irak politikasına karşı çıkmakla eş değer görüldü. Ancak red cephesi, ABD baskısına çok direnemedi ve Alman-Fransız ikilisinin 2005 tarihi çıktı.
İlk defa bir tarih telaffuz ediliyordu ve “Türkiye’ye tarih verilmez” diyenler sustular. Buna karşılık Paris-Bonn ekseni, ABD’nin 2003 istemini kabul etmiyor, İngiltere’nin tüm çabalarına rağmen 2005’i öneriyordu. Nitekim dünya basını olayı “AB, Bush’un Türkiye’ye erken tarih (2003) verilmesi isteğini reddetti” diye yansıttı.
Eğer Bush yönetiminin böylesine baskısı olmasa, Türkiye 2004 Aralığını dahi zor alabilirdi.
Erdoğan-Gül ikilisi, Washington’un herşeyi yapabileceği, Avrupa’da herşeye muktedir olduğu gibi bir yanılgıya düştüler.
Avrupa, Bush’un böylesine üstlerine gelmesine sinirlendiler. “Bizi de Orta Doğu ülkeleri gibi görüyor. Her istediğini yaptırabileceğini sanıyor” diye açıkça tepki gösterdiler. Ancak, ellerinin tersiyle de itemediler...
Amerika’nın ağırlığı belki her istenenin gerçekleşmesine yol açmıyor, ancak Washington’un tümüyle sözünden çıkmak gibi bir yola da gidemiyorlar.
Dikkat edecek olursanız, Türkiye’yi destekleyenler ile karşı çıkanlar, ABD’nin Irak politikasına tepki gösterenle tam örtüşüyor.
Türkiye’yi en çok ABD’nin Irak konusundaki destekçileri olan İngiltere, İtalya ve İspanya kolladılar.
ABD’nin Irak politikasına sinirlenen, zaman zaman tepki gösteren, ancak fazla da ileri gidip köprüleri atmayan Almanya ve Fransa, 2003 ‘ü engellediler ancak, yine de 2004 Aralığına yeşil ışık yaktılar.
ABD’ye ateş püsküren İskandinavlar ise, Türkiye’ye hiçbir şey verilmemesi için çırpındılar.
ŞİMDİ SIRA, IRAK’TA
KARŞILIK VERMEYE KALIYOR
İstediği kadar ters tepmiş olsun, Türkiye Bush yönetiminin bu büyük çabasına ister istemez karşılık vermek zorunda kalacaktır.
Kimse kimsenin sırtını boş yere kaşımaz.
Hele Erdoğan-Gül ikilisi “AB işi ile Irak birbirinden ayrı konulardır. Birbirlerine karıştırılmamalıdır. Bush yönetiminin Kopenhag’da verdiği desteğe çok teşekkür ederiz. Ancak Irak farklıdır” diyemez.
Daha doğrusu, adama dedirtmezler.
Her işin bir raconu, bir faturası vardır.
AKP’de benim gördüğüm bir hastalığa burada özellikle değinmek istiyorum.
Bu parti, Devlet düzenini temsil eden kurumlara ters bakıyor ve bunu da hiç saklamıyor. Dışişlerini de bu kurumlar arasına koyup, fazla dinlemiyor.
Politikalarını ortaya koyup, uygulamayı bürokrasiye bırakmıyor henüz güven duymuyor.
Kopenhag pazarlıkları sırasında, dışişleri biraz daha devreye sokulsa, belki bazı hatalardan, abartılı ve tepkili demeçlerden kurtulunabilirdi.
Şimdi sırada Irak ve Kıbrıs vür.
Bu konularda parti üst düzeyi bir temel politika saptamalı, ancak uygulama dışişlerine, uzman kişilere bırakılmalı.
Irak’ta artık ok yaydan çıkmıştır.
Türkiye öyle bir noktaya gelmiştir ki, Bush yönetimine tam destek vermekten başka seçeneği kalmamıştır. Başkaları fazla alınmasın diye, gizlice destekleme aşamasından geçilmiştir.
Bu gerçekleri görüp hareket etmek, galiba en doğrusudur...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|