KOMPLEKSLİ İNSAN
YETİŞTİRİYORUZ
Günlük tartışma konuları, mutlaka dikkatinizi çekiyordur.
Genelde içine kapanık bir toplumuz. “Türk’ün Türk’ten başka dostu olamaz” inancı son derece yaygın. Ülke’nin dört bir tarafının düşmanlarla çevrili, ne kadar değişirlerse değişsinler, tek hedeflerinin Türkiye’yi parçalamak olduğuna inanılır. Komşu olmayan, hatta müttefik sayılan yabancılara da kuşkuyla bakılır. Uzlaşmak ödün vermekle eş sayılır. Hep başkaları haksız görülür.
Egemenlik kavramı dünyada değişmesine rağmen, bizde tam aksine büyük duyarlıkla saklanır. Adeta koca okyanustaki küçük bir Ada’da, kendi başımıza yaşamak ister gibi halimiz var. Başkalarının hakkımızda eleştiri yapmalarını kaldıramadığımız gibi, başkalarının sorunlarıyla da ilgilenmek istemeyiz.
Ülke içindeki ilişkilerimizde çağdışı…
Hala, merkezden sıkı bir yumruk tarafından yönetiliyoruz. Toplumdaki farklı görüşlerden öylesine korkuyoruz ki, yerel yönetimlere hayat hakkı tanımak dahi istemiyoruz. Atanmış Valiler, seçilmiş Belediye Başkanlarına göz açtırmıyoruz. Belediyeler, para yönünden de Ankara’nın iki dudağı arasında tutuluyor. Devlet, İnsan’ın önünde tutuluyor.
İnsan Hakları ve Demokrasi kültürü, bir türlü yerleşemiyor. İşkence, kötü muamele, dayak atma gibi olaylar genelde doğal karşılanıyor. İnsan hayatına önem verilmemesi çok azımızı rahatsız ediyor.
Oysa 2000’li yıllarda dünya büyük bir hızla liberalleşiyor. Artık egemenlikler eskisi gibi önemli görülmüyor. Bağımsızlık yerine, diğer ülkelerle dayanışma ve işbirliği ağırlık kazanıyor.
İnsan Hakları ve Demokrasi hem daha yaygınlaştırılıyor, hem de derinleştiriliyor.
Türkiye ile çağdaş dünya arasındaki fark işte böylesine büyük. Dünya açılırken, yerelleşirken, Türkiye giderek içine kapanık ve Merkeziyetçi bir görünüm veriyor.
Avrupa Birliği’nin Kopenhag Kriterlerine uyum konusundaki isteksizlik hatta direniş işte bu farktan kaynaklanıyor.
Peki neden? Bizim toplumumuz neden dünya’nın gerisinde?
HERŞEY, EĞİTİMDEKİ
ÇARPIKLIKTAN KAYNAKLANIYOR
Nedeni, ilkokuldan başlayarak gençlerimize verdiğimiz eğitimden kaynaklanıyor.
Genç beyinlere öylesine bir Türkiye tablosu çiziyor, öylesine içe kapalı değerler zerkediyoruz ki, bugünkü ortamı ve düşünce tarzını kendi elimizle hazırlıyoruz.
Okullarımızda ezber ağır basıyor. Tartışmak, madalyonun iki yanını da görmek, başkalarının görüşlerini de dinlemek gereği anlatılmıyor. İnsanlarımızı bağnaz yetiştiriyoruz. Bir fikir veya ideolojiye inandıktan sonra, sorgulayıcı ve yeni fikirlere açılmak adeta zorlaştırılıyor.
Muhafazakarların, Milliyetçilerin, Irkçıların ve İslamcıların yaklaşımları aynı.
“Ya benimle birliktesin veya karşımdasın” alışkanlığı veriliyor. “Sen sus, başını derde sokma” tavsiyesi hala geçerli.
Çocuklarımızı eğitirken, Türklüğü ve Devleti öylesine abartılı şekilde öğretiyoruz ki, genç çocuk ülkesinin dünya’nın merkezi olduğu inancıyla büyüyor. O zaman da, dışarısı ile ilgisi çok az oluyor. Kendi dışındakileri hep kuşkuyla izliyor. İçine kapanıyor.
Hele İnsan Hakları ve Demokrasi konularında doğru dürüst hiçbir eğitim verilmiyor. Ailesinden, öğretmenlerinden dayak yiyerek büyüyen, okul yıllarında ideolojik saflaşma nedeniyle arkadaşlarıyla öldüresiye kavga eden bu genç kuşaklardan ne bekleyebiliriz? İnsan Hakları ve Demokrasi konularını içine sindirememiş bu insanlarımız yönetime geldiklerinde duyarlı olabilirler mi?
Olamayacaklarından dolayı da, Kopenhag Kriterlerini anlamalarının imkanı yoktur. Kriterlerin, Türkiye’yi bölmek için bir komplo olduğuna inanırlar.
Eğer Türkiye kendini çağdaşlaştırmak, gerçekten lider bir ülke konumuna sokmak istiyorsa, herşeyden önce eğitim kalitesini değiştirmek zorundadır.
Verilen derslerin içeriği ile birlikte, öğretmenlerin ve dersanelerin düzeyini arttırmaktan başka çare yoktur. Bunun tek çaresi de, Milli Eğitime daha fazla para ayırmaktır.
Kompleksli kuşaklar yerine çağdaş insanlar yetiştirmedikçe ne iç ne de dış sorunlarımızı çözebiliriz. Kavruk yaşantıdan kurtulamıyz.
Türkiye daha fazlasını haketmektedir.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|