Eminim sizler de farkındasınızdır.
İçimizde kendi gibi olan, gerçek kişiliğini, gerçekten neye inandığını gösterenimiz azdır.
Siyasetçimize bakın...
Demokratız diye yola çıkarlar, demokrasi adına etmedikleri lafı bırakmazlar, ardından, biraz yüksek sesle eleştiri olursa sinirlenirler, öğrencilerin coplanmasını doğal karşılar.Demokrasiyi, sürekli alkışlanmak olarak görür. Muhalefetteyken başka konuşur, iktidarolduktan sonra bambaşka bir yüzle karşımıza gelir.
İnsan Haklarının şampiyonluğunu yapar, sonra evli olmadığı halde hamile kalanı yerdenyere vurur.
Geçenlerde Soli Özel çok güzel bir yazı yazmıştı. Türkiye’nin makyajının erimeye başladığı zaman altından nasıl bambaşka suratların çıktığına dikkat çekmişti. Gerçekten de doğru,dünyaya başka bir yüzümüzü göstermeye çalışırız, gerçek yüzümüzü yazanlara dakızarız.
Askerimiz de takiye yapar.
Demokrasi der, İnsan Haklarının savunucusu olduğunu ileri sürer, ardından darbeler yapar, 12 Eylül’de olduğu gibi 26 “siyasi suçlu” kişiyi asar, binlerceyi tamamen kişisel görüşlerinden dolayı hapishanelerde süründürür.
Sadece siyasetçilerimiz askerimiz değil, medyamızda da takiyeden geçilmez.
Demokratlığa toz kondurmazlar, bir süre sonra ise, demokrasiyi içlerine sindiremediklerinigösterirler. Örnekleri o kadar çok ki... Bir zamanlar askerci gazetecilerin yerini bugünküpolisçi gazetecilerin alması gibi... Demokrasi dersleri verirler, sonra demokrasiyisınırlandırırlar, kendilerine göre bir kalıba sokarlar.
Halkımız deseniz, müthiş bir konukseverlik efsanesi içinde yaşar. Yabancılara evindekiiki ekmekten birini vermekle övünür. Oysa yabancıdan hiç hoşlaşmaz. Belki uzaktan sever, ancak yakınına gelince, hele çıkarı bozulunca kovalar.
Müslüman geçinenlerimizin de takiyeye katkılarını unutmamamız gerekir.
Dinimizi yere göğe koyamazlar, ne kadar hoşgörülü, başka dinlere ne kadar el uzatanbir din olduğunu anlatırlar, sonra Bodrum’da Kanadalı hıristiyan Hans Himmelbach’ın müslüman mezarlığına gömülmesine karşı çıkarlar ve bu garabete de
en uygarlarından sayılan Belediye başkanı seyirci kalır.
Bunun adı takiye değil de nedir?
Durum böyle olunca, bu toplumdan daha başka ne beklersiniz ki...
*
BUNLAR, İKTİDAR YORGUNLUĞU İŞARETLERİ
Öğrenci gösterileri ve bu gösterilere iktidar partisinin verdiği tepkileri incelediğinizde, bunların tümünün altında “iktidar yorgunluğunu” görebiliyorsunuz.
Gerçekten de, iktidar yorgunluğu bir hastalıktır.
İktidarda olan partiler, uzun süre başta kalınca, kendilerini “Türkiye’ye, Allah tarafından yollanmış bir hediye” gibi görürler. Ülkeyi kurtaracaklarına ve bunu da kendilerindenbaşka kimsenin yapamayacağına inanırlar.
İnandıkça da, eleştirilere sinirlenmeye başlarlar. Kendilerine komplo kurulduğu sonucunavarırlar. İlk yıllarında, eleştirileri büyük bir hoşgörüyle karşılarken, zaman içinde sabırlarıazalır, tepkiler sertleşir. Her yerde ve her olayda kendilerine karşı hazırlanmış tuzakgörürler.
Toplumdan kaynaklanan gösterilerde de iktidar yorgunluğu vardır.
Hele, muhalefetin güçlü olamadığı veya toplumun şikayetlerini tam anlamıylayansıtamadığı dönemlerde, ya toplumsal patlamalar olur veya öğrenci gösterileri başlar. Nedenleri pek inandırıcı olmasa, hatta incir çekirdeğini doldurmasa dahi, yine de sokaklarhareketlenir.
Önemli olan bu duruma iyi teşhis koymak ve buna göre hareket etmektir.
İKTİDAR, ÇEKİŞMEYİ UZATMAMALI...
İktidarın, garibime giden iki tutumu var.
Biri, bu gösterileri uzun süre ekranlarda tuttuğundan dolayı medyayı yerden yere vururken, Başbakan’ın ardı ardına her gün aynı konuyu açıp, konuyu gündemdetutmasıdır.
Geçen hafta bizler, ne zaman bu haberleri küçültmeye kalksak, birden bire Başbakan konuşuverdi ve yine büyütmek, yine aynı görüntüleri kullanmak zorunda kaldık.
Diğeri ise, öğrencilerle çatışmayı derinleştirme eğilimi.
Biri çıkıp Ergenekoncu olduklarını ileri sürüyor, polis teker teker ele başlarını fişlemeyekalkıyor.
İşte en büyük tehlike budur.
Hele bir de bu gençleri yakalayıp hapsetmeye kalkışılırsa, işte o zaman ateşe benzindökmekten farksız olur. Gösterilere katılmayanlar da ayaklanırlar. Arkadaşlarını kurtarmaadına sokaklar dolup taşar ve sonunda hiçbir iktidar bu baskıya dayanamaz. İstediğinizkadar büyük çoğunluğa sahip olun, iktidarda kalamazsınız.
Dikkat edecek olursanız, iktidara daha sempati duyan gazeteler ve yazarlar da, butehlikeye değiniyorlar. Yeni Şafak, Zaman, Star gibi gazetelerin yayınları çok doğru uyarılarla dolu.
Umarım, Ak Parti İktidarı bu tuzağa düşmez.
Bu partinin iletişimi çok iyi bildiğini sanırdım, ancak son olaylara tepkisini görünce, bukonuda kuşkularım doğmaya başladı.
Ne yapacaklarını tabii ki kendileri bilir, ama sokaklar dolarsa, bundan hepimiz son dereceolumsuz şekilde etkileniriz. Bundan dolayı, inşallah akıllı hareket ederler, diyorum.