Biz deniz turizminden yararlanıyoruz, Kenya Safari turizminden para kazanıyor. Ayrıldığımız nokta, Kenya'da turizmden para kazanan en fakir şöför dahi toprağını koruyor, bizimkiler ise denizleri kıyıları pisletiyor.
Kenya ile Türkiye'nin ortak bir yanı var.
Her iki ülke, turizmden büyük paralar kazanıyor.
Biri (Kenya) yüzbinlerce dönümlük özel korunan bir bölgede yaşayan hayvanları gösteriyor.
Gergedan, Fil, Aslan, Kaplan, Leopar, Çita, İmpala... Aklınıza ne gelirse, insanoğlu tabiatı mahvetmeden önce, bu hayvanlar nasıl istedikleri gibi dolaşıp avlanıyorlarsa, bugünde aynı şekilde yaşıyorlar... Daha doğrusu, Kenya bu hayvanların insanlar tarafından öldürülmeden yaşamalarını sağlıyor... Onların hayatlarına karışmıyor... Sadece insanlara karşı koruyor. Karşılığında da, heryıl milyonlarca insan, bu yaşamı görmek için Kenya'ya geliyor. Üstelik, bu tip turizm ucuz da değil. Gelişi-gidişi, yatması-kalkması epey pahalı. Buna rağmen, insanlar artık dünyada eşi kalmayan bu manzarayı izlemek için geliyorlar.
Bizler de, denizlerimizi satıyoruz.
Akdeniz'den, Ege'nin en ucuna kadar serpiştirilmiş, birbirinden güzel koylarımızı, pırıl pırıl denizlerimizi turistlere açıyoruz. Ya özel tekneler kiralıyor veya kendi tekneleriyle gelip, artık dünyada eşi kalmayan bu güzellikleri paylaşıyor. Bu turizm de hiç ucuz değil. Hem de çok pahalı. Kekova'dan Göcek-Bodrum bölgesine kadar ki koylar belirli sezonlarda kapışılıyor.
Kenyal'lı ile Türk'ü ne ayırıyor biliyor musunuz?
Malına, tabii zenginliğine, para kazandığı yere sahip çıkmak.
Kenya'lı rehberleri, tur liderlerini, jip şoförlerini, tur yaptıran, turistleri safariye çıkaranları gördüm...
Bir de, Türk kaptanları, mavi yolculuk yapan kiralık teknede çalışanları, tur operatörlerini gördüm...
Bizi dolaştıran şoför, fillerin yanından geçerken aniden durdu. Arabadan indi ve yolun kenarına düşmüş bir pet şişesini alıp, tekrar işine devam etti.
Kilometreler boyunca dolaştık. Bir tek tane çöp veya plastik torba veya pet şişe görmedik...
Abartmıyorum...
Bir tek atılmış çöp yoktu.
Bizim kıyılarımızı her yıl dolaşıyorum.
O güzelim koylara giriyorum, o masmavi denize atlıyorum ve her defasında yüreğim parçalanıyor.
Kıyılarımız çöp ve pislik içinde... Piknik yapmış, herşeyini bırakıp gitmiş... Günü birlikçiler pet şişelerini, büyük tekneler, hatta milyarlık yat sahipleri bitirdikleri bira şişelerini atıvermişler.
Ellerimizle, kendi zenginliğimizi çöplüğe dönüştürüyoruz.
Neden?
Yolun kenarındaki pet şişesini toplayan Kenya'lıdan, benim kıyılarıma sahip çıkmayan, aksine kirleten günübirlikçilerin, teknecilerin ne farkı var?
HEM DENİZDE, HEM KARADA SERT KURAL VAR...
Kenya'da ister safari'ye gidin ve tabiatın güzelliklerini seyredin veya Mombasa'da Hint okyanusuna dalıp, deniz altını gözleyin... Attığınız her adım bir kurala bağlanmış.
Örneğin, hayvanların etrafında 5 arabadan fazlası birikemiyor. Diğerleri uzakta sıralarını bekliyorlar. Aynı yerde 10 dakikadan fazla kalamıyorsunuz.
Yüksek sesle konuşturulmuyorsunuz. Bir defasında, avazı çıktığı kadar bağıra bağıra “Ahmet, Ahmet abi, file bak abi. Dişinin üstüne çıkmış. Seks var seks” diye arkadaşlarının dikkatini çekmek isteyen bir Türk grubunu azarlayarak susturan Kenyalı şoförü hiç unutamam.
Öylesine kesin kurallar konmuş ve herkes öylesine uyum gösteriyor ki, şaşırmamak elde değil. Üstelik bu disiplini sergileyenlerde Kenya'lılar. Günlük yaşamlarında ise tam bir kaos içinde yaşıyorlar. Ne disiplin, ne uyum. Ancak iş Safari'ye gelince değişiyor.
“Burası hayvanların evi. Bizler, onların davetsiz misafiriyiz. Hiç değilse, rahatsız etmeyelim” diyen rehberimiz, hepimize çok doğru bir ders vermiş oldu.
Denizde de durum farklı değil.
Safari'den sonra Mombasa'ya geçtik.
Hint okyanusuna daldık. Eşim Cemre ve oğlum Umur ile ortak keyfimizdir.
Deniz altında da, hemen her yerde ki titizliği burada da gördüm.
Mercanlara kimseler dokunamıyor. Sizi dolaştıran rehber hemen müdahale ediyor. Hele kazara, deniz dibinden bir kabuk almaya kalkın, kıyamet kopuyor.
“Buradan her geçen dokunur, her gelen birşey alırsa, bir süre sonra gösterecek birşeyimiz kalmaz” diyen dalış hocası, bana yine Göcek-Bodrum-Antalya kıyılarımızdaki başıboşluğu hatırlattı.
Koylarda aylarca bağlı kalan ve kaldıkları yeri ister istemez pisleten yakıtlardan başlayıp, kıyıları leşe çevirenlere kadar, hepsini andım (!)
Bu arada da TURMEPA'nın, Muğla valiliğinin liderliğinde bu yıl uygulamaya koyacağı yeni kurallara uyum sağlanması için kollarımı sıvamaya kesin karar verdim...
İşte, nereden nereye geldik.
Dünyam değişti. Şimdi ise tekrar bıraktığımız yerden devam edeceğiz.
02.12.2009 POSTA
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|