SONUNDA, GERÇEK
DEĞERİMİZE DÜŞTÜK...
Ne güzel yıllardı değil mi?
Hammadde ve gıda fiyatları arttıkça, dünyada inanılmaz bir para bolluğu başlamıştı. Harca harca bitmiyordu. Üstelik, bu paranın bir yerlere yatırılıp işletilmesi, nemalanması gerekliydi. Bankalar ve fonlar, bizim gibi kim daha fazla faiz veriyorsa, kim daha fazla kazandırıyorsa bu paraları onlara dağıtmaya başladılar. Yetmedi, bir süre sonra herkese, geri ödeyip ödeyemeyeceğine bakmadan kredi veya borç deyin, bu parayı dağıtmaya başladılar.
Bizde bu durumdan çok nemalandık.
Dolar yıllarca, YTL karşısında sudan ucuz 1.20’ye satıldı.
Devlet borçlandı, şirketlerimiz borçlandı, belediyeler boğazlarına kadar borçlandılar. Kişi olarak bizler de, kendimizi bu havaya kaptırdık.
Har vurup, harman savurduk.
Bu durumun hep böyle gideceğini sandık.
Sonunda, saadet zinciri kırıldı.
Artık, gerçeklerle karşı karşıyayız.
Artık, paramız gerçek değerine geliyor.
Artık, herkes ayağını yorganına göre uzatacak. Kazandığı kadar harcayacak.
Ne hükümeti, ne dış güçleri suçlayalım. Gerçeği görelim ve zaman harcamadan kemerleri sıkalım. Bunun başka çıkışı yok.
ALIŞACAKSINIZ
ARKADAŞLAR...
Engin Çeber’i artık tanıdık.
“YÜRÜYÜŞ” dergisini satmak isterken polis tarafından alınıp, herhalde “Vatanı bölmemesi” için dövülerek ölüme yollanan genç. Üstelik, “İşkenceye sıfır tolerans” diyen bu iktidar döneminde.,
Bu haftaki TEMPO dergisi Yürüyüş’ü incelemiş. Halit Güdenoğlu ve onun etrafındaki bir avuç gençle konuşmuş. Ben de merak edip dergiyi aldım ve açıkçası polisin bu dergiyi neden susturmak istediğini anlayamadım.
Dergi, Türkiye’nin emperyalizme göbekten bağlı olduğunu, sömürünün giderek arttığını ileri süren ve bağımsız bir Türkiye’nin daha doğru yol olduğunu anlatan yazılardan oluşuyor.
Kabul edersiniz veya etmezsiniz. Ne var bu görüşlerde? Neden rahatsız oluyoruz?
Anlaşılır gibi değil.
Bir türlü kabullenemiyoruz. Devlet’i koruma refleksimiz hala herşeyin önüne geçiyor.
Kişilerin görüşlerine saygı, demokratik hak ve insan hayatının herşeyden önde geleceği fikri hala hazmedilemiyor.
Alışacaksınız arkadaşlar, alışacaksınız.
Nasıl ki bu ülkede Kürtlerin de yaşadığını, Kürtlerin de bizler gibi hakları olduğunu anlamamız için 30 yıl geçmesi gerektiyse, farklı görüşlere hoşgörüyle bakmaya da kaç yıl sonra olursa olsun, alışacaksınız.
ANIL’I KURTARACAĞIZ
Geçtiğimiz hafta içinde çok güzel bir haber aldım ve sizlerle paylaşmak istiyorum.. Özellikle bu köşenin sürekli okuyucularının bu haberi duymaktan çok mutlu olacağından eminim.. Geçen hafta sizlere lösemiyle mücadele eden 25 yaşındaki Anıl Aydın’dan söz etmiş ve ilik nakli için bir çağrıda bulunmuştum.. ultrAslan-Uni’nin eski temsilcilerinden Anıl için Galatasaray’lıların başlattığı kampanyaya, Fenerbahçe ve Beşiktaş taraftarları da büyük destek verdi.. Ben de bu köşede kampanyanın duyurusunu yapıp, kan veren okuyucuların isimlerini yayınlama sözü verdim.. Ve çok kısa süre içinde, Çapa Tıp Fakültesi’nden o güzel haber geldi.. Anıl için uygun ilik bulundu.. Şimdi sözümü tutma sırası bende.. Birsen Güneysu, Esin Özlem, Fatma Tosun ve Tamer Aydın, büyük duyarlılık gösterip konuyla ilgilenen okuyucularımdan sadece bir kaçı.. Kan veren, vermek isteyip yaşadığı kentte bu imkanı bulamayan ve başka türlü nasıl yardımcı olabileceklerini soran herkese çok çok teşekkürler..
Dilerim Anıl Aydın en kısa sürede sağlığına kavuşur. Ama biliyorsunuz sadece Anıl Aydın’ın iyileşmesi yeterli değil.. Onun gibi uygun ilik bekleyen binlerce hasta var.. O yüzden sizler de lütfen elinizden geleni yapmaya devam edin..
ARTIK BU KADARI DA
OLMAZ Kİ...
Suna-İnan Kıraç Vakfı galiba, Devlet bürokrasisinin gözünde “sonuna kadar sömürülmesi gereken” bir kuruluş.
Hatırlayın, Suna-İnan Kıraç ceplerinden 200 milyon dolar çıkarıp, İstanbul’a Uluslararası prestiji en yüksek mimarlardan Frank Gehry’e dev bir kültür sarayı yaptırmaya karar vermişlerdi.
Başbakan heyecanlandı. Belediye Başkanı Topbaş özellikle olaya el koydu. Kültür Merkezinin yeri, TRT’nin Tepebaşı’nda bulunan ve yılda birkaç defa kullanılan binasıydı ve belediyeye ait yan arsasıydı. TRT bürokrasisi Kıraç’lara 4 yıl kök söktürdü ve 4 yıl direndi. Sonunda Başbakan ve Topbaş’ın baskısıyla yeni Genel Müdür kabul etmek zorunda kaldı ve binanın satış fiyatı Temmuz ayında, 14 milyon dolar olarak saptandı. Ancak bir türlü muameleler tamamlanmadı. Şimdi TRT bürokrasisi çok akıllı ya, hemen Temmuzdan bugüne kadar süre için fahiş bir faiz uygulayıp “fiyat artık 24 milyon dolar oldu” diyor. Herkes aptal beyler akıllı ya... Sorduğumuzda “Devletin malını koruyoruz” diye karşımıza çıkarlar.
İnan Kıraç yine de kibarca susuyor. Sesini çıkartmıyor. Sadece gülümsüyor.
2010’da İstanbul’u Kültür kenti yapacaktık ya... Bu Tepebaşı’ndaki merkez de bu projenin bir parçası olacaktı ya...
Unutun bu işi... Hele şu günlerde doların nerede duracağı bilinmez, krizin nasıl gelişeceği hesaplanamazken, böyle kulağı kesik bürokratlarla hiçbir yere gidemeyiz.
Kültür Merkezinin üstüne bir su içmeye hazırlanalım veya Başbakan Erdoğan ve Belediye Başkanı Topbaş, yine TRT’nin kapısını çalsınlar da bu dev projeyi kurtarsınlar.
TERİM BU PARAYI
HAKETMİŞTİR...
Milli Takımlar Teknik Direktörü Fatih Terim’in şu anda 110 bin YTL olduğu söylenen maaşının Futbol Federasyonu tarafından yapılan açıklamaya göre 260 bin YTL’ye çıkması konusundaki tartışmalar giderek yayılıyor.
Aralarında değer verdiğim nice yazar “Bu ülkede bunca fakir varken, Fatih Terim bu parayı almamalı” diyor. Türkiye’de bir torba erzak için meydan savaşı veren milyonların yaşadığına dikkat çeken bu kesimler, Türk Futbol Federasyonunun bu kadar parası varsa, Terim’e verecekleri paranın bir bölümünü fakirlere, şehit ailelerine dağıtmalarını öneriyorlar.
Kimse kusura bakmasın ancak ben bu mantığı kabul edemiyorum. Bir kişinin değeri, onun becerisine, yaptığı işin getirisine ve kişinin yarattığı artı değere bağlıdır. Bu bir arz talep sorunudur. Rakamı koşullar kendi kendine oluşturur. Eğer Fatih Terim’den daha becerikli, daha karizmatik, daha başarılı birini bulur ve o kişiyi daha az paraya çalıştırabilirseniz ne ala, yoksa Terim’e o parayı ödersiniz. Üstelik, Terim’in başarılı olup olmadığı ve bu parayı hakedip haketmediğine de ancak TFF karar verebilir. Yazarlar veya spor kritiği yapanlar değil.
Ayrıca 260 bin YTL uluslararası pazarda abartılı bir rakam değildir.
Eğer kalkıp “burası Türkiye böylesine fakir bir ülkede bu kadar para verilmez” derseniz, büyük şirketlerin genel müdürlerine hatta gazete veya TV’lerde verilen büyük paraları da sorgulayalım. Hatta bir adım daha atıp, yılda milyonlarca dolar kazanan şirketlerin ellerine geçen paralara da itiraz etme noktasına geliriz.
Bu popülist yaklaşımlarla belki bir kesimin ilgisini çekebilir, “aferin“ alabilirsiniz, ancak uzun vadede bakarsınız bir gün sizin kazandıklarınız da sorgulanmaya başlanır. Uluslararası alanda başarılara imza atan insanımız zaten çok az. Bari bırakın hakettikleri parayı kazansınlar.
SİYASETİN SOSYOLOJİSİ
Prof. Dr. Nur Vergin siyasetin ne anlama geldiğini, günlük yaşamımızda karşılaştığımız olayları nasıl anlamamız, nasıl bir anlam vermemiz gerektiğini anlatıyor. Adeta bir rehber-kitap. Siyasetin Sosyolojisi adlı incelemeyi bitirdiğiniz zaman, birçok kafa karışıklığından kurtulacaksınız. İktidar nedir ? Meşruluk ne anlama gelir? Siyasette dost-düşman ayrımı ne anlama gelir? Bu soruların yanıtlarını bulacaksınız.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|