NEDEN HEP
KÖTÜMSERİZ?
Tam anlamıyla çözebilmiş değilim.
Acaba eğitimimizden mi kaynaklanıyor... Yoksa, geçmiş dönemlerden kalmış ve artık içimize işlemiş bir alışkanlıktan mıdır bilemiyorum.
Sürekli şekilde şikayet ediyoruz.
Sürekli şekilde işlerin kötü gittiğine inanıyoruz.
Bu yeni bir yaklaşım da değil.
Gençliğimde hatırlarım, Demirel’in 1960’lardaki hükümetleri döneminde enflasyon yüzde 10’lardaykende çok şikayetçiydik, Özal’lı yılların yüzde 60-70’lerinde ve ardından gelen yüzde 80-90’lı enflasyonlar sırasında da şikayet ederdik.
Önce sağ-sol terörü (1970’ler), ardından PKK terörü (80-90’lar) sırasında şikayetçiydik, sonra terör bitti, biz hala şikayet ediyoruz.
Her hükümet değişiminden sonra, bürokrasinin katliama uğradığını söyler, iktidar partilerinin kadrolaşmalarının getirdiği tehlikelerden yakınırdık, bugünde aynı konuşmaları duyuyorum.
Bu ülkenin başına en solcusundan, en sağcısına kadar her türlü hükümet geldi ve her defasında “Vatan elden gidiyor. Bağımsızlığımız kalmadı. Yabancı güçler bizi yönetiyor.” edebiyatı yapıldı, bugün de aynı şarkıları dinliyoruz.
İnsaf...
Hiçbir toplum kendine bu kadar eziyet etmez. Yarı yarıya dolu bir bardağın, sadece boş tarafı görülmez.
Ben AKP’li değilim. AKP’ye de oy vermedim. AKP’nin dünya görüşünü de paylaşmam. Ancak bu iktidarın doğru yaptıklarını da görmezden gelmezlik edemem.
Bunu da, AKP iktidarına şirin görünmek için değil, kendi kişisel sağlığım, ailemin ve etrafımın huzuru için, yaşamımızdaki düzelmeleri görmek isterim.
Türkiye gibi, gelir dağılımı dengelenememiş, işsizliği en az düzeye indirebilmek için gereken dış yatırımları gerçekleştirememiş, özetle zenginleşememiş bir ülke’de herşeyin çok iyi gittiğini kimse iddia edemez.
Bugün, kişi başına geliri 15-20 bin dolarlara ulaşmış nice zengin ülkeleri dolaşın, oradaki toplumların da şikayetleri olduğunu görürsünüz. Ancak bizdeki, kendi kendimizi cezalandırırcasına, hatta canımızı yakarcasına, abartılı şikayetleri, huzursuzluğu göremezsiniz.
Fazla ileri gitmeyelim.
Birkaç yıl öncesinin gazetelerini önümüze koyalım, yeter.
Geçirdiklerimizi, kabusu andıran ekonomik-siyasi ve sosyal çalkantıları bir düşünün...
Terörlü yılları anımsayın. Hergün onlarca insanımızın öldüğü, köylerin yakıldığı, insanların yaşadıkları yerlerden sürüldüğü dönemleri unuttunuz mu?
İş yerlerinin ardı ardına kapandığı, insanların gruplar halinde işsiz kaldıkları, açlığın kol gezmeye başladığı yıllara ne dersiniz?
Birde bugüne bakın...
Ekonomisi hala kırılgan, ancak hasta yatağından kalkmış bir ülke...
Terör veya asayişsizlik olayları kontrol edilebilinecek noktaya gelmiş bir toplum...
Uluslararası alanda sürekli eleştirilir ve itilip kakılırken, Avrupa ile müzakerelere başlama aşamasındaki bir ülke...
Bütün bunları da, tek başına AKP iktiradı başarmadı. İktidara geldikten sonra önemli katkıları oldu, ancak bu noktaya hep birlikte geldik. Daha önceki iktidarlar da, bazen yıktılar, bazen yaptılar. Onların katkılarını da görmezden gelemeyiz.
Söylemek istediğim, toplum olarak artık ülkenin değiştiğini görmemiz ve iç huzurumuzu yerleştirmemiz zamanının geldiğidir.
Sadece kötülükleri, sadece şikayetleri, umutsuzlukları değil, geri dönüp karşılaştırma yaparak, gelinilen olumlu yönleri de düşünmeliyiz. Günlük konuşmalarımıza, “kardeşim bizden adam olmaz” veya “ bu adamlar bizi felakete götürüyor” sloganları kadar, hiç değilse “bak, nereden nereye geldik” değerlendirmelerini de katmalıyız.
Dünya büyük bir hızla değişiyor.
Türkiyemiz, belki aynı hızla olmasa dahi, belirgin şekilde değişiyor. Kavramlar, siyaset, günlük ilişkiler çok farklılaşıyor. Artık 1980-90’ların Türkiyesi yok.
Bizlerin günlük yaşamımızda bu değişimin farkına varmamız ve ona göre memnuniyetimizi (hiç değilse biraz) göstermemiz gerekiyor.
Bu kadar eziyet yeter.
Biraz yüzümüz gülsün.
Bir defacık dahi olsun, kendi kendimize bir oh çekelim.
Her günümüzü, olası felaket senaryolarıyla geçirmeyelim.
Hadi kendi yaşamımızı karartıyoruz, bari çocuklarımıza kötü örnek olmayalım.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|