SEZER, GİDER AYAK
DOĞRUSUNU YAPTI…
Cumhurbaşkanı Sezer, bir sürpriz yaptı.
Başbakan dahil, kimseler böyle bir tutumla karşılaşmayı beklemiyordu.
Ancak, dikkatli şekilde incelediğiniz zaman, Cumhurbaşkanı’nın bu tutumunun son derece sağduyulu bir jest olduğu sonucuna varıyorsunuz.
Perşembe günü, Başbakan elindeki listeyle Çankaya’ya çıktığı sırada, dünya borsalarında yaşanan deprem, Türkiye’ye de yansımış ve döviz fırlarken, borsa yüzde 10’a yakın oranda değer kaybeder bir noktaya düşmüştü.
İşte tam bu sırada, Cumhurbaşkanı’nın Başbakan’dan kabine listesini alıp, didik didik etmesi ve bazı isimlerin değiştirilmesini istemesi, hem ülke içindeki siyasi gerilimi arttıracak, hem de piyasalardaki paniği daha da arttıracaktı.
Sezer doğrusunu yaptı.
Hem seçim sonrasındaki 60 ıncı hükümetin ayrıntılarına bulaşmak istemedi, hem de yeni Cumhurbaşkanına bir nezaket jesti yapmış oldu. Yorumcuların da üstünde durdukları gibi, kabineyi görse, sorumluluğunu alacak veya kavga çıkmasına yol açabilecekti. Bütün bunların önüne geçilmiş oldu.
Bu gelişmenin en önemli sonucu, Türkiye’nin enaz iki hafta daha zaman kaybetmesi olacaktır. Hükümet kurulamayacak ve kollar sıvanamayacak.
Neyse, hiç değilse ekstra gerilimden kurtulmuş olduk.
DEVLET, HOCA’YA
PES ETTİRDİLER
Eminim, Prof. Dr . Naci Görür’ ün haykırışını duymuşsunuzdur.
Depreme karşı alınması gereken önlemlerin neler olması gerektiği ile ilgili incelemeleri yapan grubun başındaydı.
Sözüne ve bilgisine güvenilen bir isim olan Görür, açıkça isyan etti.
Büyük deprem’in üstünden tam 8 yıl geçti ve bunca süredir de çalışmalar yapılıyor. Naci Görür şimdi ortaya çıkıyor ve bakın neler söylüyor:
“…Yapılan tüm incelemeler, 2029’a kadar marmara’ da büyük bir deprem yaşanacağını ve binlerce insanın öleceği biliniyor. Oysa resmi yetkililer, hastaneler, okullar gibi, yapılması gereken güçlendirme faaliyetlerini yavaştan alıyorlar…Neden? Bunca insanın öleceği bilinmesine rağmen neden önlem alınmıyor, anlayamıyorum…” diyor.
Ben nedenlerini tahmin ediyorum.
En başta gelen nedeni, Türkiye’yi yöneten insanların, başkalarının hayatına önem vermemeleridir. Nasılsa kalabalığız, biraz azalmışız ne olacak , anlayışı emin olun çok yaygın…
Diğer nedeni ise, yetkililerin İstanbul’un yıkılmasını-açıkça söyleyemiyorlar, ancak- gizlice istiyorlar.
Böylesine çirkin bir şekilde büyümüş ve yeniden düzeltilmesine imkan bulunmayan bu kentin yıkılması, önemli bir sorunu çözecek. Zira İstanbul, bu sayede yeniden inşa edilecek.
Daha da ötesi, deprem sonrasındaki planlamanın hazır olduğunu biliyoruz.
Özetlemek gerekirse, İstanbul’un yenilenmesi için, gizli bir beklenti var. Önlenebilmesi zor bir depremin -her ne kadar binlerce insanın kaybına yol açacak olsa dahi- yeni bir fırsat yaratacağı düşünülüyor.
Resmi yetkililerin gizli gündemi işte bu…
CEMİL ÇİÇEK, NE
DEMEK İSTEMİŞTİ?
Dosyamda bir kupür var.
Hürriyet gazetesinde yayınlanmış ve Şükrü Küçükşahin’in imzasını taşıyan bir haber.
Başlığı “Yargıda neler oluyor, neler!”
Demeci veren kişi, eski adalet bakanı Cemil Çiçek.
Belli ki, 22 Temmuz seçimlerinden hemen önce Şükrü’ye dert yanmış ve bakın neler demiş:
“Bu meslekte, bu dünyada eli öpülesi çok insan var; ama Türkiye’de kötünün dostu çok olunca, onların ayıklanması da zor oluyor. Neler var, neler. Bizim neler çektiğimizi bilemezsiniz. Buna rağmen çok şey yapıldığını düşünüyorum. Ben kendi dönemimde, hemşehrim de olan çok yakın bir arkadaşımın oğlu için soruşturma açtırmakta hiç tereddüt etmedim. Pek çok davada bu tür yanlış, sakat işler oluyor. Yani siz ne sanıyorsunuz, Neşter Davası olsun, bankalar olsun neler var neler. Ama her şey konuşulmuyor. Çünkü yargıyı korumak gerekiyor. Senle ben yanlış yaptığımızda güvenilir insanlar olarak yargı insanına gidiyoruz. O da kötüyü yaparsa o zaman ne yapacağız? Yargı içindeki meslek taassubu mutlaka yenilmeli. Burada da bir engel var. Örneğin, ben soruyorum, bankalarla ilgili davalara bakan 8’inci Ağır Ceza reisi niye 5’inci Ağır Ceza reisi oldu? Bunun araştırılması lazım. Bu işlerde sakat, kötü şeyler döndüğünü düşünerek başvurduğu yerde, davasına baktığı hortumcu bankacının kardeşi içeriden çıkıyormuş, deniyor. Yani bunlar doğru mu, bakılmalı. Yargının önünde böylesi kötü ilişkilerle ilgili sorun var; ama bence asıl sorun bilirkişi kurumudur. Bu kurum düzeltilmedikçe sorun giderilemez. Bu konuda açtırdığımız pek çok soruşturma var; ama elli mislini biliyor, bir şey yapamıyoruz. Çünkü bilgiyi belgelemek, delillendirmek o kadar kolay olmuyor."
Bilmem sizde dehşete düştünüz mü?
Eski adalet bakanı açıkça, yargıdaki çarpıklıklara dikkat çekiyor.
O gün bugündür, bu kupürü saklıyorum.
Belki biri üstüne gider, birileri yalanlar veya medya ayaklanır, diye bekliyorum.
Hiç ses yok.
Anlaşılan biz bu duruma alıştık. Çiçek’in söyledikleri çok doğal geliyor (!)
RTÜK, NR1 TV’YE
BÜYÜK HAKSIZLIK ETTİ
RTÜK, bazen öylesine garip kararlar alıyor ki, hayretler ediyorum. Zahit Akman’ın baskı altında imzalamak zorunda kaldığını düşünüyorum.
En son örneği Number 1 Televizyonuna kesilen 336 bin YTL’lik ceza.
İnsaf...
Diş geçirebildikleri küçük bir kanalı bulmuşlar, üstüne gidiyorlar.
Gerekçesi neymiş?
Müstehcen dahi sayılmayacak, çok daha cesurları hergün yabancı kanallarda izlenebilen cinsten bir klip yayınlamak.
Şimdi sayın üyelere sormak istiyorum, acaba bu aşırı duyarlık, aşırı muhafazakarlık diyebileceğim yaklaşım AKP’nin genel bir politikası mı?
Bugün öpüşenleri göstermeyelim...
Yarın çıplaklığı yasaklayalım...
Öbürgün kadınlarla erkekleri birbirinden ayıralım.
NR1 televizyonu gençlere hitap eden, piyasanın en çok izlenen kanallarından biridir. Bugüne kadar da hep dikkatli davranmıştır.
RTÜK, NR1 TV’ye gerçekten büyük bir haksızlık yapmıştır.
NİŞANA EN LAYIK
KİŞİ: JAK KAMHİ
Ben gözlerimle gördüğüm için rahatlıkla söyleyebilirim. Türkiye Cumhuriyeti Devletinin Üstün Hizmet Nişanına en çok kim layıktır, diye sorsanız hemen Jak Kamhi derim. Mutlaka başkaları da, üstün hizmetlerinden dolayı aynı nişanı hakkıyla almışlardır, ancak ben bizzat Kamhi’nin nasıl çalıştığını gördüm. Nasıl işini gücünü bırakıp, Türkiye’yi güç durumlardan kurtarmak için çabaladığının tanığı oldum.
Zamanında ne ölüm tehditleri aldı, ne Yahudiliği bırakıldı, ne gavurluğu. Bir kaç defa suikastin ucundan döndü.
Ancak hiçbir zaman kırılmadı. Kızmadı ve herşeyiyle bu ülkeye sahip çıktı.
Amerikan kongresindeki Yahudi lobisinden Fransa’daki Ermeni tasarılarına, Brüksel’deki Avrupa Parlamentosundan diğer AB ülkelerine kadar her yere koştu.
Hepimiz adına, Jak beye teşekkür ederim...
İBO’YA YAKIŞMADI...
İbrahim Kutluay benim en beğendiğim sporculardan biridir. Son derece kibar, yaptığı işi ciddiye alan ve hakkını veren bir insandır. Genelde, sporcuların kendini beğenmişliklerine veya şımarıklıklarına İbrahim’de rastlayamazsınız.
Bütün bu açılardan bakınca, Kutluay’ı gençlerin rol modeli olarak görürüm.
Gazetelerde içkili araba kullanırken polise yakalandığı haberini okuyunca çok üzüldüm. Ona hiç yakıştıramadım. Onu seven gençlere, onu farklı bir yere oturtan hayranlarına şimdi ne diyecek?
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|