ÇELEBİ’DEN
İLETİŞİM DERSİ…
Işın Çelebi’yi hepimiz tanırız. Şu günlerde en büyük heyecanı, AB ile müzakereleri topluma ve bürokrasiye doğru dürüst anlatabilmek. 2005 Nisan’ında harika bir seminer düzenlemişti. Önde gelen aday ülkelerin baş müzakerecilerini bir araya getirmiş, TOBB Başkanı Hisarcıklıoğlu’nun desteğiyle, konuyla ilgili bürokratlara, medyaya ve tüm ilgililere bu işin nasıl yapılması gerektiğini, adeta ders verir gibi anlattırmıştı. Şimdi de bu seminerin önemli mesajlarını ve müzakere sürecini bir kitapçıkta toplamış.
Eğer müzakerelerle ilişkin bilgi sahibi olmak istiyorsanız, eğer bu işin iletişiminin nasıl yönetilmesi gerektiğini merak ediyorsanız, hemen bu kitapçığı isteyin. Özellikle liseler, üniversiteler ve bürokratlar için bir başucu kitapçığı niteliği var. (Başvuru: celebi@ celebiconsulting.com veya 0312.4665692)
BU ÇOCUKLARA YAZIK DEĞİL Mİ?
Hafta içinde Şanlıurfa’nın Bozova İlçesi’ne bağlı Tavşanlı Köyü’ndeki aşiret düğünündeki sahneleri eminim televizyonlarınızda izlemişsinizdir. Çocukların ellerinde silahlar ve havaya ateş ediyorlar. Kimi şarjör değiştiriyor, kimi tabancayla oyuncak gibi oynuyor.
Buraların töresi budur, diyecekler… Halkın silah aşkından söz edecekler…
AKP’nin Şanlıurfa Milletvekili Zülfikar İzol, yaşananlara toz kondurmayacak…
Ancak, insaf edin. Söz konusu olanlar, küçücük çocuklar. Bu çocukları ateşle oynatanlar da koskoca adamlar. Hiçbiri cahil kategorisine girmiyor. Aklı başında, iş yapma konusunda son derece cin gibi insanlar. Buna rağmen çocuklarını teşvik ediyorlar. Farkında değiller, oysa ilerde o silahı yanlış şekilde kullanıp hayatını belki hapishanelerde veya dağlarda geçirmek zorunda kalacak evlatlar yetiştiriyorlar.
Yazıklar olsun…
SELAHATTİN
DUMAN’DAN ÖZÜR
Berlin’deki Kupa finalini, engin bilgisi, derin analizleri, müthiş vizyonu ve en doğru tahminleriyle Türk basınının medar-ı iftaharı olan Vatan Gazetesi’nin başyazarı olabilecekken hakkı yenen ismi, Sayın Selahattin Duman Beyefendi ile birlikte izledim.
Bu deneyimi unutamam.
Her ne kadar benim tuttuğum takımı karıştırmış ve Fransızca söylediğim sözleri anlayamadığından beni Fransa hayranı sanmış olsa dahi; geçen yıl Avrupa Kupası finalinde Atina’da birlikte olduğu Birand soyadlı kişinin ben değil oğlum Umur olduğunu fark edememiş olsa dahi, kendilerinden çok şey öğrendim. Verdiği dersler karşısında da, ayrılırken, medyada harcanmamam ve sanat yönü ağır yazılarına konu olmamam için bana hesap numarasını vermişti. Ne yazık ki verilen ödeme tarihini kaçırdım.
Yine de sırf bu üstün varlığın yanında birkaç gün geçirebilmenin karşılığı olarak DUMAN VAKFI CEO’su Selahattin Bey’in adına mütevazi bir para yatırmam gerekirken, tamamen teknik nedenlerle geciktiğim için, cezalandırıldım. Bunun bir daha tekrar etmemesi için Türk halkının önünde sayın ve muhterem Selahattin Duman beyefendiden özür dilerim efendim!..
“BANA KİM
YARDIM EDECEK?”
Erdoğan Tuna, 10 Haziran 1997’de İzmir’in Yamanlar semtinde PKK ile güvenlik güçlerinin girdiği bir çatışmada vuruldu..
Halen belden aşağısı felçli olduğundan tekerli sandalyeye bağlı olarak hayatını sürdürüyor. Olaydan hemen sonra emeklilik dilekçesini vermedi, çünkü tedavisi devam ediyordu. 1995 yılında çıkarılan Terörle Mücadele Yasası’nın 105. maddesine göre “terörle mücadele esnasında yaralanan görevli kişiler iyileşene kadar izinli sayılır”dı..
Emekli Sandığı ve Emniyet Genel Müdürlüğü’nün yazışmalarıyla 2004 yılına kadar tedavisi devam etti.. 2 Haziran 2004’te İzmir Alsancak Devlet Hastanesi’nin “% 95 çalışamaz, başkasının yardımıyla hayatına devam etmesi gerekir” şeklinde verdiği rapor, tedavisinin sona erdiğini gösteriyordu. Erdoğan Tuna, artık izinli sayılamayacağı ve görevine de devam edemeyeceği için 2 Haziran 2004’te, yani raporunu aldığı gün emeklilik ve tazminat dilekçelerini verdi. 19 Ekim 2004’te de emekli edildi, ancak asıl sorun da burada ortaya çıktı.. Emniyet Müdürlüğü, olaydan sonraki 5 yıl içinde tazminat istenmediği takdirde, ödeme yapılamayacağını söylüyordu. Çünkü Borçlar Kanunu’na göre, devletten alacak talebinde bulunanlar 5 yıl içinde başvuru yapmak zorundaydılar. Yani 1995 tarihli Terörle Mücadele Yasası ve Borçlar Kanunu’nun çelişmesi yüzünden, gazi polis memuru da tazminatını alamadı. Şimdi sesini duyuracak bir merci arıyor. İçişleri Bakanlığı ve Emniyet Müdürlüğü’ne seslenerek mağduriyetinin giderilmesini istiyor. Tabii olaydan 9 yıl sonra hala verilmemiş olan “gazi” madalyasıyla birlikte…
SANKİ DÜŞMAN BİR
DEVLETTEN SÖZ EDİYORUZ
Sizi de rahatsız ediyor mu bilemiyorum, ancak benim son derece garibime gidiyor. Siyasetçilerimiz olsun, köşe yazarlarımız veya muhalif ses verenler olsun, öylesine bir dil kullanıyoruz ki, eleştirinin ötesine geçiyor.
Gazetelerimizi açıp okuyun...
Piyasalardaki son gelişmeleri yorumlayanların şöyle cümleleriyle karşı karşıya kalabilirsiniz:
- Yıkıldık... Bundan daha kötü bir duruma düşemezdik.
- Bunlar (hükümet üyeleri kastediliyor) hiçbir şey bilmiyorlar...Gidişimiz iflas yoludur.
- Batmış bir ekonomiyle karşı karşıyayız.
Bunlar öylesine ağır sözler ki, bırakın kendi hükümetine, devletine karşı kullanılmasını, düşmanına karşı dahi kullanılmaz.
Eleştirinin ucunu kaçırıyoruz. Eleştiri ile hakaret arasındaki ince çizgiyi yeterince dikkate almıyoruz.
Yeteneksiz olabilirler, ancak T.C. Devleti’ni yönetmeye çalışanları (hükümet üyeleri, politikacılar, bürokratlar) öylesine ağır kelimelerle hırpalıyor, öylesine abartılı deyimlerle eleştiriyoruz ki, ne kadar hatalı olurlarsa olsunlar, yine de hak etmedikleri bir muameleyle karşı karşıya kalıyorlar.
Bu kadarını gerçekten hak etmiyorlar.
Bu kadar ağır ve hakarete yakın eleştiriyi aslında kimse hak etmez.
Bu muamele sadece AK Parti dönemiyle de sınırlı değil. Aynı durum (askeri rejimlerin saldığı korku dönemleri hariç) tüm iktidarlar için geçerlidir. Demirel’i, Ecevit’i, Bahçeli’si, sağcısı ve solcusu, herkese aynı muamele yapılmıştır.
Belki farkında değiliz, ancak böylesine hoyratça davrananlar da kaybediyorlar. Okuyanların gözünde ağırlıkları kalmıyor. Abartı, hem eleştirinin ciddiyetini yok ediyor, hem de devleti yıpratıyor.
Kelamımızı biraz dengelersek, çok şey kazanacağız. Ayrıca da unutmayalım, bu devlet bizim devletimiz. Oylarımızla başa getirdiğimiz insanlar da bizim için çalışıyorlar.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|