Mehmet Ali Birand
 
NEDEN HEP EMEKLİ OLUNCA KONUŞUYORLAR ?
 
 

NEDEN HEP EMEKLİ

OLUNCA KONUŞUYORLAR ?

           

Danıştay Başkanı Ender Çetinkaya’nın, emekli olduktan sonra, Nur Batur ile yaptığı konuşmayı büyük bir ilgiyle okudum.

           

Çetinkaya, son derece saygın ve değerli bir yargıç idi. Zaten söylediklerine baktığınız zaman, hangi değerlere inandığını görüyorsunuz. Demokrat Parti liderlerinin asılmasını gözyaşlarıyla izlemiş olması dahi, kendi başına bir duruşu gösterir. Çetinkaya’nın konuşmasında bana en ilginç gelen yanı, Danıştay’ın yargıya bakışını da özetlemesiydi. Devlet’i koruma, devlete sahip çıkma herşeyin başında geliyor. Doğrudur, Danıştay genelde Devlet’ten yana karar verir. Kişiler haklı olsa dahi, kararları devletten yana yontma eğilimi vardır.

           

Benim asıl dikkat çekmek istediğim nokta başka. Bu aklı başındaki insanlarımız neden hep emekli olunca konuşurlar? Neden görev süreleri içinde konuşmaz, yöneticileri uyarmazlar ?

           

Bunun tek açıklaması, “ işini kaybetmemek için susuyorlar “ olabilir.

           

Asker, apoletli dolaşırken tozu dumana katar, emekli olunca değişir ve bizim aklımızdan geçenleri söyler.

           

Yargıç görevi süresince susar, emekli olunca patlar.

           

Politikacı ,liderinin ağzından çıkanı emir sayar, partiden ayrılınca o liderin ne hatalar yaptığını anlatır.

           

Bu yaklaşımda bir çarpıklık yok mu ?

 

 

 

                                    GARİH’İ KAYBEDELİ 5 YIL OLMUŞ…

 

İshak Alaton yollamış. Üzeyir Garih’i kaybedeli 5 yıl olmuş. Onun anısında pul bastırılmış. Bir insanı hatırlamanın bundan  güzel bir başka yöntemini düşünemiyorum. Üzeyir Garih farklı bir insandı. Etrafına, onun kadar olumlu elektrik veren çok az insan tanıdım. Enerjisi, görüşlerini açıklamadaki cesareti ve tabii Alarko gibi bir devi yaratmaktaki başarısı. İshak Alaton şu güzel özetlemiş: “…Bugün attığımız her adımda hala bize ışık tutuyor ve tutmaya devam edecek…”

 

 

 

GÖZLÜĞÜ ATMANIN

KEYFİ

 

Yüzlerce mail, faks ve telefon aldım. Hemen hepsinde aynı şey soruluyordu:

 

Gözlük takıyordun, ne oldu?”

 

Gözlüğü attım. Belki çok yorulursam zaman zaman takacağım ancak, artık kurtuldum. Sorunum yakını görememekti, yani miyop idim.

 

İmdadıma DR. Sinan Göker yetişti. İstanbul Cerrahi Hastanesinin efsane doktoru. Beni öylesine ikna etti, öylesine inandırdı ki, hiç gözümü kırpmadan lazerle düzeltme için masaya yattım.

 

Dünya varmış.

 

Artık her odada, her büroda bir gözlük tutma zorunda  değilim.

 

Doğrusu, yavaş yavaş alışmaya çalışıyorum. Zira kolay değil. Yıllarca gözlükle dolaştıktan sonra  birden bire gözlüksüzlüğe ayak uydurabilmek için 1-2 hafta geçmesi gerekiyor.

 

Dr. Sinan Göker’e koskocaman bir teşekkür. Gözlükten kurtulmak isteyenlere tavsiye ederim...

 



Türk Tırlarına AB Otoyolları Açılmalı…..

 

Avrupa Birliği’ne üyelik süreci sessiz sedasız devam ederken, bazı konularda bu sürecin bir öncesinin de olduğunu hatırlatmamız gerekiyor galiba… Gümrük Birliği anlaşmasından söz ediyorum. 1 Ocak 1996 tarihinde yapılan Gümrük Birliği anlaşması ile toplulukla Türkiye arasında “malların serbest dolaşımı” esası kabul edilmişti. İşte tam da bu serbesti ile ilgili, Türkiye’deki nakliyeciler ciddi bir haksız uygulama ile karşı karşıyalar… Bahane ise hazır; “hizmet sunum serbestisi” yani “hizmet sunma özgürlüğü”…

 

Peki şimdi tabloya bakalım; AB, serbest dolaşımda bulunan malların taşınmasında kullanılan Türk plakalı kara taşıt araçlarına kota koyarak, serbest dolaşımı sağlayan en önemli ulaşım aracının hareketlerini kısıtlamakta ve bir çeşit tarife dışı engel yaratmaktadır. Gerekçe ise; Gümrük Birliği kararının “malların serbest dolaşımını” sağladığı, “hizmetlerin serbest dolaşımını” sağlamadığı, dolayısıyla AB’nin Türk plakalı taşıt araçlarına ilişkin kısıtlamalarının bir süre daha süreceği belirtilmektedir. Ki aslında bunun anlamsızlığı çok açık; çünkü Türkiye’nin AB’e tam üyelik müracaatı olmasa da, zaten 1996 yılında imzalanan Gümrük Birliği gereği olarak, AB’nin Türkiye’ye kara taşıma kotası uygulamaması gerekir. Yani konunun “bir süresi” falan yoktur aslında… Gümrük Birliği imzalanalı 10 yıl oluyor…

 

Tır kamyonları ile yapılan taşımalara kota uygulanmamasının gerekçeleri ise şöyle sıralanabilir;

 

  • Bu kamyonlarla taşınan eşya serbest dolaşımda bulunan eşyalardır. Bunları taşıyan araçların malların serbest dolaşımı ilkesini ihlali söz konusu değildir.

 

  • Tır kamyonları Türkiye’de yerleşik bir firmaya ait olduğundan, bunlar “sermayenin serbest dolaşımı” kapsamında bir faaliyet yürütmemektedir.

 

  • Tır sürücüleri, çoğunlukla Türk vatandaşı ve taşımacılık firmasının çalışanı olarak, Türkiye’de gelir elde ederek, Türkiye’de vergi mükellefi konumunda bulunduğundan, “işgücünün serbest dolaşımı” veya “hizmetlerin serbest dolaşımı” ilkesini ihlali söz konusu değildir.

 

  • AB’e yük taşıyan Türk filosu tamamen EURO , 2 ve 3 standartlarına uygun araçlarla gerçekleştirilmektedir. Bu araçların sürücüleri de AB’de yük taşıma konusunda geçerli belgelere sahiptir.

 

Bazı şeylerin açıklık kazanması için her şeyi böyle açıkça masaya sermek gerekiyor herhalde… Türkiye’ye uygulansan kara taşıma kotlarına son verilmesi hem bu sektörü ciddi anlamda rahatlatacaktır hem de çelişkilere son verecektir.

 

 

 

 

 

JANDARMA, ANCAK

BU KADAR FİŞLER (!)

 

Jandarma’nın görev sahası içindeki, sabıkalı veya kuşkulu gördüğü insanları fişlemesi doğaldır. Ancak gelin görünki, SABAH gazetesinin geçen hafta verdiği fişleme haberi, bu işin ne kadar cahilce yapıldığını gösteriyordu.

 

Genelkurmay Başkanlığı, bu haberi hemen yalanladı. Belgelerde tahrifat yapılabileceği, emirlerin ilgisi olmayan konularla irtibatlandırılarak gündem yaratılmaya çalışıldığı (!) açıklandı. Ne demek istendiği anlaşılmayan  bir açıklama. Beyki doğruyu söylüyor, ancak öyle bir dilde yazılmış ki,  hiçbir şey anlaşılmıyor. Hele askerin, doğruları da (Andıç olayındaki gibi) yalanlama  sabıkası bulunduğundan dolayı, bu konudaki açıklaması da inandırıcı olmadı.

 

Jandarmanın fişleme mantığına bakar mısınız?

 

Vali Ala için “iki yıldır görev yapıyor. AKP hükümeti tarafından atanmıştır. Eşi türbanlıdır” yazılmış.

 

Mantığın nasıl işlediğine bakın... Vali Ala’yı bir Jandarma subayı veya astsubayına fişletirseniz işte böyle olur. AKP ve Türban alarjisiyle, bu satırlar yazılır. Sanki veba hastalığına tutulmuş muamelesi görür.

 

Vali yardımcısı Ahmet Aydın “Nurcu” , diğer yardımcı Atilla “Çocuğu Fethullah grubu okulunda okuyor” , Kaymakam Çiftçi “eşi şapkalı”, Milli Eğitim Müdürü Yılmaz “eşi kapalı” diye fişlenmiş.

 

Bana bu yöntemin ne anlama geldiğini anlatabilecek bir kişi çıkar mı?

 

Bu, AKP ve Türban avına çıkıldığı izlenimi veren bir uygulamadır. Eğer bu yaklaşımla “Devlet dincilerden korunacak” ise, ilerde büyük felaketlerle karşı karşıya kalacağız demektir. Bu, devleti korumaz, devleti böler...




Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- BAŞKA BİR DÜNYAYA GİTTİM VE BAKIN NELER GÖRDÜM…
- Levent telgrafçıları başta, hepinize teşekkür ederim
- Dürrüşehvar Sultan’da öldü...
- 12 EYLÜL BELGESELİ BENDEN İZİNSİZ SATILIYOR
- TARKAN’A ÇÖZÜM BULSAK KÖTÜ MÜ OLURDU?
- POWER FM’İN GÜCÜ…
- Kuşadası toparlanıyor...
- BURSA CEZAEVİNDEN MESAJ VAR…
- Ülkenin gündemini en çok iki lider yönlendiriyor. Büyük oranda Başbakan Erdoğan...
- Bodrum belediyeleri: Altın yumurtlayan kazları kaçırmak üzeresiniz
- Lig şimdi yeniden başlıyor...
- Teşekkürler...
- EMİNİM, MÜFTÜ ŞAKA YAPMIŞTIR
- Artık kime inanacağımızı şaşırdık
- Beş gün başka bir dünya'da yaşadım…
- "... Sesimi duyan var mı?"
- Türk kaptanı, Kenyalı rehber kadar olamıyor…
- Ya program ya da koalisyon çökecek
- Kırmızı ışıkta durmayan
- Bilmem farkında mısınız...
- Bu kupa kime ne kadar kazandırdı…
- ALATON’UN KATKILARI
- GS ligden, kendi kararıyla çekilmeli
- Türkiye, Süper Lig mücadelesinde
- Dayatma olmadan hareket edemiyoruz