Mehmet Ali Birand
 
BİR DURUMUN FOTOĞRAFI !
 
 

BİR DURUMUN

FOTOĞRAFI !

 

Van savcısı ne yapmak istedi, neden bu şekilde hareket etti bilemiyoruz.

           

Önce Van Üniversitesi rektörü Aşkın, ardından da Şemdinli iddianamesiyle alışılmış tüm kuralları alt üst ettiğini izledik. Acaba beceriksiz, ne yaptığını tam bilemeyen, gözü kara bir savcı mıydı, yoksa gizli gündemi olan, birilerine yaranmak ve birşeyler ispat etmek için hareket eden bir misyon adamı mıydı ?

           

Acaba, Fikret Bila’nın sorduğu gibi, denize kendi başına mı atladı, yoksa onu birileri mi, itti ?

           

Bunları çok tartışacağız.

           

Ancak görevden alınması, daha şimdiden kamuoyunda son derece farklı yorumlara yol açtı.

           

Gelişmelerin perde arkasını bilenler  ”Adalet mekanizması, fazla gecikmeden, ne yaptığını bilmeyen, çok tehlikeli bir serseri mayından kurtuldu”diyorlar.

           

Bir kesim ise bu olayı, “Askere dokunursan böyle olur…” diye yorumluyor. Askerin dokunulmazlığını ortaya koyduğunu, yumruğunu vurup , iddianameye katkıda bulunan önce İstihbarat Başkanını, ardından da savcıyı kovdurttuğuna, TSK’nın bu şekilde ağırlığını koyduğuna ve AK Parti’ye diz çökerttiğine inanıyor. PKK terörünün yeniden başlamasıyla birlikte, Askerin ağırlığını arttırdığına dikkat çekiliyor.

           

Bazıları ise, Yüksek Hakimler Kurulunun aldığı kararın   -savcı ne kadar hatalı olursa olsun- yine de çok ağır ve çok abartılı olduğunu söylüyorlar. “ Vur deyince öldürdüler “ cümlesi çok sık kullanılıyor.

           

Gelişmelere dışardan bakanların önemli bir bölümü, Adalet mekanizmasının çarpıklığına, çifte standartlı yaklaşımına ve kişilerin konumuna göre farklı muamele edilmesine dikkat çekiyorlar. “Rektör Aşkın’ın başına gelenler seyredildi, ancak ne zaman ki askerler suçlandı, hemen koruma mekanizması devreye girdi.” diyenlerin sayısı az değil.

           

Kürt kökenli vatandaşların büyük bölümü için ise, bu karar “Askerin üstünlüğünü bir defa daha gösterdiği ve bundan sonra daha gerilimli bir dönemin geldiğinin işaretleriyle dolu.”

           

Bazılarımıza göre, bu operasyonun perde arkasında AK Parti var. Eğer gerçekten böyleyse, AKP güç mücadelesini kaybetti demektir. AK Partinin ilişkisi yoksa, o zaman hükümet kendi bürokrasisini kontrol edemiyor demektir.

           

Neresinden bakarsak bakalım, anormal bir durumla karşı karşıyayız.

 

Taşlar önümüzdeki dönemde yerine oturacak ve herşey o zaman anlaşılacak.

           

 


 

TOPBAŞ, İSTANBUL’U

RENKLENDİRDİ...

 

İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı  Topbaş, kim ne derse desin bu kent’i renklendirdi. 3 milyon lale dikti. Birden bire hepimizin yüzü gözü aydınlandı. İnsanların çiçeğe yaklaşımı değişti. Sordum, “Sokaklardaki çiçekleri yolan var mı?” aldığım yanıt hayret vericiydi: “Hayır, kimse yolmuyor. Eskiden, az dikilen çiçekler keklenir ve alıp götürülürdü. Çok diktik, insanlar daha aksine, dokunmamaya  başladılar.”




TRT’DE NİHAYET BİR

AB PROGRAMI BAŞLADI

 

TRT nedense Avrupa Birliği konusuna soğuk bakıyor. Dünyanın en garip programlarına olmadık paralar harcıyorlar, ancak iş Avrupa Birliğine geldiğinde hiç oralı olmuyorlar. Bundan bir süre önce, adeta günah savar gibi, Mete Belovacıklı’nın yaptığı 9 uncu senfoni isimli bir program vardı. O da uzun yaşatılmadı.Üstelik, TRT’ nin patronu konumundaki Bakan Beşir Atalay da, bu hükümetin en AB’ci bakanıdır. Buna rağmen TRT’ciler AB’yi görmezden geliyorlar.

 

Şu sıralarda bir ümit kıvılcımı çaktı da, hemen kaleme sarıldım.

 

Ahmet Sever, şimdilik iki haftada bir olmak üzere, Çarşamba günleri TRT 2’de ( 19.40’ta) “Avrupa Vizyonu” adlı bir program yapmaya başladı.

 

Sever, eski bir gazeteci-eski bir televizyoncu ve AB konusunu en iyi bilen isimlerden biri.Yıllarını Brüksel’de geçirmiş, ayrıntıları, nüansları bilen bir yıldız. Başbakan Gül’ün AB danışmanı ve Türkiye’nin Avrupaya yönelik iletişimi planlayıp uygulayan ekibin başı.

 

Program AB sürecini tüm boyutlarıyla ele alıyor, AB’yi  evimize getiriyor. Müzakerelerdeki tartışmaları, mali yardımların nasıl kullanılabildiğini ve Sivil Toplum diyaloğunu anlatıyor. Geçen Çarşamba günü Euro Horizon’un Başkanı Şebnem Karauçak konuktu. Anlattıkları adeta oksijen almışım gibi geldi.

 

İşte bunlardan dolayı, “Avrupa Vizyonu” son derece yararlı ve başarılı.

 

Ancak yetmiyor, bizleri kesmiyor…

 

İki haftada bir programı izlemek çok güç. Mutlaka haftalık olmalı. Sadece içerde değil, mutlaka belirli bölümleri alınıp tercüme edilip TRT INT’ te yayınlanmalı. Tabii ayrıca, bunun gibi daha farklı programlar da üretilmeli veya dışardan siparişle ürettirilmeli.

 

Haydi TRT biraz kıpırda.

 

Hadi Sayın Atalay şu TRT’yi biraz hareketlendirin.

 


 


BİR SAVCININ

ŞİKAYETİ...

 

Merhaba Sayın Birand,

 

Ben 1,5-2 yıllık bir Cumhuriyet Savcısıyım .

 

13 Nisan 2006 tarih , "Mahkemeleri asıl savcılar dolduruyor" başlıklı, İsmet Berkan’dan da alıntı yaptığınız yazınızı okudum. Sakın yarası olan gocunur demeyin, yazınızın tamamına katiliyorum. Eksiğiniz var fazlanız yok. Söyledikleriniz çok doğru . Konuya ilişkin bir hususu size anlatmak istiyorum.

 

1 haziran 2005 tarihinde yürürlüğe giren TCK nin "Taksir" ( tedbirsizlik-dikkatsizlik , gerekli dikkat ve özeni göstermeyerek suçun oluşmasına sebebiyet vermek) konusunu düzenleyen 22. maddesinin 6 ıncı fıkrası şöyle:

 

 (6) Taksirli hareket sonucu neden olunan netice, münhasıran failin kişisel ve ailevi durumu bakımından, artık bir cezanın hükmedilmesini gereksiz kılacak derecede mağdur olmasına yol açmışsa ceza verilmez; bilinçli taksir halinde verilecek ceza yarıdan altıda bire kadar indirilebilir."

 

Mesleğimin başlarında bir olayla karşılaştım, 6 yaşında bir kız çocuğu nehrin kenarında oynarken nehre düşüp  boğularak öldü. Ben de 22. maddenin 6. fıkrasına istinaden çocuğun anne-babası hakkında (bir de mahkeme koridorlarinda acı çekmesinler diye) takipsizlik kararı verdim . Bu kararıma tecrübeli savcı ve hakimler "sen anne babasına taksirle ölüme sebebiyet vermek suçundan dava aç, mahkemede beraat etsinler " dediler. Onları  dinlemedim ve benzer birkaç olayda da aynı kararı verdim. Konuyla  ilgili açılmış davaların duruşmalarında da beraat mutalası verdim ve hepsi de beraat etti. Aynı tip olaylarda savcılar dava açıyor, ancak duruşmada beraat istiyorlar. Yani hem davayı açıyorlar, ama mahkemede beraat istiyorlar. Aradan zaman geçti ve bir müfettiş geldi, bu kararlarımı gördü ve bana  "Savcı bey yeni sayılırsınız ama fazla cesursunuz , bu olaylarda dava açmalıydınız , kararı mahkeme versin" deyip sözlü ve yazılı olarak  beni elestirdi.

 

Başta da söylediğim gibi yazınıza katılıyorum ama lütfen bu yazımı da değerlendirin. Mesleğimin başında mahkemeleri gereksiz meşgul etmediğim için adeta ayağını denk al tarzında uyarıldım. Geniş ve modern düşünceler bize yaramıyor.  SaygIlar...




Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- BAŞKA BİR DÜNYAYA GİTTİM VE BAKIN NELER GÖRDÜM…
- Levent telgrafçıları başta, hepinize teşekkür ederim
- Dürrüşehvar Sultan’da öldü...
- 12 EYLÜL BELGESELİ BENDEN İZİNSİZ SATILIYOR
- TARKAN’A ÇÖZÜM BULSAK KÖTÜ MÜ OLURDU?
- POWER FM’İN GÜCÜ…
- Kuşadası toparlanıyor...
- BURSA CEZAEVİNDEN MESAJ VAR…
- Ülkenin gündemini en çok iki lider yönlendiriyor. Büyük oranda Başbakan Erdoğan...
- Bodrum belediyeleri: Altın yumurtlayan kazları kaçırmak üzeresiniz
- Lig şimdi yeniden başlıyor...
- Teşekkürler...
- EMİNİM, MÜFTÜ ŞAKA YAPMIŞTIR
- Artık kime inanacağımızı şaşırdık
- Beş gün başka bir dünya'da yaşadım…
- "... Sesimi duyan var mı?"
- Türk kaptanı, Kenyalı rehber kadar olamıyor…
- Ya program ya da koalisyon çökecek
- Kırmızı ışıkta durmayan
- Bilmem farkında mısınız...
- Bu kupa kime ne kadar kazandırdı…
- ALATON’UN KATKILARI
- GS ligden, kendi kararıyla çekilmeli
- Türkiye, Süper Lig mücadelesinde
- Dayatma olmadan hareket edemiyoruz