Mehmet Ali Birand
 
HİNDİSTAN’I KISKANMAK...
 
 

HİNDİSTAN’I KISKANMAK...

 

 

Osman Ulagay’ın Salı günkü yazısının özeti, Davos’ta çok konuşulan ülke konumuna giren Hindistan’ın, kendini kıskandıracak çabalarıydı.

 

Yaptığı büyük atılımı, Davos’taki tanıtımıyla birleştiren Hindistan, herkesin gözlerini kamaştırıyor.

 

Düşünebiliyor musunuz,, 1 milyarı aşkın nüfusu, bir süre öncesine kadar, fakirlik ve sefalet görüntüleriyle anılan Hindistan, bugün dünya ekonomisinin yıldızı konumunda. Bilim dünyası, bilgisayar programcılarıyla en çok aranan bu ülkenin peşinden koşuyor.

 

Doğrusu, ben Hindistan’ı kıskanıyorum.

 

Her zaman, teknolojisi ve çalışkan katmanlarıyla gücünü hissettiren Hindistan, artık zincirlerini kırdı. Önümüzdeki yıllarda daha da büyüyecek.

 

Benim rüyam, Türkiye’nin de aynı noktaya varabilmesidir. Oysa bakıyorum, biz abuk sobuk işlerle uğraşıyoruz.

 

Gelde kıskanma...



PAPANDREU’NUN

PARLAYIŞI...

 

Papandreu şu sıralarda belki ülkesinin en popüler politikacısı olmayabilir, ancak Sosyalist Enternasyonel’in Başkanlığına seçilerek uluslararası gücünü gösterdi.

 

Papandreu, Yunanistanı dünya’ya taşıyan bir isim oldu. Karamanlis hükümetiyle birlikte, bakıyoruz ve ortalarda Yunanistanı göremiyoruz. Yunan dışişlerinin başında kimin olduğunu bilenlerin sayısı parmakla gösteriliyor.

 

Hele Türk-Yunan ilişkileri, yerinde sayıyor. Ne bir heyeacan, ne bir açılım. Bu duruma, genel koşullarında etkisi var tabii. Ancak ne olursa olsun, Yunan dış politikasından Papandreu unsuru çıktığından bu yana, Atina’nın uluslararası ilişkilerindeki pırıltısının azaldığı açıkça ortada.


 

TEKSTİLCİLİK MODASI

ARTIK BİTİYOR

 

Gazetelerde okuyorsunuzdur, tekstilcilerimiz kan kusuyor. Ardı ardına  kepenk indiriyorlar. Artık alıştık, devletin kapısını  çalıp önlem alın, yardım edin, kurtarın bizi” diye haykırıyorlar.

 

Türk tekstilcileri geçmiş yıllarda  çok para kazandılar. Çok iyi işler yaptılar. Zenginleştiler. Çok insana iş kapısı açtılar. Helal olsun... Ancak, artık bu dönem kapanıyor. Bugün, Türkiye’den çıkan feryatların aynısını, 1970-80’lerde Avrupalı tekstilciler atıyordu. Onlar da, Türk tekstilinin piyasaları mahvettiğini, kepenk indirdiklerini söylüyorlardı.  Türk tekstilcileri de “Artık Avrupa  tekstili bırakmalı, tekstil gelişmekte olan ülkelere kaymalı. Zenginler değil, fakirler tekstilden para kazanmalı” diye yanıt veriyorlardı.

 

Dün Avrupa’nın başına gelen, bugün bizim başımıza geliyor.

 

Şimdi aynı gerekçeleri Çinliler kullanıyor ve bizim piyasamıza çok ucuz ürünlerle giriyorlar. Bizde feryat ediyoruz.

 

Ancak, bu işin başka çaresi yok.

 

Tekstilcilerimiz piyasaya uymak zorundalar. Planlamalarını iyi yapacak, fiyatlarını düşürecek, markalaşarak yerlerini koruyacaklar.

 

Devletten imdat isteme dönemi kapandı.

        

 

2008 KUPASINI, ŞİMDİDEN

KAYBETMEYE HAZIRLANIYORUZ

 

2008 Avrupa kupası kuraları çekildi ve bizim rakiplerimiz belli oldu ya, medya’da çıkan yorumları mutlaka okuyorsunuzdur.

                    

Böyle kuraya helal olsun...

                    

2008 cepte keklik...

                    

Garanti birinci çıkarız...

                    

Oldu bu iş...

                    

Hatırlıyorsunuzdur, 2006 Dünya Kupası öncesinde de aynı yorumları yapmıştık. Hiçbir çaba harcamadan Almanya’ya gidebilecekmişiz gibi bir havaya girmiştik.

                    

Ne zaman ki, İsviçre maçı kapımıza dayandı, son dakikada işi kurtarabilmek için panikledik. Sonunda da yüzümüze gözümüze bulaştırdık. Şimdi de aynı durumla karşı karşıya kalmaktan korkuyorum. Yazıları ve yorumları okudukça, korkum artıyor. Psikolojik olarak kendimizi galip ilan ediyoruz. Sonra da futbolculara ve yöneticilere kızıyoruz. Oysa karşımızda bir Bosna Hersek var. Yunanistan, Macaristan ve Norveç gibi dişli takımlar var. Madalyonun o yüzünü görmezden geliyoruz.Üstelik elimizde artık yaşlanmış bir Milli takım var.

                    

Başkaları ise, sessizce hazırlanmaya başlıyorlar. Kimse işini son dakikaya bırakmıyor.

                    

Biz ise, kolları sıvamak yerine yine bol bol hava basıyoruz.

                    

                    

AKP İLETİŞİM

ÖZÜRLÜ...

 

Doğrusu inanamıyorum...

 

Nasıl olurda, böylesine  rahat bir çoğunluğa sahip, ekonomisi böylesine rahat bir süreçten geçen bir iktidar böylesine bir iletişim sorunu yaşar.

 

AKP’nin, medya ve kamuoyu ile önemli bir iletişim sorunu var. Hemen hergün yeni bir iletişimsizlik örneği ile karşılaşıyoruz.

 

Mesajlarını doğru dürüst yansıtamıyor. Yanlış enformasyonları da düzeltemiyor.

 

Derdini anlatamayınca da, sinirleniyor.

 

Sinirlenince de  medya’yı suçluyor.

 

Böylesine bir kısır döngü içinde yuvarlanıp gidiyor. İşin garip yönü, bu gidişi değiştirebilmek için, doğru dürüst bir çaba da harcanmıyor.

 

Sorun biraz da Başbakan’dan kaynaklanıyor. Herşey Başbakanın önünde birikiyor. Her karar onu bekliyor. Tabii durum böyle olunca da, tüm açıklamaları Başbakan’ın yapması bekleniyor. O da her yere yetişemiyor.

 

AKP, kendi içinde bir iletişim mekanizması kuramadı. Başbakan, Aikf Beki’yi yanına alıp, sözcülük müessesesini kurdu ve başarılı sonuç elde etti. Buna karşılık,  hükümetin diğer kanatları ve parti, bu işi başaramadı. O zaman da medya’yı kötü niyetli olmakla suçlamanın ötesine geçmiyorlar.

 

 

 

2010’ DA İSTANBUL’A

BİRŞEYLER OLACAK

 

2010-2020 arasında Türkiye AB’ye tam üye olma konumuna geldiğinde, 25 üye ülke hükümetini “Türkiye’nin tam üyeliğe hazır olduğuna” ikna etmek yeterli olmayacak. Çünkü birçok AB ülkesi genişlemenin halkoyuna sunulmasını kabul etmiş bulunuyor. Bu durumda onların kamuoyunu kazanmamız gerekecek. Bunu yapmanın en iyi yolu da Türkiye’nin AB ile ortak kültürel kökenlerini vurgulamak

 

İşte geçen hafta 2010 yılında İstanbul’un Avrupa Kültür Başkenti ilan edilmesi için Girişim Grubunun Danışma Kurulu Başkanı Egemen Bağış ve Yürütme Kurulu Başkanı Nuri Çolakoğlu’nun  yanlarına İstanbul valisini ve Büyükşehir Belediye Başkanını alıp Brüksel’e girip yaptıkları başvuru  bu açıdan çok önem kazanıyor.

 

“Dört Elementin Şehri” diye konumlandırdıkları İstanbul’u bir yıl boyunca her türden ve renkten kültür, sanat etkinlikleri ile ayağa kaldıracak, birçok kentsel dönüşüm projesinden, sosyal etkileşim projesine kadar bugüne kadar pek tanık olmadığımız etkinlikleri gündeme getirecek. Bu proje, iyi değerlendirildiği takdirde 2010 yılında Türkiye için müthiş bir PR çalışmasına zemin oluşturacak.

 

Kısacası İstanbul’a 8-10 milyon kadar ek turist çekmeyi hedefleyen bu etkinlikler aynı zamanda gelen giden insanları etkilerse ve onların döndüklerinde güzel bir Türkiye imajını çevrelerinde anlatmalarını sağlarsa, Türkiye’nin AB kapısındaki işi o kadar kolay olacağa benziyor.

 

Bizlere düşen de Egemen Bağış ile Nuri Çolakoğlu’na gereken desteği vermek.




Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- BAŞKA BİR DÜNYAYA GİTTİM VE BAKIN NELER GÖRDÜM…
- Levent telgrafçıları başta, hepinize teşekkür ederim
- Dürrüşehvar Sultan’da öldü...
- 12 EYLÜL BELGESELİ BENDEN İZİNSİZ SATILIYOR
- TARKAN’A ÇÖZÜM BULSAK KÖTÜ MÜ OLURDU?
- POWER FM’İN GÜCÜ…
- Kuşadası toparlanıyor...
- BURSA CEZAEVİNDEN MESAJ VAR…
- Ülkenin gündemini en çok iki lider yönlendiriyor. Büyük oranda Başbakan Erdoğan...
- Bodrum belediyeleri: Altın yumurtlayan kazları kaçırmak üzeresiniz
- Lig şimdi yeniden başlıyor...
- Teşekkürler...
- EMİNİM, MÜFTÜ ŞAKA YAPMIŞTIR
- Artık kime inanacağımızı şaşırdık
- Beş gün başka bir dünya'da yaşadım…
- "... Sesimi duyan var mı?"
- Türk kaptanı, Kenyalı rehber kadar olamıyor…
- Ya program ya da koalisyon çökecek
- Kırmızı ışıkta durmayan
- Bilmem farkında mısınız...
- Bu kupa kime ne kadar kazandırdı…
- ALATON’UN KATKILARI
- GS ligden, kendi kararıyla çekilmeli
- Türkiye, Süper Lig mücadelesinde
- Dayatma olmadan hareket edemiyoruz