EY MİLLET UYAN,
AB TRENİ TEHLİKEDE…
Kopenhag’dan Ankara’ya döndüm ve hayal kırıklığına uğradım. Bir Allah’ın kulu çıkıp “AB’ne ne oluyor?” diye sormadı. Derviş aşağı, Derviş yukarı. Kimsenin gözü başka birşey görmüyor.
Gayet tabii, siyaset heyecanlı bir dönemden geçiyor. İnsanların meraklanmaları da doğaldır. Ancak unutmayalım ki, Derviş konusu geçicidir. Bugün var, yarın yok. Oysa Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en kritik 4 ayına girmiş durumda. Ya, Avrupa Birliği ile katılma müzakerelerinin başlama tarihi alabileceğiz veya unutulup gideceğiz.
Beni en çok rahatsız eden unsur, Türkiye’nin en zoru başardığı, kimselerin inanamadığı bir dizi reformu gerçekleştirdiği bir aşamada, gideceği hedefi adeta unutmuş gibi davranması. Deveyi hendekten atlattıktan sonra, sanki başıboş bırakmış, uyuya kalmış gibiyiz.
İnanılır gibi değil.
Cumhurbaşkanı Sezer’den ses yok. Görevi olmamasına rağmen, AB’ye verdiği önem oranında onun da hareketlenmesini beklemek hakkımız değil mi?
Başbakan Ecevit’in de umurunda değil. Oysa, zorla dahi olsa, miting alanlarına çıkmasını biliyor.
Parlamento deseniz kendi dertleriyle meşgul.
AB’den hoşlaşmadığını saklamayan Dışişleri Bakanı Şükrü Sina Gürel’de adeta kerhen davranıyor.
Geride, tüm siyasi sorunlarına rağmen yollara düşen Mesut Yılmaz ve İsmail Cem var. Tek başlarına bayrağı taşıyorlar.
Nerede Deniz Baykal? Hani Tansu Çiller?
Manzara böyle olunca da, bürokrasi başta herkes birbirini seyrediyor.
HERKES AYAKLANMALI
VE YOLLARA DÖKÜLMELİ
Gelinde üzülmeyin.
Türkiye ilk defa, AB’yi ikna edebileceği güçlü kartlara sahip olmuş, ancak bunları kullanamıyor.
Oysa, önümüzdeki 4 ay son derece kritik. Tüm dikkatlerimizin, tüm çabalarımızın bu 4 aya yoğunlaştırılması gerekiyor. 15 ülke başkentini her hafta bir başka Türk heyetinin ziyaret etmesi, resmi heyetlerin ardından parlamenterler, AB hedefini destekleyen parti liderleri, onlardan sonra Sivil Toplum Örgütleri, İş adamları, Türk bilim adamları, yazarları ile Türkiye’de eli kalem tutan, ağzı laf yapan herkesin ayaklanması ve Türkiye’nin geleceğini saptayacak olan AB’yi etkilemek için yollara dökülmesi ve en önemlisi, bütün bu faaliyetlerin tek bir elden koordine edilmesi gerekiyor.
Türkiye gol atmaya yakın bir sahaya girdi. 18 çizgisi içinde durmadan birbirine pas veren şaşkın takımlar gibi hareket etmemeli.
Bu fırsat kaçırılmamalı…
TAKVİM, SON
DERECE YÜKLÜ
Oysa önümüzdeki 4 aylık dönemde, her biri diğerinden daha anlamlı ve bir diğerini etkileyecek tarihler var.
22 EYLÜL Pazar günü Alman genel seçimleri yapılacak. Eğer Hristiyan Demokratlar kazanırsa, Türkiye olumsuz şekilde etkilenecek. Zira eski Başbakan Kohl’ün partisi, Türkiye’nin AB’ye katılmasına kesinlikle karşı çıkıyor.
16 EKİM günü, AB komisyonu, “ilerleme raporunu” açıklayacak. Bu rapor çok önemli, zira Türkiye dahil tüm aday ülkelerin Kopenhaf Kriterlerine ne oranda uydukları ve hangi alanlarda geri kaldıkları açıklanacak. Bu rapor bir nevi sınıf geçme karnesi niteliğinde. 15 ülke, kararlarını verirken bu rapordan yararlanacak ve etkilenecekler.
Komisyon’un yazacağı her satır, Türkiye’nin durumunu güçlendirecek veya zorlaştıracak. Bundan dolayı Komisyon’un çok sıkı bir markaj altına alınması, özellikle de Ankara’daki Komisyon temsilciliğinin çok iyi bilgilendirilmesi gerekiyor.
24 EKİM günü, 15 üye ülke lideri Brüksel’de buluşacak ve genişleme konusundaki politikayı saptayacak. Hangi ülkelere neler söyleneceği, Kopenhag doruğunda kime ne verileceği belirlenecek.
Bu toplantı Türkiye açısından, iki yönden önemli.
Biri, Türkiye’nin statüsü hakkında özellikle olumsuz bir açıklama yapılmaması gerekiyor. Zira, böyle bir olasılıkta 3 Kasım seçimleri etkilenecek ve MHP oy kazanacaktır.
Diğeri, Kıbrıs’ın tam üyeliğinin de net şekilde belirlenmemesini gerektiriyor. Zira, böyle bir olasılıkta toplumlar arası görüşmeler çökecek, Rum yönetimi istediği gibi hareket edecek ve buna rağmen Türk tarafı suçlanacaktır. Bu tehlikelerden kurtulabilmek için, Ankara’nın büyük çaba harcaması gerekmektedir.
3 KASIM Türkiye’deki seçim tarihi. Seçim sonuçları AB açısından büyük bir dikkatle izlenecek. Kopenhag doruğunda Türkiye’ye bir tarih verilip verilmemesi, büyük oranda bu sonuçlardan etkilenecek. MHP’nin bir koalisyona girme olasılığı, Türkiye’ye tarih verilmesini zorlaştıracak. “Bizde, MHP’nin hükümete girme durumunda reformları uygulatmayacağı izlenimi var. Bundan dolayı da, Türkiye’ye kapıları açmakta tereddüt edeceğiz. Bekleyip görmeyi tercih edeceğiz” diyen , üst düzey bir AB üyesi lideri, bana tutumunu çok açıkça söyledi.
12 ARALIK’ta ise Kopenhag doruğunda son söz söylenecek. Doruğun en kritik ve tarihi tartışması da, Kıbrıs üzerinde olacak. Son dakikada, Amerika’nın da karışacağı dev bir pazarlık söz konusu ediliyor. Türkiye’ye verilecek tarih Kıbrıs ile ilgili gelişmeleri de büyük oranda etkileyecek.
Bu nefes kesen maratonun sonunda, Türkiye ya arslanın ağzındaki tarihi kapacak veya AB nikahı bir başka bahara kalacak.
Seçim yapmak sizin elinizde. İsterseniz Derviş ile zaman harcayalım, isterseniz çocuklarımızın geleceği için, herşeyi bırakıp kolları sıvayalım ve Avrupa başkentlerinin yolunu tutalım…
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|