NE MUTLU,
TÜRKÜM DİYENE…
Türkiye süprizlerle dolu bir ülke olduğunu tekrar gösterdi. Geçen hafta, parlamentoda onaylanan 14 yasalık paket, Avrupa Birliği ile tam üyelik müzakerilerine başlayabilmek için gereken, Kopenhag kriterlerine uyum amacıyla getirilmişti. Bu paketin her maddesi, bazılarına göre, 75 yıllık Cumriyet’in artık kemikleşmiş Devletçi, Kemalist uygulamalarına ters düşüyordu. 75 yıldır büyük hasislikle korunan toprak bütünlüğü kavramını tehlikeye atabilecek, hatta Türkiye’de Türk’ten farklı insanlara bazı hakların verilmesinin sakıncalarının daha arttıracaktı.
Ülkeyi dar çerçeveli bir Kemalist yorumla yöneten bazı güçlü sivil ve askeri çevreler için bu paket Cumhuriyet’in temellerini sarsacak niteliklerle doluydu.
Üstelik 14 yasa Parlamentonun önüne, zoraki bir erken seçim kararı alındıktan sonra gelmişti. Yani, böylesine duyarlı ve seçim alanlarında çok kolaylıkla istismar edilebilecek konuların seçim sonrasına ertelenmesinin bütün parlamenterlerin işine geldiği bir ortamda oylamaya açıldı. Nedeni Avrupa Birliği takvimini yakalayabilmek olsa dahi, herhangi bir parlamenterin seçime 3 ay kala yüklenemeyeceği bir riskti.
İşte böyle bir ortamda, Türkiye Meclisi hem kendi toplumunu, hem de Uluslararası kamuoyunu şaşırttı.
TABULAR YIKILDI…
14 maddelik bu paket, bundan böyle Cumhuriyet ilkelerinin uygulanmasındaki dar açık Kemalist bakışın değil, geniş açık Atatürkçü yaklaşımın geçerli olacağını ortaya koydu. Yıllardan beri dokunulmaz bazı tabular yıkıldı…
Bu paketin en önemli yanı –birbirimizi aldatmadan kabul edelim ki – Kürt varlığının resmen kabul edilmesi, Türkiye Cumhuriyetinin Kürt kökenli vatandaşlarıyla kavga değil, “bölücülük” yapmadıkları sürece barış içinde yaşamak istediği anlamına gelmektedir.
Türkiye Cumhuriyeti, Abdullah Öcalan’ı infaz etmeyeceğinin altını bir defa daha çizmiş, Kürt kökenli vatandaşlarının temel ihtiyaçlarına, kültürlerine saygı göstereceğini ortaya koymuştur. “Kürt yoktur, dağ Türk’ü vardır. Karda yürürken çıkardıkları sesler (kart-kurt) nedeniyle onlara Kürt denmiştir” şeklindeki 12 Eylül askeri yönetiminin resmi söylemi reddedilmiştir.
Türkiye Cumhuriyeti ilk defa vatandaşlık kavramını gözden geçirmiş, “Türkiye’de sadece Türkler yaşar- Türkiye sınırları içindeki herkes Türk’tür” ilkesini değiştirmiştir. Osmanlılardan kalma çeşitliliği, farklı kültürlerden oluşan mozaiği resmen tanıma yolunda cesur bir adım atmıştır.
Lozan antlaşmasıyla tanımlanan azınlıkların haklarını korumak ve bu hakların geliştirilmesi kararlaştırılmıştır. Buna göre azınlık vakfları Devlet’in cenderesinden kurtarılmışlardır.
Bugüne kadar sürdürülen ve Sivil Toplum Örgütleri ve derneklerini, devlet politikalarının dışına çıkarmayan sıkı denetlemeden vazgeçileceğinin somut sinyali verilmiştir.
Fikir özgürlüğünün, şeriat ve bölücülük dışında, sınırlarının genişletilmesi kararlaştırılmıştır.
Nihayet, Devlet memurlarının suç işlemeleri durumunda eskisi gibi korunmayacakları ortaya konmuştur.
Bunlar, birer devrim niteliği taşıyan adımlardır.
ŞİMDİ UYGULAMAYI
GÖRMEK GEREKİR
Ancak, TBMM’den yasaların çıkması da yeterli değildir. Şimdiye kadar nice yasa yapılmış ancak uygulamalarda durum değiştirilmemiştir. Devlet mekanizması boşlukları bulmuş ve eski uygulamaları aynen sürdürmüştür.
Hem Türk toplumu, hem de dış dünya büyük bir dikkatle bu uygulamaları izleyecektir. Yarın, çocuğuna Kürtçe isim koyanlar yine mahkemelere verilir, açılacak kurslar bürokrasi çarkında eritilir, azınlık Vakıfları çeşitli yöntemlerle engellenirse, bütün bu çabalar boşa gidecektir.
Savcılar, yargıçlar ve Devleti koruma adına durumdan görev çıkaran çeşitli kurum ve kişiler, bakışlarını değiştirmedikleri, yeni duruma uyum sağlayamadıkları veya uyum sağlamamaları için, baskı altında tutuldukları taktirde, TBMM’deki bu büyük değişim projesi suya düşecektir.
TEPKİLERE DE
DİKKAT EDELİM…
Türk toplumundan kaynaklanan beklentiler sonucu ortaya çıkan bu dev pakete, önümüzdeki dönemde mutlaka tepki doğacaktır.
Muhafazakar, değişime direnen güçler, topluma “hata etmişiz” dedirtebilmek için harekete geçeceklerdir. Kimi bazı gelişmeleri abartacak, bazıları da suni olay yaratacaktır. Bunlara direnmemiz şarttır.
Bir de madalyonun öbür yüzü vardır.
Verilen hakları abartılı kullanmak, bunları birer ödün gibi görüp, daha fazlasını istemek için harekete geçenler olabilecektir. İşte en büyük tehlike de budur. Başta HADEP ve PKK militanları olmak üzere, herkes adımlarını dikkatli atmalılardır.
Aşırılıklarla sadece kendimize zarar verdiğimizi sertlik veya terörle hiçbir yere varılamayacağını hepbirlikte yaşadık ve gördük.
T.C Devleti barış elini uzatmak istediğini göstermiştir. Demokrasimiz olgunlaştığını göstermiştir. Artık eski defterleri bir yana bırakmanın, eski hataları tekrarlamamanın ve yeni bir başlangıç yapmanın zamanıdır.
Demirel’in bir zamanlar dediği gibi , “Ne mutlu Türk vatandaşıyım diyene…” dönemi başlamaktadır.
Bu fırsatı kaçırmamamız gerekmektedir.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|