Başbakan’ın dünkü gurup toplantısı, bir gece önce de, Davutoğlu’nun CNN TÜRK’te Taha Akyol ile söyleşisi, Türkiye’nin Libya politikasının, bundan sonraki yaklaşımının ne olacağını ortaya koydu.
İlk başlarda biraz inişli çıkışlı, hatta çelişkili görünen yaklaşım artık geride kaldı. Anlaşılan Ankara geçmişi bir yana bırakmış ve bundan sonrasına bakıyor.
Gelinilen bu noktada, önemli ilkeler ön plana çıkarılıyor:
- Türkiye, Libya’da silah kullanan taraf olmayacaktır.
- Türkiye, bölgeye askeri müdahalelerin artık bitmesi gerekliliğini savunur.
- Türkiye, özellikle olası bir işgal harekatına kesin karşıdır.
- Türkiye, NATO çerçevesinde organize edilecek insani yardım faaliyetlerine ise katılmayahazırdır.
Bu ilkeler son derece doğru.
Riski, hiçbir tarafa yaranamamaktır.
Ne Batı koalisyonu tatmin edilecek , ne de Libya savaşında çok etkin bir rol alınabilecek.
Ancak, bu saatten sonra takınılan bu tavır, hiç değilse farklı bir duruşu ortaya koyuyor.
Unutmayalım ki, Libya olayı henüz başlangıç aşamasındadır.
Rüzgarların nereye eseceği belli değil.
Bugün belki Ankara geri planda kalabilir, ancak yarın öylesine gelişmeler yaşanır ki, Türkiye (Irak istilasında olduğu gibi) haklı bir konuma da girebilir.
Aslında, Türkiye‘yi asıl zorlayacak, Libya’daki gelişmeler değil, Bahreyn’deki Şii ayaklanmasında yaşanacaklar olacak.
Özetle Ankara, Orta Doğu konusunda Batı cephesiyle farklı pencerelerden baktığını, bu olayla daha da netleştirdi.
TÜRKİYE ÇOK KIZGIN, ANCAK LİBYA’NIN KAYMAĞINI SARKOZY YİYECEK ...
Türkiye’nin hiç hoşuna gitmiyor, ancak Libya operasyonunun kaymağını Sarkozy’ninyiyeceği artık besbelli ortada.
Harekatın hem başını çekti , hem de kimseyi beklemeden silahını ateşledi. Ankara sinirlendi, ancak yapılacak birşey yok.
Sarkozy, Avrupa’yı tekrar bölgeye soktu.
Mısır ve Tunus’daki demokrasi ayaklanmaları yaşanırken, Avrupa’nın ne kadar etkisiz birduruma düştüğünü görmüştük. Hatta aynı Fransa, Tunus’da diktatörlüklerle flört edişinden, yanlış ata oynadığından dolayı eleştirilmişti. Diğer Avrupa ülkelerinin ise, izinedahi rastlanmadı. Onlar seyirci kalmakla yetindiler.
İşte bu açıdan bakıldığında, Sarkozy için Libya’da olanlar kaçırılmaması gereken birfırsattı. İnisiyatifi hemen ele aldı.
Önce, ABD’ yi ikna etti. Müdahaleyi isteyen ülkelerden bir koalisyon oluşturdu ve Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nden bilinen kararı çıkartılmasında başı çekti.
Hemen arkasından, geçen Cumartesi Paris’te müdahaleyi destekleyen ülkeleri toplayıp, düğmeye basmasını bildi.
Ardından da, hiç vakit harcamadan aynı gece müdahaleyi kendi uçaklarıyla başlattı.
TÜRKİYE BU DEFA BİRAZ GEÇ VE ROMANTİK TAKILMIŞ...
Bütün bunlar yaşanırken, Türkiye kendine özgü bambaşka bir yaklaşım içindeydi.
Ankara‘nın genel yaklaşımı üç aşamalıydı.
1) Libya’daki 25 bin Türk’ü sağsalim kurtarmak.
(Nitekim bu, çok başarılı şekilde tamamlandı)
2) İç savaş çıkmaması için Kaddafi’yi ve muhalefeti ikna çabalarına girmek. Uzun da sürse bir barış misyonunun başını çekmek. Bundan dolayı, NATO’ nun işin içine girmesine, silahlımüdahaleye karşı çıkmak. Bu şekilde, Orta Doğu’ yu dış müdahalelere kapatmak ve yenibir düzen kurulmasını sağlamak.
(Bu yaklaşım çok ilkeli, ancak biraz romantik geldi. Hiç değilse, gerçekçilikten uzaktı veKaddafi’ye zaman kazandırabilecekti)
3) Ancak Kaddafi hiç kimseyi dinlemeden direnişçilere karşı saldırıya geçince, Sarkozyhızla koalisyon kurarken , Ankara hemen hareketlenemedi. Geç kaldı ve devre dışı kaldı.Ardından da, işgale ve aşırı kuvvet kullanımına karşı çıktı.
Sarkozy, (zaten istemiyordu ya) Türkiye’yi Paris’e bundan dolayı davet etmedi.
Fransız kaynaklar aynen şuna dikkat çekiyor:
“Paris toplantısı, tartışma değil, müdahaleden yana olanların son planlamayı yapmalarıiçin davet edilmişti. Türkiye müdahaleye karşıyken neden davet edilsin ki? Üstelik ne ABD,ne İngiltere ne de Arap Ligi’nden böyle bir istek de gelmedi...”
Operasyonun NATO içine sokulmasını, sadece Paris değil, Washington da istememişti. Gerekçelerden biri, NATO’dan kararların çabuk çıkarılamaması, diğeri de NATO’ nun ABDve Batı koalisyonunu çağırıştırmasıydı. Haçlı seferi görüntüsü verilmemesi gerekiyordu.
Sonuçta Paris, Avrupa’yı sırtında taşıyıp ön plana çıkardı.
Sarkozy de, özellikle iç politika açısından – önümüzdeki yıl Başkanlık seçimi var – önemlibir avantaj sağlamış oldu.
Kimseler kıskanmamalı...
HENÜZ OYUN BİTMEDİ...
Şimdi bütün bu gelişmelere bakıp, Türkiye‘nin Libya olayında kaybettiği sonucuna varmamak gerekir.
Oyun daha bitmedi.
Yarın öyle gelişmeler yaşanır ve rüzgarlar öylesine ters eser ki, bu defa Sarkozy değil, Türkiye ön plana çıkıverir.
Irak’ın işgalini düşünün.
Nereden nereye gelindi.
Bundan dolayı, bekleyelim ve görelim...