Orta Doğu’ da yaşananları heyecan içinde izliyorum.
Aynı hisleri 1990’larda da hissetmiştim.
Soğuk savaşın sonuna gelinmiş ve birden bire 1989 yılının 9 Kasım günü Berlin’i ikiyebölen Demir Perde çöküvermişti.
Gözlerime inanamıyordum.
45 yıldır, dünya dengelerini oluşturan ve hiçbir zaman yıkılamaz denen Duvar, TV ekranlarının önünde yerle bir oluyor, yüzbinlerce Doğu Alman, Batı Almanya’ya geçiyordu.
Bu manzara öylesine çarpıcıydı ki, uzun süre rüya görüyorum sandım.
O dönemlerde Brüksel’deki NATO merkezinde Amerikalılar veya Almanların verdikleribrifinglerin tek değişmeyen sloganı şöyleydi:
“...Dünyada herşey olabilir, ancak Doğu ve Batı Almanya bir daha birleşemez...”
Oysa, Doğu ve Batı Berlin gözlerimizin önünde birleşiyordu.
Açıkça bir halk ayaklanması izledik .
Bir fiske ile domino taşları ardı ardına devrildi.
Arka arkaya Varşova Paktı üyeleri ayrıldılar ve Avrupa’daki tüm sistem çöktü...
O yetmedi, Sovyetler Birliği dağıldı.
DÜZEN YIKILINCA DEĞERİMİZ DÜŞECEK SANDIK , OYSA...
Binlerce nükleer başlık ve dev ordulara dayanılarak kurulan dehşet dengesi hiçbir işe yaramadı. Aslında o düzenin ne kadar suni olduğu ve uzun süre sürdürülemeyeceğibelliydi
Nitekim, ne zaman geleceği belli olmayan bir anda, bir kıvılcım herşeyin yıkılmasına nedenoldu.
Yeni bir düzen kuruldu.
Bu yeni düzende,Türkiye’nin Soğuk Savaş’taki stratejik öneminin azalacağı, Türk SilahlıKuvvetleri’nin uluslararası dengelerdeki etkinliğinin kaybolacağı sanıldı.
Oysa tam aksi oldu.
Türkiye’nin değeri daha da arttı.
Biz ne kadar beğenmesek dahi, istikrarı, demokrasisi ve ekonomisiyle, Türkiye hembölgede, hem de uluslararası arenada etkili bir ülke konumuna girdi.
İşte bundan dolayı, Orta Doğu’da yaşananları daha da büyük bir heyecanla izliyorum.
ŞİMDİ, BÖLGEDEKİ DÜZEN ÇÖKÜYOR, YİNE KAZANACAK...
Şimdi de heyecan içindeyim.
Düşünebiliyor musunuz, Orta Doğu’nun o kokuşmuş düzeni, yine gözlerimizin önündeçöküyor. Diktatörler birer birer devrilme sürecine girdiler. Kimileri gidiyor, kimileri bir süresonra gidecek.
Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi, yine bir fiske yetti. Yürümeyeceği bilinen, sunişekilde ayakta tutulan düzen yıkılıyor.
Ne ilginçtir ki, bütün bu düzeni kuran, diktatörleri “İsrail’i kollamak ve ABDpolitikalarına destek sağlamak, yani kendi kafasındaki istikrarı korumak amacıyla”yerleştiren Washington da, olaylar karşısında çaresiz, sadece seyretmek zorundakalıyor. Olayları tersine döndürecek hiçbir gücü yok .
Eski “büyük ağabey”, artık seyirci durumunda.
Şimdi, hesapların yeniden yapılma dönemine giriliyor.
TÜRKİYE TUTUMUNA İNCE AYAR YAPTI...
Tunus ve Mısır’daki ayaklanmalar başladığı günlerde, dikkatlerinizi çekmiştir, Ankara ileWashington aynı yaklaşımları benimsediklerini açıklamışlardı.
Bunun adı: İstikrarı korumak, idi.
Yani, demokrasiye vurgu yapılmıyordu.
Anlamı da, liderler değişse dahi, rejimin değişmemesinin tercih edilmesi, dengelerinkorunmasıydı. Aradan günler geçtikçe, Mübarek’in tutunamayacağı ve özgürlük hareketiveya halk ayaklanmalarının kolay kolay durulmayacağı anlaşılınca, Ankara tutumunugözden geçirdi ve demokrasi vurgusunu öne çıkardı.
Bugün artık Türkiye, demokrasiye ve özgürlüklere öncelik veriyor.
Bütün bu gelişmelerden memnuniyet duymamız gerekiyor.
Bundan böyle, göreceksiniz Türkiye’nin bölgedeki değeri, etkinliği çok daha fazla artacak . Ankara’ nın kapısını çalanların, destek veya akıl danışmak isteyenlerin sayısı yükselecek.
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin konumu da yükselecek.
Türkiye’nin bölgedeki stratejik reytingi, soğuk savaş sonrasında nasıl birkaç kat arttıysa, Orta Doğu’da zaten güçlü olan durumu, bundan sonraki yeni düzende daha daartacaktır.
Belki sık sık tekrar ediyorum, ancak demokrasimiz ve laik sistemimizle Türkiye için,büyük fırsatlar dönemi açılıyor.
Yeter ki, bunun bilincinde olalım ve içerde birbirimizi yiyeceğimize, bölgede büyümeyebakalım.