Başbakanı dinliyorum.
Bakıyorum ki, önündeki büyük bir tehlikeyi tam anlamıyla göremiyor.
Küçümsüyor. Artık, bıkkınlık veren yumurta-omlet benzetmeleriyle, tepki koyuyor. İletişimsanatı açısından bakıldığında, Başbakanın hatalı hareket ettiğini görüyorum.
Eylemlerde ne silah, ne de vurucu, yaralayıcı alet kullanılıyor. Belki bazen abartılı oluyor,ancak en fazla yumurta atıyorlar.
Başbakan, “ne istediklerini de anlamıyoruz” diyor. Zira iktidar, bu olayı sadecemuhalefetin oyunu, AK Parti aleyhtarlığı olarak görmekle yetiniyor. Araştıran yok. Bugençlerin neden böyle hareket
ettiğini merak eden de yok.
Bu gösterileri, tümüyle bir polis olayı olarak nitelemek ve buna karşı güvenlik önlemiyleyetinme tuzağına düşmemek gerekiyor.
Tehlike, bu olayların daha da yaygınlaşmasında yatar. Üniversite öylesine kaygan, birden bire kabarıp, kabından taşan bir kurumdur ki, o öğrenciyi kimse tutamaz.
Üniversitelerdeki kaynama iyi yönetilemez, aksine tahrik ve teşvik edilirse, o tuzağa sadece iktidar partisi değil, bu ülke de düşer. Ortaya çıkacak istikrarsızlık, hepimizimahveder.
Aman dikkat...
WİKİ , HEPİMİZE GERÇEK DIŞ POLİTİKAYI ÖĞRETİYOR ...
Wikileaks (Wiki) günlük hayatımıza girdi ve kolay kolay da çıkmayacak.
Dünya’nın en büyük dışişleri kadrosu tirtir titriyor. Amerika'nın sadece kendiyle ilgili olsa, belki daha kolay hazmedilebilirdi. Belgelerde, birçok ülkeyi birbirine düşürecek dedikodular da var.
Suudi Arabistan Kralının, Mısır Devlet Başkanı hakkındaki sözlerinin ortaya dökülmesi veya Azeri kardeşlerimizin bizim hakkımızdaki düşünceleri, Fransız Devlet Başkanı için Alman Başbakanı’nın sözleri yenir yutulur gibi değil.
Ancak ne olursa olsun, bu belgeler hepimize inanılmaz dersler veriyor.
Uluslararası ilişkilerin nasıl yaşandığını, liderlerin ve dışişleri bakanlıklarının nasılçalıştıklarını görüyoruz.
Nasıl haber toplanıyormuş?
Nasıl değerlendirmeler yapılıyormuş?
Bir ülke hakkında merkezlere nasıl bilgiler aktarılıyormuş?
Biri çıkıp, bu belgelerde yazılanları anlatsa kimse inanmazdı. Oysa şimdi açıkça damgalı,imzalı belgeleri görüyor, okuyoruz.
İnsanlar, Diplomasi adlı mesleği gözlerinde büyütürdü. Son derece gizemli, son derecegizli bilgilerle donatılmış bir mekanizma sanılırdı.
Şimdi bakıyoruz, hiçte sandığımız gibi değilmiş, diyoruz.
Neyin ne olduğunu Wikileaks sayesinde anlıyoruz.
“KARDEŞİM” DİYE KUCAKLAR, SONRA ARKANDAN BIÇAKLAR...
Dedim ya, birileri anlatsa inanmazdınız.
Gerçekler artık çırılçıplak ortada.
Belgelere bakınca anlaşılıyor; o kocaman liderler birbirleriyle kucaklaşıyor, şapur şupuröpüşüyor, birbirlerini “kardeşim-biricik dostum” diye karşılıyor, sonra, diğeri köşeyidönünce, arkasından verip veriştiriyor. Etmediği dedikoduyu bırakmıyor.
Nicelerinin Türkiye hakkında verdikleri demeçleri hatırlıyoruz ve şimdi belgelerden bizimhakkımızdaki gerçek düşüncelerini okuyoruz.
Aslında WİKİLEAKS herkese işin iç yüzünü, dış ilişkilerin nasıl yürüdüğünü öğretiyor. Dünyanın nasıl döndüğünü anlatıyor. Gazetelere veya TV’lere verilen demeçlere inanılmaması gerektiğini, ister müslüman ister hıristiyan olsun, ister komşu ister en yakın müttefik olsun, hiçbir ülkeye inanmamak ve güvenmemek gerektiğini öğretiyor.
Bugün sırtımızı sıvazlayanların, yarın arkamızdan bıçaklayabileceğini gösteriyor. Dış ilişkinin sadece ve sadece ülke çıkarına göre şekillendiğini ispatlıyor.
Aman yanlış anlaşılmasın, bu durumun sadece başka ülkeler için geçerli olduğunu, bizimdış politikamızın içiyle dışının bir olduğunu, sözünden dönmeyen bir ülke olduğumuzusanmayın.
Bizim de onlardan farkımız yoktur.
Nedeni de basit: Oyunun kuralları böyle.
Sonuç: Aman, başka ülkeleri ne yerden yere vurup, düşman görelim, ne de baş tacıedelim. Birileri için kendimizi yerden yere atmayalım. Sonradan da aynı ülke veyatoplumlardan kazık yiyince hayal kırıklığına uğramayalım...
BU İŞ ASIL BİZLERE YARIYOR...
Şimdi hepimiz merak ediyoruz: Wiki belgeleri kime yarıyor?
Her kafadan bir ses çıkıyor.
İşin kolayına kaçanlar ilk önce Amerika'yı gösteriyorlar. Zira böylesine bir sızıntının, ABD göz yummadan gerçekleşemeyeceğine inanıyorlar.
“Olamaz, Amerika gibi güvenliğe böylesine önem veren bir ülkenin en önemli sırları başka türlü sızdırılamaz.” diyorlar.
Oysa bal gibi oluyor.
Bizden kaynaklanan diğer bir hedefte İsrail.
“Bakın bakalım, bu sızıntılar kimin işine yarıyor? Kimin hakkında hiç söz edilmiyor?” dedikten sonra, İsrail’i işaret ediyorlar.
İnsaf...
İsrail’in eti budu, Amerika'yı böylesine güç duruma sokacak bir operasyona yetmez.
Ben, ne ABD ne de İsrail ile ilgili komplo teorilerine inanıyorum.
Aksine, bu işin asıl uluslararası kamuoyuna yaradığına ve açıklandığı gibi Manning tarafından sızdırıldığına inanıyorum.
Hele durun, daha öyle belgeler çıkacak, öyle komplo teorileri üretilecek ki, sonundagöreceksiniz, sizler ve bizler karlı çıkacağız.
BİR BELGEDEN SİZ DE, BEN DE ÇIKABİLİRİZ...
Wikileaks belgelerinde, başka gazeteciler gibi, ben de adımın geçeceği bir telgrafıbekliyorum.
Şöyle bir düşünün; Amerikalı yetkililer her kesimle ilişki kurarlar.
İş adamları...
Gazeteciler...
Gazete patronları...
Siyasetçiler...
Akademisyenler...
Karşılıklı konuşulur. Herkes fikrini açıkça söyler. Sorular sorulur, yanıtlar verilir.
Benim gibi gazetecilerin bir avantajları var.
Gizli hiçbir bilgimiz olmadığından dolayı, genelde yazdıklarımızı tekrarlarız.Değerlendirmeler yaparız ve genelde de sorular sorarız.
Yine de, bu sohbetlerin nasıl kullanıldığını bilemeyiz. Herhalde bundan böyle, uzun birsüre, bırakın Amerikalıları, yabancı tüm diplomatlar güç bir dönemden geçecekler.
Gazetecilerin kurtuluşu yok.
Bizlere yine gelecekler. Gelmeseler biz gideceğiz. Zira işimiz bu...
BODRUM’DAKİ OLAY HEPİMİZİ UTANDIRMALI...
İslam en ileri, en hoşgörülü dinlerden biridir. Diğer dinlere en saygı gösteren, herkesi eşittutan nadir bir anlayışa sahiptir. Hele, müslüman mezarlığına hıristiyan kişi gömülmezdiye bir düşünceyi hiç kabul etmez.
Gelin görün ki, Bodrum’da yaşanan olay, İslama karşı işlenmiş bir günahtır.
6 yıl önce Torba'ya yerleşen, Kanada vatandaşı Hans Himmelbach'in cenazesi vasiyetiuğruna çok sevdiği Torba'ya gömülmüş. Ancak gelin görün ki, Himmelbach'in mezarınınyanında bulunan mezarların aileleri rahatsız olmuş ve belediye marifeti ile Himmelbach'ın mezarı kabristanın ücra köşesine taşınmış.
Bunu yapanlara ve bu olaya göz yuman belediyeye yazıklar olsun. Hele golf sahası için kahramanlarca savaşan Mehmet Kocadon’a hiç yakışmadı.
KİTAP KÖŞESİ
KORK-MA
Ayşegül Dinçkök'ün ilk kitabı “kork-ma” Doğan Kitap'dan çıktı. Dinçkök, mutluluk ve aşka olan bağlılığıyla korkuya karşı öyküler yazmış. Kitabın, yazarın içsel yolculuğunun başyapıtı olarak heyecan ile yazıldığı anlaşılıyor. Hem dinlenip hem de bu kötü haberler, yangılar, ölümler den kaçıp okuyabileceğiniz bir kitap. (0212 373 77 00)
*
AVCI KİTAPLARI ÇOĞALIYOR...
Mehmet Baransu’nun MÖSYÖ (Karakutu yayınları 0212 519 83 74) kitabı ve Dr. Önder Aytaç'ın Popüler Kitaplar'dan (0212 613 11 00) çıkan “Hanefi Avcı'nın Çenesi veParanoyaları” adlı kitabı, gözaltına alının Hanefi Avcı'yı konu ediyor. Kitabın isminden deanlayacağınız gibi Avcı'nın kitabında yazdıklarını ve konuştuklarını çürütmeye yönelikçalışmalar bunlar. Önder Aytaç'ın ikinci kitabının konusu ise Heron olayı. Aytaç kitabın adını “Heron İhaneti” olarak belirlemiş. Ve iki soru soruyor; Vecdi Gönül mü? İlker Başbuğmu? Yazar, kitabı ise Vecdi Gönül'e itaf etmiş...
*
OKYANUS ÖTESİNDEKİ VAİZ
Gazeteci yazar Saygı Öztürk'ün son çalışması “Okyanus Ötesindeki Vaiz” Doğan Kitap'dan (0212 373 77 00) piyasaya sürüldü. Öztürk, “Resmi belgeler ve “çok gizli”damgalı raporların ışığında, MİT- Emniyet- Yargı üçgeninde Fethullah Gülen gerçeğini anlatıyor. Tam olarak hala bilinemeyen Gülen'i, devlet kurumlarının nasıl gördüğünü anlatan bir çalışma. Öztürk, birçok belgeyi de biz okuyucularına sunuyor. Okunası vearşivlenesi bir çalışma.