GENELKURMAY’A DOSTÇA
BİR ÖNERİM VAR ...
Türk Silahlı Kuvvetleri ile, sivil toplum arasında yeni bir döneme girildi. Çok şey yerli yerine oturuyor. Ancak, bazı sembolik adımlar var ki bunları herkesten önce Genelkurmay'ın atmasında büyük yarar var. Örneğin, Ankara'daki Harp Okulu’nu şehir dışına çıkarmak gibi...
GENELKURMAY’A DOSTÇA
BİR ÖNERİM VAR...
Önce sepetteki yumurtaları kırmamak için, bu yazının amacını anlatayım.
Dikkat edecek olursanız, bir süredir Türk Silahlı Kuvvetleri ile sivil kesimin önemli bir bölümü ve iktidar arasındaki ilişkiler yepyeni bir zemine oturuyor.
Artık eskisi gibi tepeden bakma yok.
Sert demeçlerle ders vermeler, ülkenin nasıl yönetileceğine dair görüş açıklamalar, laiklik konusunda uyarılar da yok.
Genelkurmay içine kapandı ve kendi işine bakıyor. Kışkırtmalara kulak tıkıyor.
Bence doğrusunu yapıyor.
Benim önerim, geçmişten kalma sembollerden bazılarının kaldırılması veya yer değiştirmesiyle ilgili.
Uzun uzun değil, çok kısaca iki sembolden söz edip meramımı anlatayım.
--------------------- --------------------------
ANKARA’DAKİ HARP OKULU’NUN
ŞEHİR DIŞINA ÇIKARILMASI VE
BÖLGENİN PARK YAPILIP HALKA
AÇILMASI, DARBE MADDELERİNİ
DEĞİŞTİRMEKTEN DAHA SEMBOLİK
BİR JEST OLUR.
-------------------------------------------------
Sembollerin başında, Ankara'daki Harp Okulu gelir. 27 Mayıs ayaklanmasının ön hazırlıkları orada yapılmış, 1962'deki Talat Aydemir ayaklanması oradan kaynaklanmış, 12 Mart ve 12 Eylül darbelerinin kaynağı olmuştur.
Gazeteleri şöyle açıp bir bakın. Sık sık subay öğrencilerin yürüyüşleri, gösterileriyle karşılaşırsınız. Hiç unutmam, Adalet Partisi’nin eski Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil yakınlarına "Harp Okulu Ankara'da kaldıkça, biz darbe tehdidinden kurtulamayız" derdi. O dönemlerde kızardık. Zamanla doğru söylediğini anladık, ancak iş işten geçmişti.
İleride toplumdan veya iktidardan, kaçınılmaz şekilde " Ankara'nın askersizleştirilmesi" önerisi gelecektir. Gidiş o yönde... Benim önerim, bu adımı Genelkurmay'ın atmasıdır.
İkinci önerim, Fenerbahçe'deki 1. Ordu Komutanı'nın deniz kenarındaki muhteşem konutunun bulunduğu bölge. Zamanında oralar bomboşmuş ve komutan lojmanlarıyla birlikte ordu komutanına da, ününe layık bir yer ayrılmış. Bugün artık herkesin gözüne batıyor. İnsanlar homurdanıyorlar.
Hem Harp Okulu hem de Fenerbahçe'deki Komutan evi, Devlet tarafından aynı modernlikte inşa ettirilip başka bir yere yapılır ve emin olun alkış alır...
Bir hatırlatma yapayım: Belediye Başkanlığı sırasında Murat Karayalçın 1991'de Harp Okulu ile ilgili aynı öneriyi, dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'e yapmış ve kabul görmüştü. Karayalçın ile konuştum "Komutan önerimi kabul etti. Orayı yeşil saha yapacaktım. Ancak Harp Okulu’nun aynını şehir dışına taşıyacak param çıkışmadı. Bundan dolayı gerçekleştiremedim" dedi.
---------------------------------------------------------
ANCAK BİR KOŞULUM VAR: ASKERİN
BIRAKACAĞI BÖLGE YEŞİL SAHA-PARK
OLARAK KORUNMALI. TOKİ İNŞAAT ALANINA
DÖNÜŞTÜRÜLECEKSE, HEPİMİZ KARŞI
ÇIKMALIYIZ. O ZAMAN ASKER OLDUĞU
YERDE KALSIN DAHA İYİ...
---------------------------------------------------------
Ancaak, bu önerimin bir de temel koşulu var. O da, TSK'nın bırakacağı yerin betonlaştırılmaması. Rant elde etmek için belediyeler tarafından paylaşılmaması veya TOKİ'ye verilip konut yapılmaması. Ne derseniz deyin, kentlerimizi rezil edip betonlaştırmada üstümüze yok. Etrafınıza bakın, geri kalan yeşil sahalar ya askeri bölge veya mezarlıklardır. Aynı hatalar tekrarlanmamalı. Eğer yine binalara teslim olunacaksa, teklifimi geri alırım. Askerin kalması için kampanya dahi açarım ( ! )
Ne dersiniz?
Önerimi kabul mü, yoksa ret mi edersiniz?
AKİL BİR BARIŞ ADAMINI
KAYBETTİK...
Şerafettin Elçi, Kürt politikacılar arasında en saygın ve sorunun silahla değil siyasetle çözümlenmesi gerektiğine inananların başında gelirdi. Akil bir insandı.
1970'lerde “Henüz bu ülkede Kürt yokken”, Kürtçe’nin duyulmadığı dönemlerde, Elçi AP Milletvekiliydi. Birgün Meclis'te ziyaretine gelen ve Türkçe bilmeyen misafirleriyle Kürtçe konuştuğu için kıyametler kopmuştu. O da bir dergiye verdiği demeçte "Türkiye'de Kürtler vardır. Ben de Kürdüm" diye isyan etmişti. İlk defa bir milletvekili böylesine açık konuşuyor ve hiç alışmadığımız bir gerçeği kafamıza vuruyordu. Tabii bunu kaldıramadık. Nitekim, ardından gelen 12 Eylül darbesiyle birlikte sıkı yönetim mahkemesine verildi ve 2 yıl ceza aldı.
Ne yazılır ki, Şerafettin beyi ne PKK ne de Ankara anlayabildi.
PKK için adeta en büyük düşmanıydı. Zira Kürt sorununun silahla çözümlenemeyeceğini savunurdu.
Ankara bir türlü anlayamadı, zira resmi ideolojiyi reddeden, Kürtlerin hakkını savunan bir insandı. Hatırlarım, 2011 seçimlerinde Diyarbakır'dan bağımsız milletvekili seçildiğinde, o söylediği için şu sözleri çok yankı bulmuştu:
"...Milletvekili yemini faşizan bir anlayışla, sadece Türk şöven anlayışıyla hazırlanmış bir yemindir. Bu yemin bizim kabulleneceğimiz, benimseyeceğimiz bir yemin değildir..."
Sadece bizim değil, Kürtlerin de büyük bir kaybıdır.
Allah rahmet eylesin.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|