Pazar günü Trabzon’daydım. Maça gittim. Son derece keyifsiz, heyecansızdı. Galatasaray beraberlikle kurtardığı için memnundu. Neyse, onu bir yana bırakalım. Beni asıl etkileyen Trabzonsporlu dostların nerede görseler etrafımı alıp, Beyaz TV’de söylediğim iki cümleden dolayı ne kadar kırıldıklarınıkızdıklarını anlatmaları oldu. Söyleşi sırasında soru üzerine şu iki sözü sarf etmiştim: “...Aziz Yıldırım’ın çanta içinde şike parası dağıttığına inanmıyorum...” ve “...Galatasaray için Fenerbahçe rekabeti çok önemlidir...
Ne yani, Fenerbahçe düşerse, liderlik maçını Trabzon ile mi yapacağız?..” Bunları söylememin nedeni, Galatasaray taraftarının Fenerbahçe’nin ligden düşmesini istemeyeceğini anlatabilmekti. Yoksa aklımda Trabzon’u küçük görmek diye bir şey yoktu. Bir Galatasaraylı için Fenerbahçe’yi yenmenin şampiyonluktan da önemli olduğunu anlatabilmekti. Fenerbahçeliler için de durum aynıdır. Onlar için de, varsa yoksa Galatasaray’ı yenmek önemlidir. Gerisi o kadar önemli değildir. Trabzon yerine Beşiktaş da diyebilirdim. Ne yazık ki, bu sözlerim Trabzonspor taraftarları arasında çok büyük tepki yaratmış. “...Biz sizi çok severiz. Başkası olsa o kadar üzerinde durmazdık ancak size çok kırıldık” diyen diyene...
Bu sözleri içtenlikle söyleyenleri dinledikçe üzüldüm. Meğer farkına varmadan çok kişinin kalbini kırmışım. Oysa amacım Trabzon’u küçümsemek değildi. Trabzonsporluların şike konusunda bu kadar duyarlı olduklarına da, doğrusu ilk defa tanıklık ettim. Kendilerini dışlanmış, ötekileştirilmiş görüyorlar. Bir genç kadın taraftarın şu sözü çok etkileyiciydi: “...Şimdi Kürtleri çok daha iyi anlıyoruz. Onlara bakışımız değişti...” Genel atmosfer böylesine duyarlı, insanlar bu kadar alıngan olunca, benim sözlerim çok daha kırıcı gelmiş. Ben Galatasaray taraftarının içindekini söylemiştim. Hata etmişim. Trabzonsporlu dostlarımdan özür dilerim.
O zaman bize kızmayın...
Başbakan, geçen haftaki Star-NTV söyleşisinde Mehmet Barlas’ın “Bir şey söylüyorsunuz, günlerce konuşuluyor. Bunu bilerek mi yapıyorsunuz?” sorusu üzerine büyük bir keyifle, gündemi değiştirmekten, gündemi kontrolü altında tutmaktan ne kadar memnuniyet duyduğunu anlattı. Gündemi oluşturamadığı taktirde “başbakan olamayacağını” söyledi. Kuvvetler ayrılığı-Çamlıca’ya cami- Muhteşem Yüzyıl tartışmaları aklıma geldi. Dikkat edin, her defasında Başbakan birkaç cümle söyleyip susuyor. Sonra da bizler, o cümleler üzerinden tartışmaya başlıyoruz. Bir süre geçip, tartışmalar belirli bir kıvama gelince Başbakan tekrar ortaya çıkıyor ve “Arkadaşlar ben öyle demek istememiştim. Sözlerimi eksik yorumluyorsunuz...
Örneğin, kuvvetler ayrılığı tümüyle yok edilsin demiyorum, ince ayar yapılmasını istiyorum...” diye, bir de bizleri eleştiriyor. Hatta bazen ileri gidip, fırçalıyor. O zaman bizim de şunu söyleme hakkımız doğmuyor mu? “Sayın Başbakan, bize kızacağınıza, söyleyeceklerinizi tam olarak anlatın ki, bizler de eksik yorumlar yapmayalım.” Yoksa Başbakan, sırf bizi tuzağa düşürmek ve ardından da fırçalamak için mi böyle davranıyor? Kötü niyetleri olmasa dahi, siyasilerimizin tümünde görüşlerini açık ve net şekilde anlatamamak veya anlatmamak hastalığı var.
En çok sevdikleri de, sonradan dönüp medyayı suçlamak ve “Konuşmamın bir ucunu alıp yayınlayarak çarpıtıyorsunuz” diye bizden şikayet etmek. Benim de yanıtım şu: Beyefendiler, sizler de kurduğunuz cümlelere biraz daha dikkat etseniz ve yanlış anlaşılmayacak şekilde konuşsanız daha doğru olmaz mı? Bunu yapmıyor veya yapamıyorsanız bizlere de haksız yere kızmayın.
Yunan bakan tepkisinde haklı...
Eğer Yunan başbakanı çıkıp, “Türkiye’nin ekonomisi görüldüğü gibi değil, felaket durumda. Buna rağmen, uluslararası reyting firması Fitch notunu yükseltti. Olmaz böyle şey” dese, bizim tepkimiz ne olur? Hele hele bu açıklamadan sonra piyasalar karışsa ve faiz oranları artsa, fena halde sinirlenmez miyiz? Hatta Yunanistan’ı düşmanlıkla suçlamaz mıyız? İşte Yunan Dışişleri Bakanı Avramopoulos, Başbakan Erdoğan’ın geçen günkü sözlerine böylesine kızdı.
Erdoğan, uluslararası reyting firmalarını fırçalarken, bence talihsiz şekilde Yunan örneğini vermiş ve “Bu ülke batmış durumda ancak reytingini 6 puan yükseltiyorlar. Adalarını satan ülkenin puanını arttırırken Türkiye’ninkini gıdın gıdım götürüyorlar...” demişti. Başbakan, kredi kurumlarını eleştirmekte haklı olabilir ancak tarihinin en büyük krizinin altında ezilen bir komşunun en zayıf anında, üstüne çıkıp tepinmekle eş anlamdaki bu sözleri sarf etmese daha doğru olurdu. Kalpleri kırdı.
Yunanistan’da oluşturduğu güven havasını zedeledi. En iyi dostu olan Dışişleri Bakanı’nı dahi isyan ettirdi ve “Size hiç yakışmıyor... Dostluk ve güven ilişkilerine katkı yapmıyor... Üstelik unutmayın, ekonomik krizler salgın hastalıklar gibidir. Bugün bizi, yarın da sizi vurabilir” dedirtti. Yunan bakan, bence de haklı bir şikayette bulundu. Örnek yanlış seçilmişti.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|