BUNUN, TİCARİ BİR YARIŞMA
OLDUĞUNU HALA ANLAYAMADIK...
Gerçekten de bir türlü anlayamıyoruz.
Eurovisyon’un ticari bir yarışma olduğunu anlayamıyoruz.
Bizim için Eurovisyon Milli maçtır.
Yenilen milli gururunu kaybeder, kazanan diğerlerini dövmüş olur.
Bize oy verenler, Türk dostudur. Oy vermeyenler düşmanlarımızdır.
Oysa, bu yarışmanın temelinde eğlence vardır. Her yıl yeni şarkılar ve şarkıcılar çıkar ve müzik sanayi canlanır. Tam anlamıyla bir müzik festivalidir. Birinciler çok kazanır, altlarda kalanlar dahi, hiç değilse kendi ülkelerinde iyi satış yaparlar.
Bu arada da Televizyon kanalları günler boyunca hem seyirci, hem de iyi reklam toplarlar.
Hadise başarılı bir başlangıç yaptı ve bu gece büyük olasılıkla iyi bir sonuç alacak. Mutlaka birinci olması da gerekli değil. Sahnesi renkli, giysileri seksi, şarkısının temposu da insanların dikkatini çeken cinsten.
Bir de, ticari bir yarışmayı Çanakkale savunması ile karıştırmamayı öğrensek çok daha rahat edeceğiz.
BELEDİYELER BU GÜNAHI
ÖDEYEMEYECEKLER...
Sizler Tv’lerinizde yıkım sahnelerini heyecanla izliyor olabilirsiniz. Hatta bazılarınız, polis tarafından dayak yiyen bu insanlara acıyabilir veya onları haksız bulabilirsiniz.
Ancak asıl suçluyu kolay kolay bulamazsınız.
Yıkım olaylarında iki kesim suçsuzdur.
Bunların başında, başlarını bir yere sokabilmek için, ellerindeki döküp o binaları yapanlar gelir. Diğerleri de, çoğu zaman kızıp eleştirdiğimiz polis. Üstelik onlar emir kulu. Ne denirse, onu yapmak zorundalar. Bazen kendilerini kaybedip, vur dendiğinde öldürüyor olabilirler, ancak işin sonunda gerçek sorumlular arasında tutulamazlar.
Asıl sorumlu olanlar Belediyelerdir.
Seçim dönemlerinde oy peşinde koştuklarından dolayı, kaçak inşaatlara göz yumarlar. Seçim olmadığı dönemlerde de, ya Belediyeye rüşvet alabilmek veya bu işleri örgütleyen mafya ile uyuşup bu insanları görmezden gelirler.
Sonra , birden bire celallenirler ve kazma kürek girişirler.
Tüm kaçak inşaatların bu şekilde gerçekleştiğini iddia etmiyorum. Ancak bir bölümünün gerçek sorumlusunun Belediyeler olduğunu biliyorum. Bundan dolayı da ateş püskürüyorum.
YASEMİN DÜNDAR’IN DIŞ
GEZİLERİNDEN SİZE NE
Bu köşede sürekli şekilde Ergenekon davasının önemini vurgular ve ardından da “ancak davanın yönetiminde öylesine hatalar yapılıyor ki, işin önemini yok ediyor ve adeta bir muhalefet avına dönüştürüyor” diye eklerim.
Bu izlenimi edinmemin en önemli nedenlerinden biri de, Uğur Dündar’ın eşi Yasemin Dündar’ın tek başına dış gezilere çıkmasını konu eden garip bir belgenin de iddianamede görünmesi. Bunun gibi daha yüzlerce olay var, ancak Yasemin Dündar’ınki en dikkat çekici olanı.
Hele buna bir de, Vakit Gazetesi’nin Yasemin Dündar’ın gezilerinin tarihlerini açıklayarak bir kampanyaya dönüştürmesi, Ergenekon hakkındaki soru işaretlerini daha da arttırıyor.
Ne olmuş? Dündar tek başına seyahat edemez mi? Eğer işin içinde bir suç varsa söyleyin. Yoksa bu tip manidar belgelerin iddianameye konması, ardından da Vakit Gazetesinin işi kampanyaya dönüştürmesi, benim kafamda “Uğur sert muhalefet yapıyor. Onu susturmak için, eşini kullanıyorlar” çağrışımı yapıyor. Vakit için belki, bir kadının tek başına seyahat etmesi suç olabilir, ancak bu ülkenin büyük çoğunluğu ve hukuk önünde, somut suç işlememiş hiç kimse böylesine lekelenemez.
Bu çarpıklıklar, yakın tarihimizin belki de en önemli davasının prestijini yerle bir ediyor.
Okuyan: “DTP’li Kaplan’ın sözlerinin altına imzamı atarım”
32.Gün’de bu hafta “Kürt sorunu”nda çözüme yaklaşıp yaklaşmadığımızı tartıştık. Çok hararetli geçen tartışmanın benim için en önemli kısmı MHP geleneğinden gelen Yaşar Okuyan DTP‘li Hasip Kaplan’ın “sözlerinin büyük bir bölümünün altına imzamı atarım” demesi oldu. Bu çözüme ne kadar yaklaştığımızı gösteriyor. Bir dönem “Güneydoğu’daki en güçlü adamı”, Cizre eski belediye başkanı Haşim Haşimi’nin “DTP muhattap alınmadan bu işin çözülemeyeceğini” söylemesi dikkatleri çekti. Ancak herkesin hemfikir olduğu şey bu “fırsat”ın kaçırılmaması gerektiği. Programı www.32gunhaber.com’ dan izleyebilir, bize konu ile ilgili yorumlarınızı gönderebilirsiniz...
SİZ KÜRT OLSANIZ
KIZMAZ MISINIZ?
Ahmet Hakan dün köşesinde değinmiş. Bende Perşembe akşamki 32.GÜN’de aynı konuyla ilgili duyarlıkların ne kadar yüksek olduğunun farkına vardım.
Mardin’de aile içi kavga sonucu 44 kişinin öldürülmesi olayını “Kürt kültürünün bir parçası” gibi göstermek, Kürtlerin töre cinayetlerini normal karşıladıkları, hayatlarının bir parçası gibi gördüklerini iddia etmenin ne kadar kırıcı, ne kadar aşağılayıcı olduğu apaçık ortada.
“Kürt sorunu nedir?” diye sorulan sorulara, “İşte Kürtlere böylesine hoyratça muamele etme nedenlerden biridir” yanıtını getiriyor.
Yıllar boyunca bu insanları horla, savaş koşullarını değiştirme yolunda hiçbir adım atma, eğitmek için hiçbir çaba harcama, sanki Türkler birbirlerini hiç kesmezlermiş gibi, milyonlarca kürdün arasından bir ailenin yediği haltı çekip çıkart ve “İşte Kürtler böyledir” damgasını vur.
Biz Kürt kökenli vatandaşlarımızı benimseyemediğimiz ve eşit görmediğimiz sürece Kürt sorununu da çözemeyiz.
TİPİK BİR TÜRKİYE
HİKAYESİ
Bir süre önce bu köşede Davutlar Belediyesi ile ilgili bir haber yayınlanmıştı. Davutlar Belediye Başkanı Tuncay Uysal, durumu inceletip bir açıklama yollamış. Zira sular altında kalan yer Davutlar Belediyesine ait Esat bey sitesi. Bundan sonrası bir Türkiye klasiği.
Karayolları müdürlüğü kavşak genişletmesi yapıyor, ancak suların birikmemesi için denize kadar kapalı kanalı herhalde parası kalmadığı için yapmıyor. Belediyenin parası çıkışmıyor. Oradaki sitelerde oturan zenginlerde ellerini ceplerine atmadıkları için, şimdi bu pislik içinde oturuyorlar. Eğer DPT bu yıl kanalizasyon projesi için para bulur ve kolları sıvarsa ne ala, yoksa zenginlerimiz çamur içindeki yaşamlarını sürdürecekler.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|