Asker, brifinglerle kamuoyunu yanına çekti ve Erbakan-Çiller koalisyonunu istifaya zorlarken, Genelkurmay'da yalan yanlış iddialarla Andıç'lar hazırlanırken kimselerin kılı kıpırdamadı. Nice TV kanalları bu yalanları yayınladılar. Askerin tutumu çok normal bulundu, hatta alkışlarla karşılandı. Birde bugünkü duruma bakın. Yapılan tartışmalar ve askerin görev sınırları hakkındaki görüşler, büyük değişimin işaretleri değildir de nedir?
Eminim sizlerin de dikkatinizi çekmıştir.
Türkiye gerçekten kabuk değiştiriyor, hızla değişiyor. Bir hatırlatma yapmak için bu yazıyı yazdım.
28 şubat ( 1997) dönemini şöyle bir düşünün.
Erbakan-Çiller koalisyonu ile birlikte ülkede iriticanın yeniden hortladığı korkusuna kapılınmıştı. Hele Erbakan'ın Başbakanlık köşkünde, bazı tarikat liderlerini toplayıp yemek daveti vermesi, “irtica geliyor” çığlıklarının artmasına yol açmıştı. Balans ayarı için Sincan'da tankların dolaştırıldığı bir dönemdi.
Sadece irtica değil, aynı yıllarda PKK terörü de başını alıp gitmişti. Güvenlik kuvvetleri bir türlü kontrolü kuramıyor, kurtarılmış bölgelerde PKK yasaları geçerliydi.
İşte bu süreçte, Türk Silahlı Kuvvetleri hareketlendi.
Artık iktidara direkt el koyma dönemi kapandığından dolayı, ilk defa kamuoyunu etkileyerek, iktidarı istifaya zorlama yolu seçildi.
Genelkurmay Başkanlığında ardı ardına brifingler düzenlendi.Görsel belgelerle desteklenerek, ülkenin bir yandan irtica, bir yandan da PKK terörü ile bölünme noktasına geldiği anlatılıyordu. Son derece etkileyici ve inandırıcı bir dil kullanılıyordu.
O dönemde, ben de bu brifinglerden birine davet edilmiştim.
Medya'nın tüm önde gelen isimleri oradaydı.
Bazıları, askerden de askerci bir eda ile kendilerinden farklı düşünen, liberal eğilimlilere hafif alaycı ve “yakında sizde başınıza gelenleri göreceksiniz” der gibi bir yaklaşım içindeydiler. Söyledikleri de bir süre sonra doğru çıktı. 1997'de ANDIÇ olayı patladı ve irtica ile hiç ilgisi olmayan nice insana leke sürülmek istendi.
28 ŞUBAT BRİFİNGLERİNE HEPİMİZ GİTMİŞTİK...
Brifinge davet edilen kimse itiraz etmemişti. “Hayır, ben gelmiyorum. Böyle brifingler yapmak askerin işi değildir” diyen çıkmamıştı. Zira medyanın neredeyse tümü için , askerin bu tutumu normaldi. Hele bizim gibi program yapımcılarının gitmemesi, ret anlamına gelebilir ve kara listeye alınırdınız. Gitmemek hem ayıp, hem de tehlikeliydi. Üstelik, genel inanç askerin irtica ile mücadelesi görev çerçevesine giriyordu. Bizlere de böyle anlatılmıştı. Buna alışmıştık. Hep böyle gelmiş, böyle gidiyordu.
28 şubat'a karşı çıktım. Yapılanın hiçte doğru birşey olmadığını, üstü kapalı bir darbe anlamına geldiğini gördüm, yazılar yazdım ve faturasını da, 1997'de diğerleriyle birlikte Genelkurmay tarafından ANDIÇ'lanarak ödedim.
Sadece gazeteciler değil, bu brifinglere, sivil toplum örgütlerinden, çeşitli kurumlara kadar hemen herkes koşturarak gitti.
Savcılar ve yargıçlara verilen brifing en görkemlisiydi.
Yargı mensuplarının brifing sonunda ayağa kalkarak komutanları alkışlamaları bütün TV'lerde gösterildi.
Bu da çok doğal karşılanırdı.
Askerin söylediği herşey doğruydu ve sorgulanmadan kabul edilirdi.
Nitekim, bırakın medya, yargı veya sivil toplum örgütlerini, Erbakan-Çiller koalisyonu bir Milli Güvenlik Kurulu toplantısında istifaya zorlandıktan sonra, siyasetten de hiç ses çıkmadı. Birşey olmamış gibi, toplum yaşamına devam etti.
BUGÜN İSE, DURUM BAMBAŞKA...
Şimdi de bugünkü gelişmeleri düşünelim.
Türk Silahlı Kuvvetlerinin irtica ile mücadele yaklaşımından başlayıp, Genelkurmay'daki belge olayı konusundaki konuşmaları, verilen demeçleri ve tartışmaları dinlediğinizde, genel olarak toplumun ne kadar değiştiği açıkça görülüyor.
Artık TSK'nın irtica ile mücadele konusu , irticanın ne anlama geldiği ve sınırları sorgulanıyor.
Yaşananlar, bu ülkenin nasıl büyük bir değişim içine girdiğini gösteriyor.
Gayet tabii bu gelişmelerde, AKP' nin tek başına iktidar olması ve yüzde 47'lik bir oy oranıyla, çoğunluk hükümeti kurmasının, ülkenin hemen her kurulunu kontrolü altına alabilmiş olmasının büyük etkisi var.
Bu gidişten rahatsız olanlar bulunduğu gibi, toplumun büyük bir bölümünün ise destek verdiğini de unutmamalıyız.
Türkiye, inanılmaz bir hızla kabuk değiştiriyor.
BAYRAMINIZ KUTLU OLSUN...
Kurban Bayramı yarından itibaren başlıyor. Dört gün süreyle birbirimizin gönlünü alacağız. Dargın olanlar barışacak, büyüklerimizin elini öpeceğiz,
Kurban Bayramı süresince bende yurt dışında olacağım. Haftaya tekrar buluşacağız.
Şimdiden, tüm okurlarımı kutlar, sağlıklı ve mutlu bir bayram geçirmelerini dilerim.
26.11.2009 POSTA
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|