Mehmet Ali Birand
 
AHMET ALTAN’IN EN UZUN GECESİ
 
 

 

AHMET ALTAN’IN

EN UZUN GECESİ

 

İki insanın yaşadıklarını izleyen herkesin sorduğu bir soru:

 

Hayatım boyunca beni böyle seven bir oldu mu?”

 

Ahmet Altan’ın son kitabı “En Uzun Gece”nin arka kapağındaki bu soru, eminim ki herkesin zaman zaman aklından geçen samimi bir soru :

 

Hayatım boyunca beni böyle seven bir oldu mu?”

 

Cevabı ise insanı geçmişini sorgulamaya sürükleyebileceği gibi gelecek için umutlandırabilir de…

 

Ahmet Altan, Türkiye’de basılan kitap sayısının azlığına inat, her yeni kitabıyla daha çok okura ulaşmayı hedefliyor ve bunun için hiçbir fedakarlıktan kaçınmıyor. “En Uzun Gece” de bir aşk hikayesi aslında ama Ahmet Altan, bu kitabında sanki daha çok aşk ve affetmek arasındaki ilişkiyi vurgulamiş.

 

"Affediciliği"çok düşündüren bir kitap olmuş, "En Uzun Gece"

 

Sonbaharın yavaş yavaş yüzünü gösterdiği şu günlere yakışacak bir kitap..

 

Tadını çıkarın…

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

HEPİMİZDE BİR MİKTAR

RİYAKARLIK YOK MU?

 

Yazımın başlığı, eminim bir bölümünüzü tahrik etmiş ve diğer bir bölümümüze de “doğru söylüyor” dedirtmiştir.

 

Yanlış mı?

 

Kendi aramızda, kimi zaman aile içinde, kimi zaman dost-arkadaş toplantılarında, bazen grup halinde bazen birkaç kişi bir araya geldiğimizde neler neler konuşuyoruz?

 

Toplumumuzdaki hataları tartışıp, acımsızca kendimizi dahi yerden yere vurmuyor muyuz? Kimimiz, Ermeni konusunda veya Kürt sorunuyla ilgili olarak, kimimiz genelde Türk toplumunun zaaflarını tartışmıyor muyuz?

 

Rahmetli Aziz NesinTürk milleti aptaldır” dediğinden dolayı adamı bir linç etmediğimiz kaldığı günleri hatırlayalım. Aynı günlerden başlayarak -hem de Aziz Nesin’i anarak- “adam çok haklı” dediğimizi kim inkar edebilir? Edenler riyakar olur...

 

Benim gibi düşünenleri en çok rahatsız eden, kendi aramızda tartıştıklarımızın, hatta gazetelerde açıkça yazdıklarımızın, ülke içinde veya dışında yüksek sesle söylenince sorun haline dönüşmesi. İnsanların görüşlerini açıkça söylemeleri neden rahatsız ediyor? Eğer benimsemiyorsanız sizde görüşünüzü açıklayan. Ancak kabagüce başvurmayın, teröre girmeyin. Zira sonuç alamazsınız.

 

Bugün başkalarını susturduğunuz zaman, yarın bir başkaları çıkar sizi de susturur.

 

12 Eylül bunun en tipik örneği değil midir?

 

Hala ders alamadık mı?

 

 

 

 

İSTANBUL MODERN

BUGÜN AÇILIYOR...

 

Kısa sürede İstanbul’un en gözde kültür merkezi durumuna giren İstanbul Modern bugünden itibaren açılıyor.

 

Oya Eczacıbaşı’nı ne kadar tebrik etsek azdır. Hayatını ve parasını bu merkeze adadı. Başkaları hayatlarını sadece elbise almak, davet kovalamak ve sürekli tatil gezileriyle geçirirken, Oya Eczacıbaşı  bu ülkenin kültürüne katkıda bulunuyor. Zaten kültür kıtlığı içindeki bir ülke için Oya adeta  bir pırlanta.

 

Gidin dolaşın ve bu insanlara da teşekkür etmeyi unutmayın.

 

 

 

 

 

 

 

DOĞAN, ERMENİ

OLSA GÜNAHA MI GİRERDİ?

 

Eski Diyanet İşleri Başkanı Lütfi Doğan’ın, eski Ermeni Patriği Şinozk Kalustyan ile kardeş oldukları spekülasyonu bir süredir konuşuluyor. Biri, yazdığı kitapta böyle bir iddia atmış ortaya. Aradan yıllar geçtikten sonra,  herhalde gündemsizlikten olacak, sanki yeniymiş gibi tekrar piyasaya sürüldü. Kıyametler koptu. Yorumlar, tanıklıklar ve boş laf salatası servisi yapıldı.

 

Bu haberlerdeki genel hava, adeta Lütfi Doğan’ın son derece ayıp bir iş yaptığı, hatta günah veya ihanete kadar uzayabilecek bir kusur işlediği şeklindeydi.

 

Sonunda, herhalde dayanamamış olacak ki, Lütfi Doğan çıktı ve “Biz 5 kardeşiz. Başka bir kardeşimiz de yok” dedi. Yani, günlerce boş yere konuştuğumuz daha da net şekilde anlaşıldı. Demek ki kimseler Doğan’ın kapısını çalıp, bu iddianın gerçek olup olmadığını sormamış.

 

Bu olayı bir de  tersinden okuyalım.

 

Lütfi Doğan gerçekten eski Ermeni Patriği Kalustyan’ın kardeşi çıksa ne olurdu? Doğan’ı çarmıha mı gerecektik? Yoksa şeriata uygun biçimde  taşlatarak cezalandırma yoluna mı gidecektik? Bir müslüman Türk’ün Ermeni kardeşi olması suç mu? Günah mı?

 

Böyle birşey olsa eminim Doğan çıkar ve “Evet kardeşimdir ve onunla gurur duyuyorum” derdi.

 

 

 

 

 

 

HABUR KAYMAKAMINDAN

BAŞKAN BUSH’A...

 

Celal Talabani geçen Salı günü Başkan Bush ile buluştu. Görüşmelerinden sonra, birlikte gazetecilerin karşısına çıktılar. Sorular soruldu ve Talabani çok ilginç yanıtlar verdi.

 

Bu manzarayı izlerken, yıllarca geriye gittim.

 

1960-70’lerde, Celal Talabani, bırakın Washington’a gitmeyi, bölge’de  zor temas kurabilirdi. Bana bizzat anlatmıştır, Türkiye Cumhuriyeti temsilcisi olarak ancak Habur’daki kaymakan veya bölgedeki MİT görevlisiyle temas edebilirdi. Daha üst düzeye çıkmasına izin verilmezdi. TRT’de “Kürt lider”  diyemezdiniz. Ancak “Iraklı ayrılıkçı bir aşiret lideri”  diye tanıtılabilirdi. Resmi yetkililer için Talabani ve Barzani birer terörist idiler.

 

Aradan yıllar geçti, bakın bugün neredeler.

 

Talabani, Irak Cumhurbaşkanı oldu ve Başkan Bush ile görüşüyor.

 

Barzani, Kuzey Irak federe devletinin lideri konumunda.

 

Genç okurlarımdan gelen sorulara hep aynı yanıtı veriyorum: “Bugün terörist diye yerin dibine soktuğumuz kişiler, birgün Uluslararası konjonktür değişir, koşullar başka yöne kayar ve bir de bakarsınız omuzlarda taşınıyor, Ülke’nin en tepelerinde dolaşıyor.”

 

Bundan dolayı hiçbir konuda kesin konuşmamak, büyük sözler sarfetmemek, hiçbir konuda “Kırmızı çizgi” diye yeminler etmemek gerekiyor. Tarih, herşeyin nasıl değişiverdiğinin örnekleriyle dolu.

 

Göreceksiniz, Talabani hepimizi şaşırtmaya devam edecektir.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

TÜRKİYE AĞIRLIĞININ

FARKINDA DEĞİL...

 

Bizler, ülkemizin, bulunduğu bölgede ve özellikle Avrupada ne oranda ağırlığı olduğunun farkında değiliz. Öylesine günlük sorunlar ve kısır tartışmalar içinde yaşıyoruz ki, büyüklüğümüzü göremiyoruz. Öylesine kompleksli bir kesimimiz var ki, sadece dizlerini dövüyorlar. Komplo teorilerinden kendilerini kurtaramıyorlar. Günlük gazetelere ve TV’lere bakın,  incir çekirdeğini dahi doldurmayan konuların ve bunların da sadece ayrıntılarının tartışıldığını görüyoruz.

 

Oysa Avrupa Birliği Türkiye’yi, bizlerden daha ciddiye alıyor. Bir Karşı Deklarasyon  yayınlayabilmek için haftalardır uğraşıyorlar. Nedeni de basit: Amaç Türkiye’yi kırmamak ve kendilerinden uzaklaştırmamak.

 

Alman seçimlerine bakın, aynı durumla karşılaşacaksınız. Türk unsuru, bu ülkenin yönetiminde artık söz sahibi durumda.

 

Bizim Türkiyemiz nerede, dışardan görülen Türkiye nerede... Sınıfta kalan Türkiye değil, toplum olarak biziz...

 

 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- Yiyin efendiler...
- BUGÜN HEM POLİS, HEM PKK SINAVDAN GEÇECEK
- MHP'nin Türkiye'ye verdiği büyük zarar
- Artık, birbirimize yalan söylemeyelim...
- Türkiye yıllardır AB’nin vize uygulamasına itiraz edip durur. 1974’te Almanya’nın başlattığı ve 36 yıldır sürdürülen vize anlayışı çoktan değişti.
- Cemaat, efsaneleşen gücü’nün esiri oluyor…
- MİLLİ GÖRÜŞ, GÜLEN’İ GÖLGELEDİ…
- 12 EYLÜL BELGESELİ BAŞLIYOR…
- 32.Gün ile birlikte büyüdük... Göz açıp kapayana kadar geçmiş. Daha dün Ali Kırca...
- KAVGA BEKLENİYORDU, TAM AKSİ ÇIKTI...
- BİZ NEDEN KIZIYORUZ, ASIL SARKOZY UTANSIN...
- ERDOĞAN’IN AMACI BATI’YA SIRT DÖNMEK DEĞİL...
- CNN TÜRK’ÜN GİZLİ KAHRAMANLARINI TANIYIN…
- Yahudi aleyhtarlığını kışkırtıyoruz…
- Emekli Albay Arif Doğan öyle sözler söylüyor...
- Avrupa, Anayasa değişikliğini yetersiz ancak olumlu görüyor
- 1'inci köprüye karşıydım, bugün ise destekliyorum...
- Ermeniler, bize muhtaç olacak kadar fakir değil…(3)
- ERDOĞAN VE İHH KAZANDI, KAYBEDENLER İSE...
- Yine Ermeni çalışıyor, yine Türk seyrediyor...
- Ermeniler Türkiye'yi, alkışçılara şikayet edecek (2)
- ERDOĞAN, DOĞRUSUNU YAPIYOR...
- Genelkurmay sivile açılıyor
- Sevgili Dostlar,
- Artık PKK’dan çok, genç Kürtler korkutuyor…