Harabeye dönen bir saraydan
topluma ışık veren bir merkeze...
1986 yılındaki yangın sonunda dört duvar halinde kalan tarihi yapı Kandilli Kız Lisesi (Adile Sultan Sarayı), örnek bir kültür ve sanat merkezi olarak bugün açılıyor. Kandilli Kız Lisesi, 1986 yılında bir gece sabah karşı çıkan yangın sonucunda bir harabeye dönmüştü. Sultan Abdülmecid’in 1856 yılında aldığı koca sarayı o halde bırakmaya Kandilli Kız Lisesi mezunlarının gönlü razı gelmedi ve 1993 yılında Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı’nı ( KANKEV) kurdular. Yıllarca verdikleri uğraşın amacı, binanın restore edilmesi ve bir kültür merkezine dönüştürülmesiydi. Kolay mı bu işlerin finansmanını sağlamak? Büyük ölçüde, Sakıp Sabancı’nın kişisel yardımları ve İstanbul Valiliği’nin katkıları ayakta tuttu onları.Ve tüm bu emeklerin sonucunda, Sakıp Sabancı Kandilli Kız Lisesi ve Eğitim ve Kültür Merkezi bugün toplumun hizmetine giriyor. 5625 metrekare kullanım alanı olan ve aslına uygun bir biçimde restore edilen merkezde, 500 kişilik toplantı/ziyafet salonu, 200 kişilik toplantı salonu, kokteyl ve sergiler için 1300 metrekarelik salon, 20 adet seminer odası, müze, 150 kişilik restoran ve 60 kişilik kafeterya bulunuyor.
Sabancı, kendisiyle 2003 yılında yapılan bir röportajda, “ Toplumsal sorumluğum bana bu işe onay ver, diyor. Biz de bu işe el attık, hayırlısıyla burayı örnek bir kongre ve kültür merkezi yapacağız” demişti. Sözünü tuttu, mekanı cennet olsun. Hepinizi Kandilli Kız Lisesi Kültür ve Eğitim Vakfı’nı ziyaret etmeye, vakfa destek olmaya davet ediyorum. Topluma ışık veren bu kültür merkezinin aydınlığı artsın diye…
RENKLİ YEMEKLER
Yemek yemeyi kim sevmez…hele şu diyetler, sağlıklı yaşam kürleri, detokslar derken lezzetten uzağa düştüğümüz şu günlerde…
Elmalı turtalar, dereotlu salatalık salatası, buzlu badem, beyaz şaraplı dil balığı, çikolatalı sufle kek, sarımsaklı taze patates, fırında beyaz peynirli ıspanak, karpuzlu margarita, portakallı çikolata parçalı kurabiye…
Remix II’den bu tatlar…Bu kitap uçsuz bucaksız bir lezzet dünyası…
Yazarları Lale Apa ve Bedriye Medina bu işten öyle keyif alıyor ki, bakın size nasıl sesleniyorlar; “Remix II hayatınızı kolaylaştırıp sizi her keyiflendirdiğinde biz de havalar uçuyor olacağız. Nasıl haberdar olacağımızı merak etmeyin. Mutfakların ortak sesini biz duyarız.”
Lezzet sarhoşu olmak ve Apa ve Medina’yı havalara uçurmak isteyenlere…(Paralel Tasarım, İletişim ve Yayıncılık L.T.D. 0212 283 26 79 )
BU İŞ CİDDİ...
Bu köşede, THY başta olmak üzere çeşitli nedenlerle nice havayolunu eleştirdim beğenmediğim yönlerini yazdım. Şikayetlerimi sıraladım.
Bugün de aksini yapmak istiyorum.
Atlas Jet ile yaptığım bir seyahattan hareket edip özel havayollarının getirdiği rekabetin, bizlere ne kadar yaradığını anlatmak istiyorum.
İstanbul’dan Sharm El Sheik’e direkt uçacak, 2-3 gün dalıp geri dönecektim. ETS şirketinin turlarından birini seçtim.
Atlas Jet ile yola çıkmadan önce, Charter uçakların sürekli rötar yapması, oturma yerlerinin sıkışıklığı, genel ilgisizlik ve pisliği bir ön yargı halinde kafama yerleşmiş. Bu kaygılarla yola çıktım.
Havaalanındaki kontuara gelmemizden itibaren başlayan süprizler, dönene kadar sürdü.
Tertemiz ve güler yüzlü insanlarla karşılaştım.
Zamanında kalkan uçaklar. Tertemiz ve size insan muamelesi yapan (charter yolcusu değil) hostesler ve THY’nin stardart ekonomi ikramının iyisi ile karşılaştım. Meraklandım, acaba bana tesadüf etmiş bir durumla mı karşı karşıyaydım, yoksa genelde böyle miydi? Charter uçuşların genelde beğeni kazandığını öğrendim.
Önemli olan sadece Atlas Jet; Onur Air veya Pegasus’un iyi not alması değil. Önemlisi, Türk Havacılık sektörünün nihayet kendini göstermeye başlaması.
Atlas Jet’in başarı sı, Onur Air’in Avrupa’daki sıkıntılarından kurtulması hepimizi memnun etmeli. Pegasus’un 55 YTL’lik çılgın kampanyasıhı alkışlamalı.
Bu şirketler güçlendikçe, iyileştikçe bizler hem daha ucuza uçacağız, hem de daha fazla rahat edeceğiz.
Tek arzum, Atlas Jet örneğinin bozulmaması ve diğerlerinin de daha fazla gelişmeleri.
“AAA, BURASI
DİGİTÜRK GİBİ...”
Hatırlayacaksınız, bu yaz Bodrum’da Erman hoca’dan ders alıp “açık deniz dalgıcı” olduğumu yazmıştım. Bu bayram ise dalgıçların cenneti sayılan Mısır’ın Sinai yarımadasının ucunda Sharm-el Sheik’e gittik. Dünyanın sayılı dalma yerlerinden biri olan Sharm’daki 3 limandan 20 metre üzerinde yüzlerce gemi kalkıp, dalgıçları (veya sadece şnorkel yapanları) civardaki dalma noktalarına götürüyor. Günde iki kez 45’er dakika dalıyorsunuz.
3 gün boyunca daldım. İlk gün otelin önünden daldım. Yanımda şnorkel yapan bir bayan “Aaa tıpkı Digitürk’e benziyor!” diye bağırdı. Doğru, Digitürk’ün 400’lü kanallarında görülen bütün balıklar ve daha fazlası burada var. Sanki bir akvaryumun içindesiniz. Kırmızı, sarı, çizgili, benekli balıklar etrafınızda dönüyor. Bir an ürperiyorsunuz çünkü yukardan aşağı daldığınız dünyanın kovuklarında bir yılan balığı size “yaklaşma” der gibi kötü kötü bakıyor. Yelpaze veya beyin şeklinde mercanların arasından süzülüyorsunuz. Bir James Bond filmi gibi bir grup dalgıç üstünüze geliyor, denizin içi zaman zaman pek kalabalık oluyor.
“Görürmüyüm?” diye hafif korku ve heyecanla beklediğiniz köpek balığı da orada. Süzüle süzüle bir metre yanıma kadar geldi, o sırada korkudan sırtıma çıkmakta olan eşimi itelemekten doğru dürüst göremedim. “Gitar” cinsiymiş, pek hücum etmezmiş. Ama o maviliğin içinden süzülerek geldiğini gördüğünüz zaman düşünecek haliniz kalmıyor. Barakuda daha tehlikeliymiş diyorlar.
Mısır Sinai yarımadasının büyük bir bölümünü koruma altına almış. Öyle her istediğiniz yerden denize giremiyorsunuz, bir küçük midye parçası bile eve hatıra diye götüremiyorsunuz.
Sharm –el- Sheik iki katlı binalardan meydana gelmiş. Öyle “kottan istifade ettim, üçüncü kat oluverdi” yok. Dünyanın belli başlı otel zincirleri burada olduğu gibi, bir sürü de küçük otel bulunuyor ve hepsi iki katlı...
25 yıl önce olmayan bu şehir ve satelit eğlence merkezleri tertemiz, geceleri ışıl ışıl. Heryerde polis kontrolü var ama sizi rahatsız etmiyor. Daha Temmuz ayında bombalar patlamış, insanlar ölmüş, ancak turistler kaçmamış.
Sharm-el Sheik’e ETS tur ve Atlas Jet ile gittim. Servis mükemmeldi. Kaldığım Hilton Waterfalls (Şelale) da nefisti. En çok hoşuma giden de İşletme müdürü Aykut Kormaz adlı genç bir Türk’tü!
Kararım çok çabuk alındı: Tekrar gideceğim.
BİZİM BELEDİYECİLER
SHARM EL SHEİK’İ GÖRMELİ
Dünya’yı dolaştıkça, son 25 yıldır ülkemizin turistik yörelerinde Belediye Başkanlığı yapmış ve güzelim kıyılarımızı mahvetmiş olan kişilere kızınlığım daha da artıyor.
Bu beyler yıllardır burunlarından kıl aldırmazlar. Etrafta kasıla kasıla dolaşılar. Büyük bölümü, cahil ve görgüsüzdür. Belediyelerine ve yakınlarına gelir sağlamak için de güzelim kıyılarımızı rezil etmişlerdir. Birbirinden çirkin beton yığını kooperatiflere izin vermişler ve hala da katliam bazı bölgelerde devam etmektedir. İçlerinden kültürlü, görgülü ve bilgili olanların başımızın üstünde yeri var, ancak eski ve yeni katilleri affedemiyorum.
Mısır’ın Sharm el- Sheik’ine gidip, neler yapıldığını gördükten sonra katil belediye başkanları yine aklıma geldi. Bodrum yarımadasını rezil edenler, Ege’den Akdeniz’e kadarki kıyı şeridini mahvedenler mutlaka Sharm-el Sheik’i görmeliler.
Mısır hükümeti bu turizm cennetinde bir tek üç katlı bina yaptırtmamış. En lüks otelleri dahi iki kat.
Pırlanta gibi bir havaalanı.
Tertemiz yollar.
Sürekli kaldırılan çöpler.
Kesilmeyen elektrikler.
Bunları gördükten sonra kendi kendime sordum: Bizler ne yaptıkta böyle Belediye Başkanlarını seçtik... Hadi biz hata ettikte, her işe burnunu sokan Ankara bürokrasisi neden uyudu?
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|