Hem iktidarın, hem de kamuoyunun ilgi sahası, giderek başka yönlere kayıyor. Artık, Avrupa ile eskisi gibi ilgilenilmiyor. Ne iktidarın çabası var, ne de insanlarımızın. Avrupa konusu neredeyse unutuldu. Türkiye giderek Avrupa'nın ilgi sahasından uzaklaşıyor. Bunun bir nedeni, Ankara'nın önceliklerinin değişmesi, diğer bir nedeni ise, Brüksel'in Türkiye'yi tam üyelikten soğutma çabasında başarı kazanmasıdır.
Bir süredir benim olduğu kadar, birçok gözlemcinin de dikkatini çekiyor olmalı. Bilmem farkında mısınız, Avrupa bir süredir günlük yaşamımızdan kayboluyor. Avrupa bizdekn, biz de Avrupa'dan uzaklaşıyoruz. İsviçre'nin minare kararı, bu boşanmanın bir başka göstergesidir.
Kısa bir süre öncesine kadar, Avrupa'dan hemen hergün söz ederdik. Hemen her gün medya'da tartışılır, olumlu veya olumsuz makaleler yazılır, seminerler organize edilirdi.
Avrupa Birliği, Türkiye'nin 1 inci lige çıkışının Ak Parti iktidarının meşruiyetinin bir güvencesiydi. AB'ye tam üyelik için çaba harcayan bir iktidarın, aynı zamanda Türkiye'yi din devletine dönüştüremeyeceğine inanılırdı. AB, bu iktidarın bir hedefiydi. Tam üyelik müzakerelerine başlamak, ülkenin ekonomisini daha hareketlendirmiş ve yabancı yatırımları arttırmıştı.
Bugün, artık Avrupa Birliği konuşulmuyor.
AB, GÜNLÜK YAŞAMIMIZDAN ÇIKTI
Günlük yaşamımızdan çıktı.
Bunun başlıca nedeni, Ak Parti iktidarının AB konusunda ilgisini kaybetmesi. Artık reformlardan hiç söz edilmiyor. “Yapıyoruz... Ediyoruz” açıklamalarının dışında, hiçbir şey yok. Hükümet, çaba harcadığını söylemekle birlikte, somut hiçbir şey görülmüyor. Yaprak kıpırdamıyor.
Gül'ün Başbakanlığı döneminde durum başkaydı. Tüm güçlüklere rağmen, Gül AB konusunu gerçekten benimsediği için, her türlü engeli aşardı. Olumsuzlukların üzerine giderdi.
Erdoğan'ın yaklaşımı farklı. Başbakan, Avrupayı ya tam anlamıyla içine sindiremedi veya beklentilerini bulamadı. Ne türban konusunda, ne kapanma davası sırasında umduğu desteği göremedi. Bir de bunun üstüne ekonomik-mali kriz gelince ve Avrupanın önümüze koyduğu engeller çıkınca, Başbakan AB projesinden soğudu. İsteseydi, koşullar ne kadar olumsuz olsa dahi, hiçbir engel tanımaz ve gereken tüm adımları atardı.
ERDOĞAN AB'Yİ BOŞLADI
Erdoğan, Avrupa Birliğini açıkça boşladı.
“Biraz da onlar benim peşimden koşsun” yaklaşımına geçti. O kadar ki, reformların yerini kolaylıkla dolduracak olan, örneğin Heybeliada Ruhban Okulu'nun açılması için dahi yeterince çaba harcanmıyor.
Türkiye'nin öncekileri değişti.
Genel olarak dünya'ya bakışı farklılaştı.
Bütün bu gelişmeleri olumsuzluk diye nitelemiyorum. Sadece, durumun bir resmini çekmek istiyorum. Ülkedeki kabuk değişikliğini anlatmaya çalışıyorum.
Türkiye adeta, değişen dünya koşullarında kendine yeni yerler, yeni ittifaklar arıyor. Sırtını batıya dönüp, müslüman ülkelerle kucaklaşma, din birliğine öncelik vermek diye gizli bir gündem veya arayıştan söz etmiyorum. Böyle bir yön değiştirme izi görmüyorum.
Farklı bir yaklaşım, farklı arayışlar görüyorum.
El yordamıyla bir arama içindeyiz.
Emimin, bir süre sonra Türkiye'nin dış politikası eskiyle kıyas edilemeyecek bir noktaya gelecek. Bugünden baktığımızda da, sanki bu yaklaşımdaki Avrupanın, Türkiye'den uzakta kalacağından kuşkulanıyorum.
AVRUPA, YA DIŞLAYACAK VEYA YENİDEN KEŞFEDECEK
Avrupa bugün Türkiye'yi ne yapacağını, nasıl ele alacağını bilemiyor. Bundan dolayı da, Sarkozy-Merkel ikilisinin, müzakereleri kesmeden, tam üyelik sürecini mümkün olduğu kadar uzatmak ve zaman kazanma taktiği, genelde olumlu karşılanıyor.
Ancak, bu yaklaşım ne orta, ne de uzun vadede sürdürülebilir. Dikkat edecek olursanız, şimdiye kadar her 6 aylık Başbakanlık döneminde, 2 başlık müzakereye açılırdı. Şimdi zorlukla 1 başlık açılabiliyor. Yakında, müzakere masasına konulacak başlık dahi bulunamayacak.
Avrupa'nın bu genel isteksiz tutumu da, hem Türk kamuoyundaki ilgisizliği körükledi, hem de Ak Parti iktidarının da heyecanını kesti.
Diğer bir yandan da, Erdoğan'ın işine yaradı.
Böylece, AB'deki Türkiye aleyhtarlığını gerekçe gösterip, atabileceği adımlardan da kurtuldu. Hele genel seçimlere kısa bir süre kala, ben iktidarın bu konuda hareketleneceğine hiç ihtimal vermiyorum.
Eğer, bugünkü karşılıklı ilgisizlik aynen devam ederse, müzakereler bir süre sonra tümden buzdolabına konacak ve yollar daha da kesin çizgilerle ayrılacaktır.
Hele türkiye kendine bölgede farklı bir konum ve ittifaklar oluşturursa, Batı ile ilişkilerini yine Washington üzerinden sürdürecek ve Avrupa'dan uzaklaşma hızlanabilecektir.
Önümüzdeki dönmede, Avrupa Türkiye'yi yeniden keşfetmediği veya keşfedemediği taktirde, boşanma somutlaşacakmış gibi görünüyor.
Özetlemek gerekirse;
Türkiye, bir zamanlar nihai hedef gibi gördüğü Avrupa Birliğine tam üyelik rüyasından yavaş yavaş uyanıyor, ilgisizliği artıyor ve beklemekten bıkmaya başladığı nişanlısından uzaklaşıyor...
Avrupa Birliği, tam üyelik adayı Türkiye'yi yavaş yavaş kaybediyor. Bu durum, belki kimileri için iyi haber gibi görünebilir. Ancak, uzun vadada bakıldığında, bu ilgisizlik Avruya'ya da pahalıya mal olabilecektir.
04.12.2009 POSTA
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|