ATATÜRK, İYİ Kİ
TERMAL’İ GÖRMÜYOR
Geçen hafta sonu, bütün aile Yalova-Termal’e gittik. Çok uzun yıllardır görmemiştim. Aklımda hep o yemyeşil tabiat örtüsü, termalin sempatik oteli kalmıştı. Hele o salkımlı yol...
Bu defa büyük bir hayal kırıklığı ile karşılaştım.
Yalova depreminden sonra kendini toparlayamamış. Çevresi bir pis taş yığını halinde.
Özellikle Termal tesisleri ve onların etrafındaki çarpık yerleşim birimleri ise, birbirinden kötü, zevksiz dükkan ve evlerle dolu. O güzelim yeşilliği bile çirkinleştirmişler.
Termal tesislerinin yanına yeni bir otel yapılmış. Kim çizmişse, kusura bakmasın, eski kominist ülkelerdeki devlet dairelerini andırıyor.
Fransızlardan kalma eski otel, hala harabe halinde (Sağlık Bakanlığı’na bağlıymış) öyle duruyor.
Hala güzelliğini koruyan tek yer, ünlü salkımlı yol. Onu da, hangi ileri görüşlü yaptıysa, neonlarla ışıklandırmışlar.
Özetle, bakımsız, özensiz bir termal ile karşılaştım. Ne yazık... Yalova’lılar hala Atatürk’ün bir defalığına dahi olsa, termalde kalmasıyla gurur duyuyor ve gecelediği evi gösteriyorlar. Atatürk Yalova Termal’i yine görse, herhalde tüm yöneticilerini işter atar, bölgeyi de “insansız alan” ilan edip, hiç değilse tabii güzelliğinin korunmasını sağlardı.
HASAN CEMAL’İN
DEMOKRASİ SAVAŞI
Uzunca bir süredir Hasan Cemal, Milliyet’teki köşesinde müthiş bir demokrasi savaşı veriyor. Hem de bir zamanlar çok yakın ilişkisi olan kişi ve nice kurumlarla ters düşme pahasına böyle bir tutum sergiliyor. Bütün şimşekleri üstüne çekiyor. Zaman zaman eski dostlarından dahi eleştiriler aldığı için yalnız kalıyor. Kimi zaman bunalıyor. Ancak yoluna devam ediyor.
Hasan Cemal’in ruh halini gayet iyi biliyorum. Ben de zamanında, aynı süreçlerden geçmiştim. Sonra alıştım ve umursamaz oldum. Cemal de artık aldırmıyor.
Genel yaklaşımında, demokrasi çizgisinde Hasan Cemal doğruları yazıyor. Ne AKP’lidir, ne de AKP’den bir çıkarı vardır. Makalelerinin büyük bölümündeki fikirleri paylaşıyorum ve de bu köşede yazıyorum.
Bütün bunları yazmamın nedeni de, demokrasi mücadelesinde ve demokratik sistemin nasıl işlemesi konusunda yazan, farklı düşünen Hasan Cemal’leri, lekelemek yerine onlara sahip çıkmamız, insanları AKP’ci, AKP aleyhtarı diye sınıflara ayırmak yerine görüşlerine göre değerlendirmemiz gerektiğine inanmamdır.
Unutmayalım, bu ülkede Hasan Cemal’lerin sayısı azdır. Fikirlerini benimsemeseniz dahi, Hasan Cemal’ler korunmalı, kollanmalı ve saygı duyulmalılardır.
AMAN’LARI KAÇIRDIK...
Gazetelerde Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın dünyaca ünlü otel zinciri Aman resorts’un boğaziçindeki Hatice Sultan ve Fehime Sultan yalılarını otel olarak işletmek için 150 milyon dolarlık teklifini reddettiği, ancak 25 yıllığına kiralanmak üzere ihaleye çıkarılmasına karar verdiği yazıyor.
Fehime Sultan yalısı 2002’den beri yanık vaziyette ve otopark olarak kullanılıyor, diğeri ise Yüzme İhtisas’a tahsis edilmiş. Bu iki eski eser hakkındaki bon bir raporda : “Yalıların harap ve atıl durumları, tarihimize önem vermediğimizin kanıtı gibidir” diyor.
“Gibidir” lafına çok güldüm.
Dünya ülkeleri Aman resorts otellerinden birine sahip olmak için yarışırlar. Çünkü Aman’lar başlı başına “destinasyon” otelidir. Yani otele gidilir, şehre değil. Bir yerde Aman oteli olması, o yere ancak prestij ve dünyanın çok zengin bir müşteri kitlesini getirir.
Aman’cılarla konuştum. Onlar da üzülmüşler. “Hadi ihaleye girdiniz ve kazandınız, planları yaptırıp Türk bürokrasisini yendiniz (2-3 yıl), oteli yaptınız (2-3 yıl). Yatırımınızı geri almak ve de kar etmek için ne kalıyor elinize? En iyimser tahminle
20 yıl. Değil mi? Bu hangi iş planına uyar anlamam” diyorlar.
İyisi mi, biri otopark olarak kalsın. Öbürü de duvarlarından “sezon açılıyor” diye brandalar sarkan yüzme kulübüne kalsın... Bize daha çok yakışır!
İSHAK ALATON’UN
HAKLI TEPKİSİ
İshak Alaton zaman zaman hepimize ayna tutar ve nasıl bir toplum olduğumuzu hatırlatır. Geçenlerde yine patlamış. Referans gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Eyüp Can’a yazdığı bir not internette dolaşıyor. Benim çok ilgimi çekti:
“Geçenlerde, Tophane'deki Modern Müze'yi gezdim. Yoruldum. Pencere kenarından baktım, düşündüm gümrük antrepoları ve döküntü binaların sıralandıgı rıhtım boyu, içler acısı bir durumda... Beş altı yıl oluyor, Sami Ofer isimli bir adam, Mehmet Kutman ile bir olup, buraya milyar dolarlık bir yatırım yapacaktı. Rıhtım canlanacak, yabancı bandıralı gemiler binlerce turist getirecek, Kapalıçarşı pazar günleri bile açık tutulup, ekonomiye katkı sağlayacaktı. Olmadı.
Medya ile bürokrasi el elele verdiler, bu projeyi önlediler.
Neden? Ofer yahudi! Olmaz! Yahudi'ye mi yedireceğiz burayı?
Aradan yıllar geçti. Mezbelelik, perişanlık aynen devam ediyor...
Referans'ta Osman Öndeş Londra'daki müzeye Ofer'in yaptığı 45 Milyon Dolarlık bağışı yazıyordu.
Aklıma Gülbenkyan geldi. Petrol zengini. Hani kırklı yıllarda Istanbul'da bir müze yapmaya kalkışmıştı. Türkiye'de doğmuş da, hala memleketini severmiş... Akılsız adam... Ankara'daki ''vatanseverler'' adamı sopa ile kovaladılar...
Ermeni ya... Olmaz... Doğuştan mundar...
O da gitti Lizbon'da müzeyi inşa ettirdi.
Türkiye kaybetti, Portekiz muhteşem bir eser kazandı.
Geçenlerde, basında, arka sayfalarda tek sütun ufacık bir haber vardı. Anayasa Mahkemesi, yabancılara gayrimenkul satışını durdurmuş, yasaklamış...
Yaşasın! Memleket işgalden kurtuldu... Fakirliğe ve akılsızlığa devam...
Bu paranoya, bu yabancı düşmanlıgı, bu gayrimüslim düşmanlıgı, bu anti-semitizm burada devam ettikçe, bizler bu vasatlıga mahkum insanlar olarak, hayatın kıyısında bir yerlerde kalakalırız.
Arada bir, bu topluma ayna tutup, bu önyargıların bedelini hatırlatmanızda yarar var derim.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|