Bu defa kendimi tutamayacağım. Mütevaziliği falan bir yana bırakıyorum. Senegal maçı için yaptığım tahmin, Sevilla doruğu için söylediklerim doğru çıktı. Şimdi bu işi bir Avrupalı gibi bitirelim.
Ne Başbakan'ın sağlığı, ne MHP'nin ipleri germesi, ne de ekonomik durum. Hiçbiri umurumda bile değil. Adeta bulutlar üstünde yürüyorum… Rüyadaymışım gibi desem, değil. Tam rüya değil… Gerçekle rüya karışımı bir ruh hali. Çarşamba akşamına kadar da kimsenin bizleri rahatsız etmesini istemiyoruz. Bırakın bir kaç gün bulutlarda dolaşalım. İçimizi dökelim. Yılların verdiği ezikliklerden kurtulmanın, özgüven duymanın tadını yaşayalım.
Politikacılar susmalı.
Borsacılar, Bankacılar, ekonomistler seslerini kısmalı. Şu rüyayı sonuda kadar bize yaşatmalılar.
Cuma günü CNN TÜRK'te MANŞET programında (hergün saat 17:00'de yayınlanıyor) sanki içime doğmuş gibi “Brezilya tur atladı ve yarı finali bizimle oynamayı haketti (!) “ dedim. Senegali yeneceğimizden o kadar emindim ki, Cumartesi günkü bu köşe'de de aynı tahmini tekrarladım.
Bu yazdıklarım tamamen hissi, bilimsellikle veya tarafsız bakışla hiç ilgisi olmadığını da biliyorum. Ancak birkaç günde böyle yaşamak istiyorum.
Lütfen bizi rahat bırakın. Mantıklı analizler yaparak, çok tutarlı gerekçeler göstererek, şu anda yaşadıklarımızın temelsiz ve geçici olduğunu da anlatmayın.
Bizi rüyalarımızdan uyandırmayın.
KENDİNE GÜVEN, İŞİN YARISI…
Bugün artık Milli takıma güvenimiz tam değil mi? Bir kaç maç öncesine kadar olmayan bir öz güvenle, şimdi rahatça “Brezilya'yı da yenebiliriz. Hatta kupayı alabiliriz” demiyor muyuz?
Ben çok rahatlıkla söylüyorum.
Bütün gençliğimiz “iyi oynadık, ancak yenildik” demekle, “ezilmedik, ancak kaybettik” manşetleriyle geçti. Adeta kaybetmeye alıştık. Her Uluslararası maç veya pazarlığa ”mağlubiyete hazır” girdik. Teslimiyetçi, kötümser, karamsar, boynu eğikliğe alıştık.
Bu gençler bize ders veriyorlar.
Mahlubiyete mahkum olmadığımızı gösteriyorlar. Sadece futbolcularımız değil, Hidayet'i, İbrahim'i, Ergin Ataman'ı ile basketbolcularımız, dünyanın dört bir yanında yatırım yapan mal satan işadamlarımız, dünyanın dört bir yanında görev alan askerlerimiz, Hasan Garan, Mehmet Öz, Gazi Yaşargil gibi doktorlarımız, Rıfat Özbek, Atıl Kutoğlu gibi modacılarımız, gazetecimiz, bilim adamımızla Türk insanının giderek değiştiğini görüyoruz.
Bazı taş kafalılar belki farkında değil, ancak Türkiye kabuk değiştiriyor.
AB, HEDEFİNİ KAÇIRMAYALIM
Diğer tahminim de Sevilla doruğu ile ilgiliydi.
Politikacılarımızın beceriksizlikleri sonucu, Sevilla randevusunu kaçıracağımızı söylemiştim ve kaçırdık.
İsmail Cem istediği kadar “beklenen sonucu elde ettik” desin. Kopenhag kriterlerine uyum konusunu iç politika malzemesi yapmasaydık, bugün Sevilla'dan çok daha net bir karar alabilirdik.
Sevilla'da AB, “reformlarınızı sürdürürseniz, Kopenhag'da size bir perspektif verebiliriz” dedi.
O kadar.
Oysa bizim beklentimiz, Kopenhag'da tam üyelik müzakerelerinin açılış tarihinin tartışılabileceğinin açıklanmasıydı.
Bu randevu kaçtı.
İkinci randevu Ekim ortasındaki AB doruğu. Onun ardından Kopenhag gelecek.
Ne kadar gecikirsek, o kadar daha fazlasını yapmak zorunda kalıyoruz.
Gelde kızma.
İyi yönetilsek neler elde edebilecekken, nelerle uğraşıyoruz.
Milli Takımın kendine güvenini, Türkiye AB'ye karşı hissettiği anda sorun daha kolay çözülecek.