KARABAY PAŞA
HAKLIYDI...
Kuzey Irak’taki Süleymaniye baskını ve Türk askerlerine çuval geçirme olayındaki tutumu nedeniyle, Karabay Paşa hakkında çok şey söylendi. Özel kuvvetlere mukavemet etmemeleri emri verdiği için eleştirildi. Hatta, son Asekri Şura’da terfi ettirilmeyip hizmet süresinin 1 yıl uzatılmasıyla yetinilmesi de, bu olaya bağlandı. Karabay paşa’da istifa etti.
Terfi ettirilmemesinin gerçekten Süleymaniye olayına bağlı olup olmadığı bilinmiyor. Ancak istifa ortaya çıkınca, doğal olarak herkes ikisini birbirine bağladı.
Karabay paşa aslında doğru bir karar vermişti. Kendi de açıkladı. “Saniye olayı. Anlık olay. Kimseden emir alma şansı yoktu” dedi.
Eğer “mukavemet edin, ateş açın” dese acaba ne olurdu?
İşin bu yanını kimse düşünmüyor.
Belki bazılarımız “bravo komutana Türk askerinin gururunu korudu” derdi, ancak çıkacak çatışmada hayatını kaybedecek olanların hesabını kim verecekti? Ardından, Türk-Amerikan ilişkilerinde doğacak bunalım, Kuzey Irak’taki tüm Türk askeri varlığının bölgeden çıkarılmasına kadar uzayabilecek bir anlaşmazlığın faturasını kim ödeyecekti?
Korgeneral Karabay, hem askeri taktik, hem de siyasi açıdan, Süleymaniye olayında sağduyulu, doğru bir karar vermiştir. Eleştirilecek hiçbir yanı yoktur.
ÇÖZEMEZSEK
SORUNLA YAŞAMAYI ÖĞRENELİM
30 Ağustos bayramında aynı manzaralar yaşanacak.
Genelkurmay Başkanlığı, basın haberlerine göre, resepsiyona geçen yıl olduğu gibi, bu defa da türbanlı eşleri davet etmeyecek.
Bu tutum kamusal alan tartışmasından kaynaklayor ve çözüm bulunamadıkça da bu anormallik sürüp gidecek.
Uygar ülkelerde geçerli bir uygulama vardır: Eğer bir soruna çözüm bulunamıyorsa, ya çatışmaya gidilir veya sorunla birlikte yaşamaya alışılır.
Türban konusu çözülemiyor ve anlaşılan o ki, AKP iktidarı ile Devlet arasında bir uzlaşı aranıyor. AKP iktidarı tutumunu değiştirmeye niyetli olmadığını gösteriyor, ancak bu işi bir çatışma noktasına götürmeye de niyetli görünmüyor.
Bu modus vivendi ne kadar sürer bilinmez. Üstelik öylesine bir anormalliğin ne süreyle taşınabileceğini de kimse tahmin edemez.
En doğrusu önümüzdeki dönemde bu sorunun biz uzlaşıya varılarak çözümüdür.
KUŞADASI GÜMRÜĞÜNDE
NELER OLUYOR?
Bir tanıdıktan e-mail aldım. Sisam’dan Kuşadası gümrüğüne gelmiş. Macerası da orada başlamış. Kuşadası gümrüğü’nde acenta elemanları etraflarını çevirmiş ve hemen 10 Euro ayakbastı parası toplamaya başlamışlar. Arkadaşım, “Ben bu ülkenin insanıyım. Niye ayakbastı parası ödeyeyim” dese de kapı duvar... Gerisini ondan aktarayım:
“Vermem” dedim. Direttim. Ama başarılı olamadım. Parayı kuzu kuzu ödettiler. Israrlarım sonucu 10 Euro’luk Port Tax fişi aldım... Ama zorla. Görevliler hergün bu tartışmaların çıktığını anlattılar. Daha sonra araştırdım 2001 yılında 500 bin turist ve 750’ye yakın büyük yolcu gemisi alan Kuşadası Limanı’nda yolcu sayısı 180 bine düşmüş... Yunan gemi kaptanları turistleri artık İzmir Limanı’na götürüyorlarmış.
Nurdoğan Şengüller soruyor, “Atatürk Havalimanı’na girerken ayakbastı parası ödemiyorum da neden deniz yoluyla limandan girerken ödüyorum, neden TC vatandaşları da bu parayı ödüyor, 10 Euro’lar ne oluyor, neden turistlere bana verilen Port Tax kağıdı verilmiyor?”
Ben de yetkililere soruyorum. Nedir bu yok konut fonu, yok ayakbastı parası. Yurtdışına çıkanlar cezalandırılıyor mu? Yoksa yolunacak kaz olarak mı görülüyor?
TÜRK-ERMENİ DOSTLUĞUNA
KADIN ELİ...
Adı, “Turkish&Armenian Women’s Magazine...” Dünyada bir ilk... İlk kez iki ülke kadınları bir araya gelmiş, “Barış çorbasında bizim de tuzumuz bulunsun” demiş ve bir dergi çıkarmışlar... Türkçe-İngilizce ve Ermenice olmak üzere üç dilde, 4 ayda bir yayınlanacak dergiyi sadece Türk ve Ermeni kadınlar hazırlıyor...
Türk-Ermeni kadınların ortak özelliklerinden yola çıkan bu derginin temelleri 8 Mart 2002’de Dünya Kadınlar Günü’nde atılmış. Erivan’ı ziyaret eden sivil toplum, akademi ve medya alanlarında aktif faaliyet gösteren 9 Türk kadın, Ermeni meslekdaşlarına teklif götürmüş. İhtilaf ve çatışma yerine diyalog ve barışa yönelik çözümsel projeler üretme hedefiyle kollar sıvanmış... Ve ortaya bu güzel dergi çıkmış... (www.wmwomensmagazin.com)
Şule Kılıçarslan ve Narine Mirzoyan’ın yönetiminde, işbirliği çalışmaları, güncel haberler, başarı öyküleri, birkaç güzellik öğüdü, röportajl, adresler, daha neler neler...
BARTHOLOMEOS’U, HRİSTODULOS’A
KARŞI KORUMADIK
Bilenler bilir...
Fener Rum Patriği Bartholomeos’un en büyük rakibi ve düşmanı, Atina’daki Yunan Ortodoks kiliseleri Başpiskoposu Hristodulos’tur. Nedeni de, Bartholomeos Ekümenikliği (Türkiye’deki bazı çevreler gibi) ve bu şekilde Yunan kiliselerine hükmedebilmesidir.
Hristodulos yıllardır aşırı tutumuyla ortaya çıkmış, ya Bartholomeos’u veya Türkiye’yi yerden yere vurmuştur. Anadoluyu geri almaktan başlayıp, Türkleri sürekli küçümseyen tutumuyla şöhret yapmıştır.
Şimdi bazı yazarlarımız “Bartholomeos neden çıkıp Türkiye’yi savunmuyor? Neden Hristodulos’un haddini bildirmiyor?” diye soruyorlar.
Neden yapsın?
Türkiye, Bartholomeos’u savundu mu? Hristodulos tarafından hırpalanırken biz ne yaptık? Hristodulos Patriğin Ekümenikliğini reddederken, biz de Patriğin üzerine yürümedik mi?
Kendi çıkarlarımızı bile doğru dürüst hesap edemiyorken, Patrik neden Hristodulos ile kavgaya girsin...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|