PARİS B.ELÇİLİĞİ
TEBRİK EDİLMELİ...
Dışişleri Bakanı Gül, ekibiyle gurur duymalı.
Hele Paris Büyükelçiliği, tüm kadrosuyla nefis bir iş çıkarttılar.
Müsaade edin bu değerlendirmeyi ben yapayım. Zira 40 yıllık meslek hayatım bu tip ziyaretleri bir muhabir olarak izlemekle geçti.
Büyükelçi Uluç Özülker’in kaptanlığında, basın ile ilişkilerden turizmcilerine, çeşitli Fransız kentlerindeki başkonsoloslarından Büyükelçiliğin diğer ekiplerine kadar dört dörtlük bir ziyaret örgütlemişler.
Hiçbir şey aksamadı.
Bugünün dünyasında hiçbir şeyin aksamaması son derece önemli bir şeydir.
Büyükelçi Özülker, orkestra şefliğini son derece başarılı şekilde gerçekleştirdi. Ne yazık ki, bu yıl sonunda- dışişleri bakanlığının bir uygulaması nedeniyle- geri alınacak.
Herşeyin yolunda gitmesinin dışında, Özülker basına bilgi verilmesinden tutun, Fransızlara doğruların anlatılmasına kadar her konuda başarılı bir sınav verdi. Üstelik, öylesine deneyimli bir Büyükelçi ki, sınav vermeye ihtiyacı dahi yok.
Eminim Dışişleri Bakanlığından kimse telefonu açıp “yahu, teşekkür ederiz. Çok iyi bir iş başardınız “ demeyecektir. Hele iki yüze yakın Türk heyetinden kimseler -başbakan dahil- arayıp bir teşekkür dahi etmemiştir.
Ben hiç değilse meslekdaşlarım adına, Büyükelçi başta bize yardımcı olan Paris’teki ekibe, Ankara’daki Başbakanlık basın merkezinden gelip en nankör işleri güler yüzle yapan genç ekibe ben teşekkür edeyim...
TURKISH MARITIME TÜRK İŞİ
CNN TÜRK haber koordinatörü Çiğdem Anat yorgunluğunu çıkarabilmek için büyük bir heyecanla tatile gitti. Rüyası eşiyle birlikte Ege’de gemi gezisi yapmaktı. Ancak pişman oldu. Bakın başından neler geçmiş:
“ Denizcilik İşletmelerinin Samsun gemisi ile 4 Yunan adasına yapılan geziyi Miltur ve Asya tur organize etti. Gazete ilanlarında tam pansiyon kişi başı 350 Euro ödemek yeterliydi. Gerçek fiyatsa 600 Euro.
Yılboyu tatil parası biriktirenler, emeklilik ücreti alanlar, işlerinden çok yorulanlar üç yerine altı veririz penceresi olan kamarada gideriz diye fazla ödemeye razı oldular. Güzergah Mykonos, Santorini, Rodos ve Kos idi. Ancak rota gemi yola çıkmadan üç gün önce değiştirildi. Tur şirketleri yolculara yeni rotayı bildirdi. İlk gidilecek ada Kos’tu. Gemi İzmir limanından kalktı, 12 saat sonra Kos’a vardı. Kos’ta hava berraktı, deniz sakindi ama fırtına gemide koptu. 280 yolcu 30 saat gemide mahsur kaldı. Kos limanı gemiyi sabahtan akşama kadar bekletti. Yolcuların adaya inmesine izin vermedi. Kaptan denizcilik işletmelerinin hiçbir kusuru yok diyor, tur şirketleri hiçbir sorumluluk kabul etmiyor, yolcular kimi suçlayacaklarını bilmiyordu. Herkes suçlunun Yunan makamları olduğuna hükmediyordu.”Türkiye’yi AB’ne almazlar, Yunanlılar Türkleri istemiyorlar, Türkleri adaya bile sokmuyorlar. Yunanlıların gerçek yüzü bu vs..” yorumları saatler boyu yapıldı. Cep telefonları gün boyu susmadı. Televizyonlara haber verildi. Ulaştırma ve Dışişleri bakanlığı devreye girdi, Yunanistan büyükelçiliği ve Atina arandı. Türkiye’nin Avrupa Birliği Genel Sekreterliği ayaklandı. Yunanistan’dan cevap istendi.
Yunanistan’dan Türk bakanlıklarına cevap geldi “Denizcilik İşletmeleri rota değişikliğini Yunan adalarına bildirmemiştir, Samsun gemisinin ilk gideceği liman Kos değil Mykonos’tur”. Yanlışı yapan açıkça Denizcilik İşletmeleriydi. Ama kaptan sorumluluk kabul etmemekte kararlıydı. Kendisini suçlayan yolculara “apoletlerimi çıkarırım, gününüzü gösteririm” diyecek kadar kendinden emindi. Kaptanlığından çok kendi ifadesiyle sanatçı kişiliğini öne çıkaran kaptan aslında yola çıkar çıkmaz kendini bütün yolculara tanıtmıştı. Piyano eşliğinde şarkılar söyleyip, sirtaki oynamıştı. Herkes memnunda ancak bu arada Kos limanından izin almak da unutulmuştu. Türk işi ısrar, “hadi Yannis, yap bir kıyak” samimiyeti sonuç vermemişti.
Gemi Kos’tan gemir almak ve ilk güzergahı takip ederek Mykonos’a gitmek zorunda kaldı. 30 saat sonra yolcular gece 1.30’da Yunan adasına adım attı.
Yolcular aslında Deniz İşletmesini ve tur şirketlerini suçlarken, kaptan yolcularla küstü. Yemek zamanı kaptanın anonsu yerine “Üsküdar’a giderken, aldı da bir yağmur” şarkısı çalınarak bildirildi.
Gezi yolculara sorulmadan, turu tamamlamak için bir gün uzatıldı.
Yolcuların “4 ada yerine 3 ada gezdik” gerekçesiyle paralarının bir kısmını geri istemelerini engellemek için bulunan yol buydu.
Uçak rezervasyonları olanların, işine yetişeceklerin itirazlarını kimse duymadı. Tur görevlileri yolcularla yüzyüze gelmemek için geminin hangi köşesine kendilerini atacaklarını bilemediler. Yolcular zararlarının tazmini için dilekçeler yazdı. Bir gezi mahkeme kapısına geldi, dayandı. Nedeni ise çok basit, “Nasıl olsa limandan izin alırız, bizim Niko, bizim Yorgo” anlayışı.
Oysa komşu muhabbeti sadece rakılar, uzolar içilirken, musakkalar- dolmalar yenirken geçerli. İşe gelince hiçbir Avrupa ülkesi komşu muhabbetine bakmıyor.”
GEMİ PERSONELİ
Ahçı : Mükemmel
Servis : Beş yıldızlı otel personeli. Garsonlar işlerini çok özenerek, önemseyerek yapıyor.
Yemek : Çeşit bol, lezzetli, dakik
GEMİ KAMARALARI
Kamaralar : Dar, köhne
Tuvaletler : İki günde bir tamir görüyor.
Şezlonglar : Hiç yıkanmıyor, kirli.
Havuz : Sadace küçük balıkların yüzebileceği büyüklükte.
GEMİNİN ROTASI
Mykonos- Santorini- Rodos-Kos
GEMİNİN ROTASI
14 Temmuz- 20 Temmuz
POPE’LARIN TÜRKİYESİ
DAHA SAĞLIKLI...
Pope ailesi yaklaşık 17 yıldır Türkiye’de yaşıyorlar.
Nicole Pope Fransız Le Monde’un, eski eşi Hugh Pope ise The Wall Street Journal’ın muhabiri olarak çalışırlar. Genelde yabancı muhabirlere özgü hastalıklardan hiçbirine tutulmamışlardır. Yani son derece mütevazi, gelişmeleri tarafsız bir görüşle inceleyen, sağlam ve sağlıklı teşhisleri olan gözetecilerdir. Ne zaman görüşsem yeni bir şeyler örendiğim nadir meslekdaşlarımdandırlar.
Bin süre önce yazdıkları “Peçesiz Türkiye” adlı kitapları, şimdi Türkçeye tercüme edildi ve “Çıplak Türkiye” adıyla piyasaya çıktı.
Türkiye hakkında son derece doğru saptamaları var. Eğer yabancı gözüyle ülkemizin nasıl göründüğünü merak ediyorsanız, “Çıplak Türkiye’yi” okuyun. Eğer yabancı dostlarınıza ülkenizi tanıtmak, hiç değilse yanlış izlenimleri silmek istiyorsanız, o zaman “Peçesiz Türkiye” satın alıp yollayın.
* * *
KAYA KÖYÜ
KİTABI GELİYOR
“ Kaptan Corelli’nin Mandolini” adlı kitabı hatırlayacaksınız. Louis de Bernieres İkinci Dünya Savaşı sırasında bir Yunan adasında işgalci İtalyan subayı ile Yunanlı kız arasında geçen bir aşk hikayesini yazmış, aynı adlı filmde Nicolas Cage ve Penelope Cruz oynamıştı.
Kitap çıktığında best-seller olmuş, yazarını bir anda “en çok satan yazarlar” listesine sokmuştu. Olayın geçtiği Kefalonya adası ise turist akınına uğramıştı. Ada hala dolup taşıyor.
Louis de Bernieres şimdi de “Kanatsız Kuşlar” adlı bir kitap çıkardı. Kitabın geçtiği yer Fethiye yakınındaki Kaya, yani Levissi köyü. Kitabın anlattığı olay 1923’lerdeki Türk-Yunan mübadelesi. O yıllarda Kaya köyünden 6000 kişi yüzlerce yıldır oturdukları evlerinden çıkarılıp Yunanistan’a yollanmışlar. Kimi Yunanistan’ı ilk defa görmüş, kimi intihar etmiş, kimi yeni bir hayat kurmuş.
İşte De Bernieres’in bu yaz da “Best-seller” olacağına kesin gözle bakılan kitabı bunları anlatıyor.
Sunday Times’ın muhabiri Jeremy Seal gidip Kaya köyünü gezmiş ve turizm yönünden içler acısı halini anlatmış.
Şimdi yeni bir “Midnight Express” olayı mı karşımızda bilmiyorum çünkü kitabı henüz almadım. Ancak acaba birşeyler yapıyormuyuz diye de çok merak ediyorum.
De Bernieres “Kaya köyü ile ilgili olarak kaybolanlar için bir anıt, yeniden elde edilebilecek şey için bir sembol” olmasını dilemiş. Bakalım göreceğiz. Bizim kaybolan turizm hayallerimiz için bir anıt olmasında...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|