BU ELEŞTİRİLERE
ALIŞMAMIZ GEREKİYOR
Ankara’daki AB Büyükleçisi Hansjorg Kretschmer, Genelkurmay Başkanlığının YÖK yasa tasarısı ile ilgili açıklaması üzerine sorulan bir soruya, AB normlarına göre Askerin bu tip açıklamalar yapmasının, iç politikaya karışmasının normal olmadığı şeklindeki sözleri üzerine, hem bazı medya hem de dışişleri bakanlığından sert tepkiler yansıdı:
Kim oluyor da bizim işlerimize karışıyor? Türk Genelkurmay Başkanlığını nasıl eleştirebiliyor?
Neden böylesine kızdık anlayamadım.
Üstelik adam hakaret etmemiş, sorulan bir soruya yanıt vermiş ve doğrusunu söylemiş. AB normlarına göre, Askerin iç politikaya yönelik demeç vermemesi gerektiğini anlatmış.
Mesela ne demeliydi?
“ Türk Ordusunun laiklik konusundaki duyarlığını çok iyi anlıyoruz, ancak AB normlarına göre konuşmamaları daha iyi olurdu” dese ne değişecekti? Daha mı memnun olacaktık?
AB yetkilileri bizi eleştirecek, bizler onları eleştireceğiz. Dünya böyle dönüyor.
KIZDIĞIMIZ AF ÖRGÜTÜ
ŞİMDİ AMERİKAYI DÖVÜYOR
Hatırlayacaksınız, özellikle 1980-1990 döneminde Uluslararası Af Örgütünü (Amnesty International) yerden yere vururduk. Nedeni de, bu örgütün bayta Güneydoğu olmak üzere, Türkiye’nin genelindeki İnsan Haklarının çiğnenmesine karşı çıkması ve raporlarında Ankara hükümetlerini sert şekilde eleştirmesiydi.
Af Örgütünü “ayrılıkçı güç” olarak niteleyemeyiz, Komünistliklerinden Kürtçülüklerine kadar ağır şekilde suçlayanlarımız acaba şimdi ne diyorlardır?
Af Örgütünün raporlarının büyük bölümünün doğruluğu artık biliniyor. Kendi ellimizle, bu örgütün eleştirdiği yasaları ve uygulamaları değiştirdik.
Bizim bir zamanlar “tek yanlı hareket etmekle” suçladığımız örgüt, şimdi de Amerika’yı çarmıha geriyor. Irak’taki işkence olayları ve diğer suçlardan dolayı Washington’u yerden yere vuruyor.
Kıssadan hisse...
Eleştirildiğimiz zaman hemen savunmaya geçip, karşımızdakileri yerin dibine sokmaya çalışmayalım. “Acaba ne hatamız var?” diye de sormaya bakalım.
Bugünün gerçeklerinin yarın değişeceğini, tabuların yıkılacağını da hiçbir zaman unutmayalım...
SONER YALÇIN’IN
BEYAZ TÜRKLERİ...
Soner Yalçın bizim gazeteci takımı arasında işin kolayına kaçmayanların başında gelir. Şimdiye kadar yazdığı 8 kitap, araştırma sonucu kaleme alınmıştır. Bence daha da önemlisi, Soner Yalçın’ın olaylara farklı bakmasını bilmesidir. Birlikte çalışma keyfini tattığım için, yakından tanık olmuşumdur. Gelişmeleri herkes gibi yorumlamaz, olağanın dışına çıkar. Daima ilginç bir bağlantı veya bambaşka bir açı bulur. Bunlar da onun farkıdır.
Son kitabı EFENDİ karşımıza aynı Soner Yalçın’ı çıkartıyor. Kimsenin bakmadığı bir yere bakan, ilginç bağlantılar kuran bambaşka yorumlayan bir Soner Yalçın görüyorsunuz.
Kitabın belki de tek kusuru çok hacimli olması. Okurları korkurtan bir görüntüsü var. Ancak bu izlenimin yanıltıcı olduğu, ilk sayfanın açılmasıyla birlikte anlaşılıyor.
Beyaz Türkler, tanımlamasının altındaki kişiler, Soner Yalçın’ı hep meraklandırmıştır. Nitekim kitabı okurken bu sempatiyi hissedebiliyorsunuz.
Soner Yalçın, EFENDİ ile çıtasını daha da yükseltti. Adeta kendisiyle yarışıyor. Darısı yeni eserlerine...
AMAN BU SERGİYİ
KAÇIRMAYIN
Hafta sonu havalar güzel olsun olmasın, sizlere şiddetle bir tavsiyem var: Emirgan’da Sabancı Müzesindeki “Avrupa Modasının üç yüzyılı” adlı sergiyi gezin. Rahmetli Sakıp Sabancı hayattayken Beymen’le ortaklaşa tasarlanan bu sergide Paris’te yaşayan Alexandre Vassiliev’in 300 yıllık kadın elbise ve aksesuarı kolleksiyonu bütün ihtişamı ile gösteriliyor. Birbirinden güzel kumaşlarla yapılmış elbiseler, süslü çantalar, papuçlar Sabancı müzesinde sanki hayat bulmuş.
Buna birde müze müdürü Nazan Ölçer’in ilgisini ve ekspertizini katınca müthiş bir sergi oluşmuş. Nazan Ölçer, Türk-İslam Eserleri Müzesi müdürüyken 60 yaş gazabına uğramış. Sabancı müzesi de hemen onu kapmıştı. Devletin zararı Sabancı Müzesinin karı oldu.
Rahmetle Sakıp Bey, Cem ve Nazan hanıma pek çok teşekkürler... Ayrıca The Marmara’nın ikramı da fevkalade idi...
ARAZİ MAFYASINA
ARTIK DUR DENMELİ
Türk Ceza Kanunu (TCK) alt komisyonu son derece önemli bir adım attı. TCK’ya konan bir madde ile ilk defa yaraya parmak basılmış oldu.
Buna göre, ruhsat almadan veya ruhsata aykırı bina yapanlar ve yaptıranlar 2-5 yıl hapis cezası alacak. Daha da önemlisi kaçak binalara, gecekondulara su, elektrik ve telefon bağlayan kamu görevlileri de aynı şekilde cezalandırılacak.
Şimdiye kadar gecekonduların önüne geçilemedi, ruhsatsız ve kaçak binalar önlenemediyse bunun başlıca nedeni, Belediyeler ve kamu kuruluşlarının tutumuydu. Mafya veya kişiler, istedikleri yerlere istedikleri gibi gecekondu veya kaçak bina yaparlar ve bir süre sonra Belediyeler ruhsatı olmasa dahi bu binalara hizmet götürürlerdi. Yolları açılır, elektrik ve su bağlanır, ardından da telefon getirilirdi. Sonra gel de bunları yıkmaya kalkış. Taş-sopa ile meydan kavgaları yaşanır.
Tek umudumuz bu maddeye sadece hapis değil, büyük para cezası da eklenmesi ve genel kurulda kuşa çevrilmeden çıkarılması.
Gözümüz, bu yasayı hafifletmeye çalışacak milletvekillerinin üstünde olacak.
BAŞAR BAŞARIR
SÜREKLİ BAŞARIYOR
Ben Başar Başarır’ı ilk defa 32.GÜN’de çalışmaya başladığı zaman tanıdım. Gazeteci arkadaşım Zeynep Avcı tavsiye etmiş ve “bu çocuğun başaramayacağı hiçbir şey yoktur” demişti.
Doğruymuş...
Başar 32.GÜN’de başardı. Ardından İngiltere’ye gitti ve televizyon yönetimi okudu. Döndüğünde bizler CNN TÜRK’ü kuruyorduk. Ondan daha iyi bir aday bulamazdık. Nitekim Başar her girdiği işi başardı.
Ancak bitmedi...
Bunca yükün altındayken Başar kitaplar yazdı ve edebiyatçı yönünü hiç bırakmadı ve 2003’te yayınladığı “Getirin O Günleri Yakalım Bu Günleri” adlı kitabıyla Türk Edebiyatının en prestjli ödülü sayılan Sait Faik Öykü ödülünü kazandı.
Demek Zeynep Avcı haklıymış... Bu çocuğun başaramayacağı hiçbir şey yokmuş...
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|