Mehmet Ali Birand
 
Kuş çocuk ve cehalet cephesi
 
 
Dünyanın en güç işi , cahillerle uğraşmaktır. Hele hem cahil, hem de kuş beyinli olurlarsa durumları daha da ciddileşir. AB'nin ne olduğunu dahi bilmeyenlerle, fikir üretemeyenlerle tartışma yapılamıyor. Ancak pes etmeyeceğim...

Eskiden “minik kuşu “ vardı.

Çeşitli korkularından dolayı odasından dışarı çıkamadığı için, bu kuş buraya gizlenir, dedikodulara kulak verir veya kimi çevrelerin yolladıkları dosyaları alıp, bunları büyük ropörtaj diye yayınlar. “Araştırmacı gazeteciliğin, Orta Şark ve Balkanlardaki en büyük örneği saydığı kitaplar” çıkarırdı.

Canım bizim kuş'tan söz ediyorum.

Yıllar boyunca yazmadığını bırakmadı. Ancak bir türlü başaramadı.

Hep tetikçi, hep cahil kaldı.

Kimileri silahla tetikçilik yapar, kimileri kalemle…

Kolay değil, tüm yaşamınız boyunca sadece küfür edeceksiniz, sadece lanetleyeceksiniz ve sadece kin-nefret dolu yazılar yazacaksınız.

Doğrusu işin zor yanı, hiçbir fikir üretmeden ve konuyu bilmeden tetikçilik yapmaktır.

Nitekim, yazılarında hiçbir çözüm önerisi bulamazsınız; bilmediğinden yazamaz.

Bizim kuş çocuk son günlerde AB konusunda derin makaleler yazıyor. Etrafı kasıp kavuruyor.

AB'nin ne olduğunu, binasının nerede bulunduğunu sorsanız bilmez. Ankara'daki dört duvarla çevrili odasından çıkamadığı için, dünya'yı da bilemez.

Alem adam vesselam…

Devletin dahi, uluslararası konferans toplamak için sponsor bulduğu, kendi ekmek yediği grubun sponsor bulmak için çırpındığı bir dönemde, 32.GÜN'ün sponsorluk arayışını eleştirecek kadar cahil.

Şimdi, yeni bir tetikçiliğe soyundu.
Avrupa Birliğine karşı cephenin ön saflardaki cengaveri… Beni üzen, Hürriyet gibi nefis bir gazetede yer bulabilmesi. Aslında medya'da arkasından edilen lafları bir duysa, ne kadar sevildiğini (!) çok iyi anlar.

AB karşıtı cepheye de bir bakın lütfen…

Ne kadar dinazor varsa, aynı sipere yatmış. Önlerinde de bizim KUŞ.

Yavrucum, neden bilmediğin işlere kalkışıyorsun? Bırak, AB'den anlayanlar tartışsın.

Zaten bugüne kadar, AB konusunda bir tek fikir üretemedin. Sadece etrafa pislik attın. Sen yolunda devam et arslanım, ancak kendine yazık ediyorsun. Zira cehaletinden dolayı Atatürk'e de ihanet içindesin.

Atatürk değil midir, Türkiye'yi Batı medeniyetine taşıyan?

Atatürk değil midir, Türkiye'yi Avrupa'ya yakınlaştırmak için, Yunanistan ile barış yapan?

İnönü değil midir, 1963 yılında AB anlaşmasını imzalayan? İsmet Paşa'nın kuvva'cılığından da mı kuşku duyuyorsunuz şimdi?

Kuş çocuk, sen kendi işine bak, bırak konuyu bilenler tartışmalarını sürdürsünler. Bir kendi yazılarını ve yanı cephede savaştığım malum kişilerin yazılarını al; ardından Sami Kohen gibi 50 bir çınar'ın, ertuğrul özkök, İsmet Birsel, Mehmet Yılmaz, Hasan Cemal , Ferai Tınç ve daha adını buraya sığdıramayacağım kalemlerin aynı konudaki yazılarını oku… Belki birşeyler öğrenirsin.

Küçük Kuş; bana vurmak için AB veya Kıbrıs veya Güneydoğu sorunlarını kullanmaya kalkma, zira cahil olduğun için komikleşiyorsun.

Bak ne güzel, TRT davasını yaz. Yıllarca sana malzeme verdi. Türkiye'deki adalet hakkında herkesin bir fikri var. Bu davayı da herkes istediği gibi yorumladı. TRT olayının neden ve nasıl ortaya çıktığını merak edenlere de tavsiyem, eski Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş'e sormalarıdır.

KUŞ beni sevmez. Zira benim gazetecilik anlayışımda haber öne
çıkar. Devletin ali çıkarları değil. Kimse bana dezenformasyon, manipülasyon empoze edemez. Benim gazeteci olarak görevim haber neredeyse oraya gitmek, gerçeği aramak ve bulup çıkarmaktır. Bu kimi zaman siyasilerin, kimi zaman bürokratların ve kimi zaman da "derin devletin" hoşuna gitmez. Ben de Kuş gibi onlara yaranmaya çalışmam. Kendimi okuyucuya karşı sorumlu hissederim. Kalemimi "hizmete özel" kullanmam.

Sevgili Kuş;

Hayatta böyle bir yazı yazabileceğimi hiç sanmazdım. Hiçte istemezdim, ancak artık yetti. Sayende oldu (!)

Alem adamsın vesselam…

İLTER TÜRKMEN BAŞKAN ADAYI

10 Mart günü İstanbul'un ünlü ve prestijli Büyük KlüpÜnün başkanlık seçimi var. 1882'de “Cercle d'Orient” adıyla kurulan bu klüp, daima siyasi ve sosyal gelişmeleren odağı olmuştur.

Klübün başkanlarına şöyle bir göz atarsanız, bu ağırlık hemen görünür. Said Halim Paşa, Mustafa Reşid Paşa, Abdülhak Hamit, Cemil Topuzlu, Fethi Okyar, Numan Menemencioğlu, Necmeddin Sadak, Tevfik Rüştü Aras vs…

Bu prestijli klübün yeni adayı, prestijli bir başka isim : Eski Dışişleri Bakanı İlter Türkmen.

Aslında işi başından aşkın, ancak klübü ayağa kaldırmak için öylesine baskı altında kalmış ki, hayır diyememiş. Türkmen yorulacak mutlaka, ancak klübe de eski görkemini getirebilecek tek isim.

MHP'NİN TUTUMU DAHA TUTARLI…

İdam cezasının tümüyle, hiçbir koşula bağlı bırakılmadan kaldırılması ile ilgili tartışmalarda , benim görebildiğim kadarıyla, Milliyetçi Hareket Partisi kendi politikaları açısından son derece tutarlı davranıyor. Giderek artan eleştirileri haketmiyor.

Birlikte hatırlayalım…

MHP, diğer partilerden farklı şekilde, özellikle 1990'larda tüm politikalarını, stratejilerini PKK'ya karşı mücadeleye bağlamıştı. Diğer partiler de PKK konusunda tepki gösteriyor ve sert eleştiriler yapıyorlardı, ancak MHP, PKK'ya karşı mücadeleyi bayraklaştırmıştı.

Ülkücü gençler bizzat savaşa katıldılar. Kimi güvenlik kuvvetleri içinde, kimi örgütlenmiş sivil gruplara katılarak fiilen savaştılar.

MHP, her şehidin cenazesine koştu. Her cenazeyi “kanın yerde kalmayacak, seni unutmayacağız” sloganlarıyla kaldırdı. Şehit ailelerine sahip çıktı. Özetle, MHP PKK'ya karşı mücadele ile özdeşleşti. Bu iç içelik de yıllar boyu sürdü.

Beğenirsiniz veya beğenmezsiniz, MHP bu politikalarından hiç geri dönmedi.

Öcalan'ın yakalanmasından sonraki ilk genel seçimlerde de, büyük oranda PKK politikasını oya dönüştürmesini bildi ve 2 inci parti durumuna geldi.

Yani, MHP için PKK ve Öcalan konuları, diğer bütün partilerden daha önemlidir. Neredeyse hikmet-i vücudu, PKK ve Öcalan'ın cezalanmasına bağlanmıştır.

Bütün bu duyarlıklarda dolu MHP, ilk testini 2000 yılının ikinci yarısında, Öcalan'ın idam cezasına çarptırılmasıyla yaşadı.

Bahçeli, nihayet beklediğini elde etmenin verdiği heyecanla ayaklanmış MHP kadrolarına rağmen, Öcalan'ın infazını durduran koalisyon formülünü kabul etti. MHP gibi bir parti lideri için, bu son derece önemli bir özveriydi.

Kamuoyuna “Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin vereceği kararı bekleyeceğiz. Sonra kararı veririz. O ana kadar, infazı erteliyoruz” dendi.

Aslında herkes, Öcalan'ın bir daha infaz edilemeyeceğini, pratikte bu işin ilerde gerçekleştirilemeyeceğini biliyordu.

Bahçeli'de tamamen farkındaydı.

Ancak, Öcalan'ı asarak ülkeyi yeniden kana boyamak, huzuru bozmak yerine, Türkiye'nin uzun vadeli çıkarlarını, parti ve liderlik çıkarının önüne geçirdi. Sağduyulu davrandı. Kendi taraftarlarının zaman içinde heyecanlarının yatışacağını da hesaplayarak, konuyu buzdalabına koydu.

BUGÜNDE AYNI DUYARLIK SÜRÜYOR…

Aradan iki yıl geçmeden, AB'nin Kopenhag kriterlerine uyabilmek için Anayasa değişikliği gerekti. İdam konusunda MHP yine sıkıştı. Uzun pazarlıklar yapıldı ve kamuoyuna “Öcalan infazdan kurtarılmıyor. Değişiklik onun dışında yapılıyor” izlenimi veren bir formül bulundu.

MHP'nin derdi kendi kamuoyuna “Öcalan idamdan kurtulmuyor” mesajını yollayabilmekti. Ecevit'te MHP'nin bu duyarlığını iyi bildiği için, üstüne gitmedi. Aksine yardımcı oldu.

Şimdi, idam cezasının tümüyle kaldırılması, hiçbir koşula bağlanmadan iptal edilmesi gündemde.

Herkes pratik açıdan Öcalan'ın iç ve dış etkenlerden dolayı aşılamayacağını biliyor ve kabul ediyor. Ancak açıkça söylenemiyor.

MHP yine sıkışık durumda.

Öcalan olmasa, idam cezasının kaldırılmasına hemen oy verecek. Ancak PKK liderinin durumu, yıllar boyunca kadrolarını koşullandırmış olan MHP'yi köşeye sıkıştırıyor.

Bahçeli buna rağmen, koalisyonu bozmamak ve ülkeyi altüst etmemek için, kurtuluşu Meclis Genel kuruluna bırakmayı tercih etti. Kadrolarının ondan beklediği, kahramanlar gibi koalisyon içinde vuruşması ve Öcalan'ın idamını gerçekleştirmesiydi.

Bahçeli durumun nezaketini bildiği için, fazla da gürültü çıkartmadan bu işin bir sonuca bağlanmasını bekliyor. Kendi kendiyle partisinin duyarlıkları, ve ülkenin gerçekleriyle son derece tutarlı bir tutum sürdürüyor.

Ancak gelin görün ki, başta DYP olmak üzere, havadan “kan kokusu” alan siyasi çevreler ve MHP'yi ne pahasına olursa olsun vurmak isteyenler hemen harekete geçiverdiler.

“Hani asacaktın? Ne oldu cesaret edemedin mi?” kışkırtmaları , “Biz onlardan daha Milliyetçiyiz, oyunuzu bize verin” mesajlarıyla karıştıkça, MHP'deki gerilimde artmaya başladı.

Bu gidişle kendi kendimizi yaralayacağız gibi görülüyor. DYP, üykeye yeni bir katkıya (!) hazırlanıyor…

Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- Yiyin efendiler...
- BUGÜN HEM POLİS, HEM PKK SINAVDAN GEÇECEK
- MHP'nin Türkiye'ye verdiği büyük zarar
- Artık, birbirimize yalan söylemeyelim...
- Türkiye yıllardır AB’nin vize uygulamasına itiraz edip durur. 1974’te Almanya’nın başlattığı ve 36 yıldır sürdürülen vize anlayışı çoktan değişti.
- Cemaat, efsaneleşen gücü’nün esiri oluyor…
- MİLLİ GÖRÜŞ, GÜLEN’İ GÖLGELEDİ…
- 12 EYLÜL BELGESELİ BAŞLIYOR…
- 32.Gün ile birlikte büyüdük... Göz açıp kapayana kadar geçmiş. Daha dün Ali Kırca...
- KAVGA BEKLENİYORDU, TAM AKSİ ÇIKTI...
- BİZ NEDEN KIZIYORUZ, ASIL SARKOZY UTANSIN...
- ERDOĞAN’IN AMACI BATI’YA SIRT DÖNMEK DEĞİL...
- CNN TÜRK’ÜN GİZLİ KAHRAMANLARINI TANIYIN…
- Yahudi aleyhtarlığını kışkırtıyoruz…
- Emekli Albay Arif Doğan öyle sözler söylüyor...
- Avrupa, Anayasa değişikliğini yetersiz ancak olumlu görüyor
- 1'inci köprüye karşıydım, bugün ise destekliyorum...
- Ermeniler, bize muhtaç olacak kadar fakir değil…(3)
- ERDOĞAN VE İHH KAZANDI, KAYBEDENLER İSE...
- Yine Ermeni çalışıyor, yine Türk seyrediyor...
- Ermeniler Türkiye'yi, alkışçılara şikayet edecek (2)
- ERDOĞAN, DOĞRUSUNU YAPIYOR...
- Genelkurmay sivile açılıyor
- Sevgili Dostlar,
- Artık PKK’dan çok, genç Kürtler korkutuyor…