LİSELİ, İMAM
HATİPLİ ÇATIŞMASI...
Herkesin bildiği ancak açıkça tartışamadığı bir gerçek artık ortaya döküldü. Hükümet ile Kemalist çevreler arasındaki bilek güreşinde yeni bir sürece girildi.
AKP “ Ben seçim öncesinde yayınladığım programımda ve seçim sonrası açıklamalarımda sürekli şekilde İmam Hatip’lerle ilgili ne yapacağımı açıkladım ve şimdi de verdiğim sözü tutuyorum... Ne rektörler, ne de asker karar verir. Onlar görüşlerini açıklarlar, ancak kararı ben veririm” diyor.
Bu yaklaşım şimdiye kadar tanık olduğumuz en önemli ve açık seçik ortaya konmuş bir tutumun devamıdır.
Bugüne kadar ki tüm hükümetler özellikle duyarlı konularda Kemalist kurumların görüşlerini almakla yetinmemişler, kararları mümkün olduğu kadar kurumlarla birlikte oluşturmuşlardır. Askerin ne dediği sorulmuş, Askerin eğilimine uygun şekilde hareket edilmeye çalışılmıştır.
Ancak Tayyip Erdoğan bu konuda AB reformları, hatta Kıbrıs politikasında uyguladığı yaklaşımı sürdürmüştür: Kararı ben veririm...
Bu yaklaşım yepyeni bir dönemin habercisidir. Bu dönemin nasıl gelişeceğini şimdiden tahmin etmek olanaksız olduğu kadar, Türkiye’yi nereye götüreceği de bilinemez.
İyi yönlendirilmediği, dikkatli davranılmadığı ve gereksiz bir rekabete, güç denemesine girildiği taktirde, hepimizi pişman edebilecek noktalara da varabilir.
Dikkat edecek olursak, Genelkurmay açıklamasında AB ile reformlarda sessiz kalındığı, ancak konu laikliğe geldiğinde aynı tutumun beklenmemesi gerektiği belirtiliyordu. Yani, Genelkurmay kırmızı çizgi çiziyordu. Başbakan bu kırmızı çizgiyi tanımayacağını gösterdi.
Yani potansiyel bir sürtüşmeyle karşı karşıyayız.
Karşılıklı bu yaklaşımlar, iyi yönlendirilir ve güç denemesine girilmezse, Türkiye’nin önünde yepyeni bir aşama açılabilir. Sağlıklı dengelere ulaşılabilir.
Ancak bunun kısa vadede önemli koşulu AKP’nin sistemle oynayamayacağına, laik-demokratik cumhuriyeti koruyacağına kamuoyunun kuşkulu kesimini inandırmasıdır. Son gelişme bu kuşkuları arttırmıştır.
Diğer koşulu ise, uzun vadeli bir düzenleme gerektiriyor. Toplumdaki bu gerginliklerden kurtulunmak isteniyorsa, mutlaka gerçekleştirilmesi gereken bir düzenlemeden söz ediyorum. Türkiye’yi İmam Hatip Liselerinin dünya görüşü ile liselerdeki laiklik anlayışı arasında sıkıştırmak istemiyor, ortak bir yaşam ortamı bulmak istiyorsak, eğitim alanında biran önce ince ayar yapmamız gerekmektedir.
BU ŞEKİLDE DEVAM
ETMEMİZ GÜÇTÜR
İki uç yaklaşım giderek sürtüşüyor.
Biri askeri ve normal liselerimizden başlayıp tüm eğitim alanına yansıyan katıksız bir laiklik yaklaşımı, diğeri İmam Hatiplilere verilen eğitim...
Arada da sıkışmış bir çoğunluk.
Bu kadar uç yaklaşımlarla ülkede demokrasiyi sürdürebilmemiz giderek güçleşiyor. Mutlaka bir orta yol bulmamız gerekiyor. Uzlaşı her iki yaklaşımın sivriliklerinin törpülenmesinden geçiyor. Bunu gerçekleştiremediğimiz sürece rahat edemeyeceğimizi bilmeliyiz.
Türkiye’de köktendinci akımlar vardır. Ülkenin dini prensiplere göre yönetilmesini isteyenler de bulunmaktadır. Ancak bu kesim azınlıktadır. İfrat ile tefrik arasında bir orta yol bulmamız, her iki uçları yumuşatmamızın zamanı artık gelmiştir. Bu sürtüşmelerle bir yere varmamız imkansızdır.
Muhafazakar düşüncedekilerin (köktendincileri değil) beklentilerini de dikkate almalı, aynı zamanda laik sistemin devamını da sağlayabilmeliyiz. Her iki ucu “benim dediğim olacaktır” şeklindeki tutumundan vazgeçip orta yol aramaya zorlamalıyız.
İmam Hatip Liselerinin sayısı, işlevleri ve verilen eğitimin de tartışmaya açılması zamanı gelmiştir. Bizlerinde aşırıya kaçmayacak ve muhafazakar ailelerin çocuklarını normal liselere yollayabilecekleri bir sistemi düşünmemiz gerekiyor.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|