Mehmet Ali Birand
 
YENİ ŞAFAK HAKLI ANCAK...
 
 



YENİ ŞAFAK HAKLI

ANCAK...

 

Geçen Çarşamba günkü Yeni Şafak’taki “Kronik Medya” sayfasının büyük bölümü benim yaptığım bir hataya ayrılmıştı. Kürşat Bumin imzasıyla yayınlanan yazıda, “...M.Ali Birand’ın böyle kurnazlıklara başvurmasını anlamıyoruz doğrusu, ne gerek var; Suriye Devlet Başkanı Beşar Esad ile yaptığı röportajı “M.A.Birand 57 yıl sonra Suriye Başkanlık Sarayına giren ilk Türk gazeteci oldu” notuyla sunmasına ne gerek var? Yeni Şafak’ın sitesine girip sözü edilen bir başka “ilk” gazetecinin de Fehmi Koru olduğuna şahit olmayacak mı?” dedikten sonra, bu tip nitelemenin bana yakışmadığı, üstelik Suriye Devlet Başkanı’nın  şimdiye kadar hiçbir Türk gazetecisiyle görüşüp görüşmediği sorgulanıyor.

 

Kronik Medya” eleştirisinde haklı.

 

Bu talihsiz bir slogan olmuş.

 

Türk basınının eski bir alışkanlığını sürdürdüğü izlenimi veren, (57 yıl sonra Suriye Başkanlık Sarayına giren ilk gazeteci) gibi abartılı, üstelik  tam anlamıyla doğru olmayan (zira 57 yıldır Suriye  sarayına başka gazeteciler söyleşi yapmasalar dahi,  mutlaka girmişlerdir) bir sloganın kullanılmaması gerekirdi.

 

Bu sloganı ben yazmadım.  Kendi gazetemde ve diğer gazetelerde görülen bu cümle, söyleşi sonrasında yapılan basın bildirisinden alınmış.

 

Ancak sorumlusu yine de benim. Zira basına giden duyuru bana okundu ve onayım alındı. Ya tam anlayamadım veya tam algılayamadım.

 

Kürşat Bumin’in dikkat çektiği gibi, buna ne ihtiyacım var, ne de gerek var. Tamamen dikkatsizlikten kaynaklanan bir hata...

 

Beni bu yazıyı  yazmaya iten iki nedenden biri, tüm meslek hayatım boyunca, yarısı aşırı abartılı, yarısı yalan yanlış “başarı övünmeleri” olmuştur. “Büyük Gazetecilik başarısı” sloganlarından hep kaçmışımdır.

 

İkinci neden de, aynı yazıda sanki benim Fehmi Koru (Yeni Şafak) ve Balçiçek Pamir’i  (Sabah) görmezden geldiğim, sanki onlarında Saray’a girdiklerini, Koru’nun Başkan Esad, Pamir’in de Başan Esad ile nefis röportajlar yaptıklarını küçümsediğim gibi bir tutuma girmekle suçlanmam oldu.

 

Oysa Koru ve Pamir ile çok uyumlu bir gezi  yapmıştık. Koru’nun görüşlerini paylaşma  konusundaki  inceliği ve cömertliği, meslekdaşlarının çoğunda görünmeyen uygar yaklaşımı, Pamir’in yakınındakilere  sadece destek veren ve yardımcı olmaya çalışan tutumu ve güler yüzü Şam gezisini unutulmazlaştırmıştı. İlk defa hiçbir kompleksi olmayan bir grup olmuştuk.

 

Bu talihsiz sloganın onları üzebilmiş olacağını düşündüğüm ve okurlarımda da oluşabilecek yanlış anlamaları düzeltebilmek için bu kadar yer işgal ettim.

 



 

ARARAT GÖSTERİSİ İÇİN

TÜRKİYE’Yİ KÜÇÜLTMEYİN

 

KÜLTÜR BAKANI MUMCU RESMİ İLE KULLANILACAK)

 

Ermeni iddialarını yansıtan Ararat filmi bir şirket tarafından ithal edildi ve bir sabotaj ile karşı karşıya kaldığı için  sinemalarda gösterime açılamadı.

 

Herşeyden önce, filmin gösteriminde sakınca görmeyen  Kültür Bakanlığını tebrik etmek gerekiyor. AB standartı, bazı siyasi partilerden önce Kültür Bakanlığına girmiş bile. Eskiden olsa, izin için başvuru dahi kabul edilmez, hatta gösterime getirilen   kopya yakılıp (!) imha yoluna gidilir, ardından da (olayın dramatik yönünü arttırmak için) Anıtkabir’e küçük bir ziyaretle bu gösteri tamamlanırdı.

 

Mumcu ve AB’ye uyumun Türkiye’nin bürokratik bakışını etkilemeye başladığı açıkça anlaşılıyor.

 

Ancak bazı kafalar hala eskiye takılmış, kalmış.

 

Ben bu mantığı anlamıyorum ve katılamıyorum.

 

Birileri çıkmış ve kendi görüşleri doğrultusunda bir film çevirmiş. Zaten adı  üstünde: Film. Belgesel değil, işlevi, gerçekleri anlatmak değil.

 

Bizim gerçeklerimize uymazsa uymasın. Görüşümüze ters düşen her filmi taşlayacak mıyız? Bizler bu kadar geri bir toplum muyuz? Çağdışı Orta Doğu  ülkeleri veya kavimleri gibi, sinemalar önünde afişler yakan insanlar mıyız?

 

Bize yakışan, filmi engellemek yerine, Ararat’ı dengeleyecek Türk görüşünü yansıtacak başka bir film yapılması için baskı grubu oluşturmaktı.

 

Ararat’a verilecek tek yanıt, filme gitmemek olmalıydı.. Yoksa, gösterimini engellemek değil.

 

 

 

 

 

 

DARBECİLERİ DE

GAYET İYİ ANLIYORUM...

 

Birbirimizi belki sert şekilde eleştiriyoruz, ancak Türkiye’de Askerin her konuda sözünün dinlenmesini, gerektiğinde müdahele dahi etmesini savunanlar ile benim gibi, Asker’in günlük politikanın dışında karalak görüş vermesini arzulayanların ortak bir yönleri var: Ülke geleceğini düşünmek...

 

Her iki cephe de bulunanlar, Türkiye’nin kendi düşündükleri biçimde daha çabuk, daha kolay ve daha güvenceli şekilde gelişeceğine inanıyorlar.

 

Kısaca “darbeciler” diye adlandırdığım bu çevreler  (içlerinde  çok iyi tanıdığımız köşe yazarları, diplomatlar, siyasiler, bilim adamları ve tabii bazı subaylar da vardır) Türk toplumuna  güven duymazlar. Toplumun kolaylıkla etnik (bu kelimeden Kürt anlayın) bir kavga içine sürüklenebileceğine inanırlar. İçerde hainlerin bulunduğu, dışarıda da ülkeyi  bölmek isteyenlerin fırsat kolladıkları  konusunda  kesin bir kanaatleri vardır. Aynı şekilde, toplumun büyük bir bölümünün kolaylıkla köktendincilere  teslim olacağından, ülkenin Şeriat düzenine kayacağından ve Ankara’da Din devleti kurulacağından emindirler.

 

Bu felaket senaryolarının da, Sivil Toplum Örgütleri veya sivil laik çevrelerin, polisin, yasaların, savcı ve  yargıçlar aracılığı ile engelleyemeyeceği görüşündedirler.

 

Onlar için Türkiye’nin tek kurtuluşu, Silahlı Kuvvetlerin gerektikçe süngüsünü takması,  sesini yükseltmesinden geçmektedir. Onlara göre, Türkiye, TSK korkusu olmadan doğru yolda ilerleyemez. İktidarı paylaşmalıdır.

 

Bu grubun arasında, TSK’nın ön planda kalmasından dolayı ekstra yarar sağlamayı düşünenler de vardır. Kimi siyasiler, sandıkta kaybettiklerini veya silik kişiliklerini, Asker’in gölgesinde geri almayı umarlar. Kişisel çıkarları için demokrasiyi  kolaylıkla harcarlar.

 

Kimi emekli subaylar, TSK ön planda kaldıkça  televizyonlarda,  yazılı basında boy gösterebilir, TSK ile irtibat kurabileceği varsayımıyla özel şirketlerin yönetim kurullarına girebilirler.

 

Kimi köşe yazarı veya televizyon programcısı, Askere şirin görünmek için farklı düşünenlere küfürlü tacizlerde bulunup reyting kazanmayı planlar.

 

Ancak bu saydıklarım azınlıktadırlar.

 

BEN İSE TÜRK

HALKINA İNANIYORUM...

 

Ben ve benim gibi düşünenler de, diğerleri gibi Türkiye  için didiniyoruz. Tek farkımız, toplumun sağduyusuna, Sivil Toplum Örgütlerine ve en önemlisi Türk halkına güvenmemiz, görüş ayrılıklarının tehlike değil, zenginlik getireceğine inanmamızdır.

 

Bu ülkede kimsenin Laik-Demokratik sistemi değişteremeyeceğine, vatanı bölemeyeceğine, bunu deneyecek olanların karşısına dikileceğimize ve Türkiye’nin geleceğinin Atatürk’ün işaret ettiği gibi Batı’da (yani AB’de) olduğuna inanmamızdır.

 

Farkımız inançlarımızdan kaynaklanıyor.

 

Hedefimiz ise aynı...

 

Biz, geleceği parlak, bugünün dünyasına uyumlu, barış içinde yaşayan zengin bir Türkiye düşünüyoruz.

 

Onlar, bugünün dünya koşullarına tamamen ters düşen, zorlama ve baskıya dayanan bir yaşam tarzı öneriyorlar.

 

Seçmek sizlere kalıyor.

 

 

 

 

 

 


 

BENİM KÖŞE YAZARIM...

 

Ertuğrul Özkök yine bir yazı yazdı ve kimselerin değinmeye cesaret edemediği bir konuyu gündeme getirdi. Ardından birçok yazar konuya değindi ve tartışma genişledi. “Köşe yazarı nasıl olmalı?” sorusunun etrafında yoğunlaşan bu tartışmada en net anlatım Fatih Altaylı’dan çıktı.

 

Altaylı  –tabii farklı cümlelerle -  herkes Türkiye’nin düzlüğe çıkması için çaba harcar. Ancak bazı yazarlar asker ne derse, kabul eder, bazıları ise kendi görüşlerini  savunurlar, diyerek doğru  bir ayırım yaptı.

 

Gerçekten de medyamızda öyle tipler var ki,  bırakın dünyayı bilmek, Ankara’nın dışına zor çıkar ve her günkü yazısında ülkeyi kurtarır. Kurtarmaya çalışkıları Trkiye’yi de, içine kapanık, kavruk, devlet zorbalığı ile yönetilen halkını hor gören bir ülkeye dönüştürmek isterler.

 

Benim köşe  yazarım nasıl olmalı?

 

  1. Herşeyden önce kendiyle ve etrafıyla barışık, her yazısında nefret ve kin yerine uzlaşı ve çözüm arayan bir insan olmalı.
  2. Devletin sözcüsü veya kölesi değil, devlete de eleştirisel gözle bakabilmeli, kurumların veya partilerin alkışçısı olmamalı.
  3. Dünya’yı  tanımalı, ülke’nin dışındaki farklı görüşleri de yansıtmasını bilmeli.
  4. Siyasi otoriteler veya devlet kurumlarıyla içli dışlı, dost ahbap ilişkisi içine girmemeli, belirli bir mesafe koyabilmeli.
  5. Yargılarını kişilere değil, uygulanan somut politikalara göre verebilmeli.
  6. Kamuyou gözündeki inanılırlığını  kaybetmemeye özen göstermeli.

                                              

 

 

 


 

KİTAP KÖŞESİ

 

Gülriz Sururi'nin son kitabı: Girmediğim Sokaklarda

 

Tiyatrocu Gülriz Sururi, bu kez "Girmediğim Sokaklarda" isimli kitabıyla okuyucularıyla buluşuyor 12 öyküden  oluşan kitapta Sururi; kimi zaman ana-oğul ilişkisine, kimi zamanda kadın-erkek ilişkisine değinmiş. Öyküler de yazarı kadar çok yönlü. Okuyucuyu bazen güldürüyor bazen de duygulandırıyor. Her öyküde farklı yaşamlar bulacağınız bu kitaptaki öykülerin birinde de belki siz varsınızdır.

 



Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
 
 
BU KATEGORİDEKİ EN ÇOK OKUNAN 25 YAZI
- Yiyin efendiler...
- BUGÜN HEM POLİS, HEM PKK SINAVDAN GEÇECEK
- MHP'nin Türkiye'ye verdiği büyük zarar
- Artık, birbirimize yalan söylemeyelim...
- Türkiye yıllardır AB’nin vize uygulamasına itiraz edip durur. 1974’te Almanya’nın başlattığı ve 36 yıldır sürdürülen vize anlayışı çoktan değişti.
- Cemaat, efsaneleşen gücü’nün esiri oluyor…
- MİLLİ GÖRÜŞ, GÜLEN’İ GÖLGELEDİ…
- 12 EYLÜL BELGESELİ BAŞLIYOR…
- 32.Gün ile birlikte büyüdük... Göz açıp kapayana kadar geçmiş. Daha dün Ali Kırca...
- KAVGA BEKLENİYORDU, TAM AKSİ ÇIKTI...
- BİZ NEDEN KIZIYORUZ, ASIL SARKOZY UTANSIN...
- ERDOĞAN’IN AMACI BATI’YA SIRT DÖNMEK DEĞİL...
- CNN TÜRK’ÜN GİZLİ KAHRAMANLARINI TANIYIN…
- Yahudi aleyhtarlığını kışkırtıyoruz…
- Emekli Albay Arif Doğan öyle sözler söylüyor...
- Avrupa, Anayasa değişikliğini yetersiz ancak olumlu görüyor
- 1'inci köprüye karşıydım, bugün ise destekliyorum...
- Ermeniler, bize muhtaç olacak kadar fakir değil…(3)
- ERDOĞAN VE İHH KAZANDI, KAYBEDENLER İSE...
- Yine Ermeni çalışıyor, yine Türk seyrediyor...
- Ermeniler Türkiye'yi, alkışçılara şikayet edecek (2)
- ERDOĞAN, DOĞRUSUNU YAPIYOR...
- Genelkurmay sivile açılıyor
- Sevgili Dostlar,
- Artık PKK’dan çok, genç Kürtler korkutuyor…