Verheugen Ankara'daki görüşmelerinden son derece memnun ve etkilenmiş şekilde ayrıldı. Türk hükümeti tek ağızdan tarih istedi. Verheugen'in yanıtı: Kriterleri yerine getirin tarih verelim…
AB Komsiyonunun genişlemeden sorumlu yetkilisi Gunter Verheugen'in Ankara gezisi son derece önemli mesajların verilmesiyle tamamlandı.
MHP lideri Bahçeli dahil olmak üzere, koalisyon partileri tek ağızdan şu mesajı verdi:
“2002 yılı sonunda 10 ülke tam üyeliğe kabul edilcek. Geriye Bulgaristan,Romanya ve Türkiye kalıyor. AB, Bulgaristan ve Romanya'ya bir takvim hazırlayacak. Bu durumda geriye sadece Türkiye kalacak. Bunu biz kabul edemeyiz. Türkiye için de mutlaka bir takvim, yani tam üyelik müzakerelerinin ne zaman başlayacağı konusunda bir tarih vermeniz gerekir. Eğer böyle bir tarih verilebilirse, bizde daha cesaretleniriz ve uyum yasalarında daha hızlı adım atabiliriz. Bugüne kadar yaptıklarımızla ne kadar ciddi olduğumuzu gösterdik. Ancak bugünkü gibi, aday adaylığı gibi bir statüde devam edemeyiz. Boşlukta kalamayız. Biz de önümüzü görmeliyiz…”
Ankara'nın mesajı çok net.
“Tarih verin hızlanabilelim”
verheugen'in yanıtı da aynı oranda net oldu:
“Bugüne kadar attığınız adımlar son derece etkili. Doğrusu ben dahil, çoğumuz olumlu yönde şaşırdık. Bu kadar hız beklemiyorduk… Türkiye ile katılma müzakerelerinin başlama tarihi verebilmemizin vazgeçilmez koşulu, Siyasi Kriterlerin yerine getirilmesidir. Bütün diğer adaylar bunu tamamladıkları için müzakerelere başladılar. Türkiye de bu kriterleri doldurduğu anda müzakere tarihi verebiliriz. Herşey Türkiye'nin atacağı adımlara bağlıdır…”
Ankara'daki görüşmelerin tonunu değerlendiren AB yetkilileri ısrarla “türk hükümetinin kararlılığından çok etkilendiklerini” söylediler. Ancak bu aşamada ortaya bir tarih atılamayacağını belirttiler.
Yani top yine Ankara'nın ayağında.
Eğer 2002'nin Eylül'üne kadar geri kalan uyum yasaları çıkartılabildiği taktirde durumun değişebileceği de ortaya çıkıyor.
Bunların başında da, idam cezasının kaldırılması ve ana dilin dışındaki dillerdeki yasakların hiç değilse önemli derecede yumuşatılması geliyor.
AB heyetini en çok MHP lideri Bahçeli'nin tutumu şaşırtmış gibi görünüyor. Bahçeli, tereddüt dahi etmeden hedeflerinin tam üyelik olduğunu ve koşullarında farkında olduklarını söylemiş.
Gayet tabii “ülkedeki bazı duyarlıkların da AB tarafından dikkate alınması gerektiğini” eklemiş.
AB yetkilileri, Bahçeli'nin bu kuşkusunun “Milliyetçilik” sloganlarından kaynaklanmadığını, samimi şekilde ülkenin bölünmesinden kaygılandıklarını söylediler.
E-MAİL KRİZİ DONDURULDU
AB heyeti temsilciliğin e-mail'lerinin çalınıp yayınlanması konusunu bir kriz havasına sokmadı. Verheugen, hırsızlığın kim tarafından yapıldığının üzerinde durmadı bile. Onun beklentisi, Türkiye'nin Viyana anlaşması çerçevesinde, diplomatik haberleşmeyi koruması ve mesajların yayınlanmasının durdurulması.
Adalet Bakanı “Bizde basın özgürlüğü var. Durdurursak bu defa başka sorun çıkıyor” demesine rağmen, AB yetkilileri aynı bakanlığın daha kısa bir süre önce bu tip kararlar aldığına dikkat çekiyorlar. Aslında bu haberleşmelerde gizli birşey olmadığından dolayı, AB rahatsız değil. Rahatsızlıkları, Türkiye'nin Viyana anlaşmasına yeterli duyarlığı göstermemesi. Dışişlerinin tepki göstermekte geç kalması. Adalet Bakanlığının da ayak sürmesi. Bu olayı da, AB aleyhtarlarının gövde gösterisi olarak niteliyorlar…
TÜRKİYE, ÖNEMLİ VİRAJ ALDI…
Verheugen, hem bazı gazeteciler hem de diğer konuşmalarında ilginç bir noktaya dikkat çekti.
2001 yılında Türkiye ile AB arasında bir kriz havası (Avrupa Ordusu ve Kıbrıs konularında) varken, bu yılın başından itibaren havanın değiştiğini ve son aylarda AB'nin Türkiye'ye bakışının yumuşamaya başladığını söyledi.
Benim edindiğim izlenim, Türkiye'nin 2002 sonu olmasa dahi, 2003 yılı içinde Katılım Müzakerelerinin başlangıç tarihi alabileceği şeklinde.
Bu hedefi gerçekleştirebilmenin başlıca yolu da, uyum yasalarının tamamlanması ve uygulamanın gerçekleşmesinden geçiyor.
AB, Türkiye'ye bir tarih vermekte zorlanacaktır. Eğer bu zor işi gerçekleştirmek istiyorsak, yaptığımız değişiklikleri kağıt üstünde bırakmamamız ve günlük yaşamımızı değiştirecek şekilde uygulamamız gerekiyor. Üstelik bütün bunları da AB için değil, kendimiz için yaptığımızı içimize sindirmemiz şarttır.