Kim ne kadar efelik taslarsa taslasın, Bush ankara'nın kapısını çaldığı zaman EVET yanıtı alacaktır. Zira Türkiye, ünlü “stratejik öneminin” rehinesi durumuna düşmüştür.
Bundan önce de bana çok kızdınız.
Bazılarınız vatan haini olduğumu ilan etti, diğerleriniz Amerikan uşaklığı ile suçladı. Ben ise, okurlarıma açıkça “gerçekleri” veya günün sonunda nelerin “gerçekleşeceğini” yazıyordum. Okuruma, yuvarlak cümlelerle anlaşılamayan senaryolar yazmadım. Türklüğün büyüklüğü hakkında hamasette yapmadım.
Ankara'nın durumunu “Tarzan güç durumda” cümlesiyle anlatabilirim. Siyasetçisiyle, askeri ve diplomatıyla, Türkiye'nin politikalarını oluşturanlar büyük sıkıntı içindeler. Siz, büyük açıklamalar yapıp, Türkiye'nin kimseye boyun eğmeyeceğini, sadece çıkarları doğrultusunda karar vereceğini söyleyenlere sakın inanmayın. Hele sun'i Milliyetçilik gösterisi yapanlara, hiç mi hiç kulak asmayın.
Başta Ecevit olmak üzere hepsi, siyasetçisi de, askeri de, diplomatı da, Başkan Bush'un Irak'ı vurmaktan vazgeçmesi için dua ediyorlar. Öte yandan da, her geçen gün işin biraz daha ciddileştiğini görüyorlar.
Türkiye, bugün çok övündüğü ve sayesinde de epey para kazandığı “stratejik konumunun” rehinesi olmuş durumda.
“Stratejik konum” kartını kullanarak, 11 Eylül sonrasında IMF'ten (yani Bush yönetiminden) daha yeni milyarlarca dolar destek aldı.
“Stratejik konum” sayesinde Washington tarafından hep eller üstünde taşındı.
İşte bugün, Washington aynı “Stratejik konum” nedeniyle Ankara'nın kapısını çalıyor ve “hem geri ödeme gününün geldiğini” hem de “Stratejik konumu nedeniyle Türkiye'nin Irak'a müdahelede yardımcı olması gerektiğini “ söylüyor.
Türkiye, iki cami arasında bi-namaz.
Bir yanda, Irak operasyonu ekonomik krizin daha da derinleşmesi, büyük ekonomik kayıplar; bölgede belirsizliklerle dolu bir dönemin başlaması ve risk dolu bir sürece girilmesi var. Öte yanda, kapıyı çalan Amerika…
Aslında Saddam'ın geleceği Ankara'nın umurunda dahi değil.
ABD asker veya ateş gücü kullanmadan Türkiye'yi işin içine sokmadan Saddam'ı devirse, Ecevit çok memnun olacak. Ancak bu işin askeri bir dış müdahele olmadan gerçekleşemeyeceği de apaçık ortada.
ANKARA, ZAMAN KAZANMAYA ÇALIŞIYOR
Ankara'nın pek umursamadığı diğer iki unsur daha var. biri, Arap ülkelerinin Irak'a verdikleri sözlü destek, diğeri de Türkiye'ye yaptıkları baskı.
Bunlar da Ankara'yı etkilemiyor. Zira genel inanç, Arapların ne Irak ne de Filistin konusunda ciddi oldukları ve sözlerinin arkasında duracaklarıdır.
Türkiye, Arap ülkelerinin sözlü gösteriden ileri gidemeyeceklerinden emindir. Aynı şekilde, Filistin konusunda da, sadece bol laf etmenin ötesinde bir tutum alamayacakları inancı yerleşmiştir.
İşte bütün bu verileri bir araya koyduğunuzda şu sonuçlara varabiliriz:
1. Washington, Türk ordusunun da kendilerine katılmasını ve birlikte Irak'a müdahele edilmesini istemediği taktirde, Ankara ABD'ye yeşil ışık yakacaktır. Bu konuda kimsenin kuşkusu olmamalıdır. Türk ordusunun da operasyona katılması istenirse, TSK çok zorlanır. Washington'un üstün ikna yetenekleri (!) dikkate alınırsa, yine de hiçbir şeye “olmaz” dememek gerekir.
2. Ankara'da birçok yetkili, giderek, Türkiye'nin Irak operasyonu dışında kalmaması gerektiğini söylemeye başladı. Irak'a bir askeri müdahele durumunda ortaya çıkacak kargaşa ve ardından Irak'ın yeniden yapılandırılmasında Ankara'nın sözünün dinlenmesi gerektiğine inanan bu çevreler, “Eğer bizde katılmazsak, o zaman ne bağımsız Kürdistan, ne Türkmenlerin geleceği, ne de işin parasal yönünde söz sahibi olabiliriz” diyorlar
Ankara şu sıralarda zaman kazanmaya çalışıyor. Ancak, durum ümitsiz. Geçmişte çok yararlandığımız “stratejik önemimiz” bu defa bize oyun oynamaya hazırlanıyor. Kendi kendimizi aldatmayalım…