2004 YUNAN
YILI OLDU
Bir zamanlar Yunanistan’ı küçümserdik.
Kendimizi, büyüklüğümüzle, nüfusumuz ve ordumuzla Yunanlıları ufalayacak güçte görürdük. Doğrusu bu ya, gerçekten güçlüydük. Yunanistan, karmakarışık bir siyasi yapısı, dar bir ekonomisi, küçük bir ordusuyla Türkiye ile başa çıkamayacak konumdaydı.
Aradan yıllar geçti.
Biz daha da büyüdük, çoğaldık.
Yunanistan ise Avrupa Birliğine üye oldu.
Herşey bundan sonra değişti.
Siyaseti oturdu, demokrasi anlayışı farklılaştı. Ekonomisi bir sisteme kavuştu. Yunanlılar eskiden, kendilerini Avrupalı görmezlerdi. “Şu Avrupalılar” diye söz ederlerdi.
1980’lerden itibaren AB üyeliği Yunanistanı bambaşka bir ülke konumuna soktu. Eskiden Palikarya diye küçümsediğimiz Yunanlılar inanılmaz bir gelişme gerçekleştirdiler.
AB şemsiyesi altına girince, çok sözünü ettikleri “Türk tehlikesi” psikolojisinden kurtuldular. AB kaynaklarından milyarlarca dolar destek alarak ekonomilerine çeki düzen verdiler. Askeri harcamaları kısıp yatırımlarını arttırdılar. 10-15 yılda, bu küçük ülke tanınmayacak bir noktaya geldi.
Bütün bunları, 2004’ün Yunanistan yılı olduğunu gördüğüm için anlattım.
Ekonomisi rayına oturmuş, uzun bir PASOK iktidarından sonra, tekrar Karamanlis’li döneme girmiş olan Yunanistan bu yıl hem Avrupa Kupası şampiyonu oldu, hem de Olimpiyat’lar gibi zor bir organizasyonu başarıyla tamamladı.
Daha ilk gününden itibaren Olimpiyat’ların yetişmeyeceği söylendi, ardından yeterli güvenlik sağlanamayacağı ileri sürüldü. Bütün dünya Yunanlıların bu işin altından kalkamayacağını konuşuyordu.
Tam aksi çıktı.
Yunanistan, alnı açık şekilde Olimpiyatları başarıyla tamamladı.
Demek ki, sadece nüfus veya coğrafi büyüklük yetmiyor. Başka birşeyler daha gerekiyor. Sporundan ekonomisine, kültüründen siyasetine kadar her alanda bir sisteme sahip olmak, farklı düşünebilmek, iyi bir organizasyon gücü elde etmek...
Yunanistan AB’ye üye olmasa, tam üyeliği iyi kullanamasa bu noktaya gelemezdi.
Hakkını vermeliyiz...
PUTİN GELEMEDİ,
ANCAK MESAJI ULAŞTI
Putin gelemedi. Çeçen terörü ziyaretin engellenmesine yol açtı. Ancak Rus devlet başkanının mesajı hedefine ulaştı. Türk kamuoyu, Putin’in söylediklerinden etkilendi. Şimdiden genel bir izlenim doğdu...
Bence eğer bu iki lider niyetliler, eğer gerçekten isteklilerse, Türk-Rus ilişkileri inanılmaz boyutlara ulaşır. Tarihi bir dönemece girebilir. İlişkilerde yepyeni bir sayfa açılabilir.
Böylesine iddialı konuşmamın nedeni, koşulların belki de çok uzun süredir ilk defa oluşması ve geriye sadece helvayı yapmanın kalmış olması...
- Türk-Rus ilişkileri şimdiye kadar görülmediği kadar iyi bir durumda. Eski kuşku ve kaygıların önemli bölümü yok olmuş, her iki tarafın imajı eskiye oranla temelden değişme sürecine girmiş. Artık öylesine karşılıklı bir anlayış ortamı gelişmiş ki, Çeçen sorunu dahi gündemin önlerinde yer almıyor. Türkiye Çeçen eylemlerine karşı tutum alırken, Ruslan PKK’ya tam anlamıyla sırt çevirmiş durumdalar.
Türk şirketleri, Türk yatırımları Rus piyasasından yararlanıp para kazanabiliyor; Ruslar doğal gaz ve petrollerini Türkiye’ye rahatça sattıkları gibi, Türkiye üzerinden Avrupaya enerji nakline hazırlanıyorlar. Her yıl milyarlarca Rus Türkiye’de tatil geçiriyor.
Özetle, eski kompleksler, ard düşünceler artık kalmamış, değişen dünya koşulları iki ülkeyi giderek birbirine yakınlaştırmış. Gerçekler, temelsiz ideolojilerin önüne geçmiş. Çıkarlar ve akıllı yaklaşımlar ön plana çıkmış.
- İlk defa Türk-Rus ilişkilerine bir hedef konmuş: Ortaklık kuralım. İlişkileri derinleştirelim.
Bu ilişkiler bunca yıl yeşermediyse, biri iki ayrı kampta (Doğu-Batı) yaşamamız, diğeri de bir hedefi olmamasındandır. İlk defa birileri çıkıp (1984’te Turgut Özal ilk doğalgaz anlaşmasına imza atarak, 2002’de de Putin bu ilişkileri ileri götürmeyi kararlaştırarak) hedefleri koymuştur.
- İlk defa Avrasya ve Kafkaslarda, bölgenin biri süper gücü (Rusya) diğeri orta boy gücü (Türkiye) işbirliği yapmaya hazırlanmaktadır. Bunun gerçekleşmesi durumunda ortaya çıkacak olan gücün etkinliğini düşünebiliyor musunuz?
GELİN BU FIRSATI
KAÇIRMAYALIM...
Romantizmi, eski takıntılarımızı bir yana bırakalım ve gerçeklerle yüzleşelim.
Rusya bugün Türkiye’yi her yönden (doğal zenginlik, bilim, teknoloji, askeri güç, sanat...) birkaç defa katlayacak durumdaki bir ülkedir. Müthiş potansiyeli vardır. Zengindir ve giderekte zenginleşecektir. İyi ilişki kurmak, bu ilişkileri derinleştirmek her iki ülkenin de yararınadır.
Rusya ile yakınlaşmak ne Türkiye’nin ABD ile ilişkilerine, ne de AB’ye tam üyelik perspektifine ters düşer. Bu iki ülke bölgenin güçleridirler ve birbirlerini çok daha iyi anlayacak konumdadırlar. Herhalde bir Rus bir Türk’ü, herhangi bir Avrupalı ve Amerikalıdan daha yakındır. Aynı koku, az çok aynı mentalite, bir yerde aynı kalabalık, hatta hoyratlık (!)
Türkiye’nin çıkarları, komşusu konumundaki Rusya’ya artık çok daha farklı bakmasını gerektiriyor.
Yine ABD ve Avrupa ile yakın olalım, ancak Rusya’yı artık ön plana çıkaralım.
Türkiye bu fırsatı kaçırmamalı.
Önümüzdeki 10-15 yıl içinde dünya bugüne oranla çok daha değişecek. Dengeler çok daha farklılaşacak. İyisi mi, şimdiden bize en yakın gördüğümüz olanağı değerlendirelim.
Helvayı yapmaya başlayalım...
KIVANÇ’IN 50 YILI
500 SAYFAYA SIĞMAZ
Halit Kıvanç’ın “Futbol ! Bir Aşk...” adlı kitabı yeni elime geçti. İletişim yayınları tarafından piyasaya sürülen kitap tam anlamıyla bir Kıvanç klasiği.
50 yıl boyunca bizimle paylaştığı Milli maçları, önemli olayları ve futbol yıldızlarını yazmış. Kıvanç konuştuğu gibi yazan bir insan. Türkçesi öylesine güzel ve akıcı ki, sanki maç anlatıyormuş gibi hem sürükleyici, hem de heyecanlı.
Eğer geçmiş 50 yılın tadını almak ve Kıvanç’ın renkli dünyasını paylaşmak istiyorsanız bu kitabı kaçırmayın.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|