Cumhurba?kanlı?ı makamından çıkan yazılarla ilgili ?Cumhurba?kanı emreder veya buyurur? tartı?ması, toplumumuzun nelere daha çok önem verdi?inin yeniden hatırlanmasına yol açtı. Hala, i?in zarfı içeri?inden çok daha önemli. 2002' de hala bunları tartı?ıyor olmamız ne kadar acı...
Cumhurba?kanlı?ı makamının yazı?malarında hangi deyimleri kullanması gerekti?i ile ilgili tartı?ma çok acı bir gerçe?i yeniden gözlerimizin önüne serdi.
Kö?k' ten çıkan yazıların sonunda ?Cumhurba?kanı buyurmu?lardır? mı demeli, yoksa ?Cumhurba?kanı emretmi?lerdir? mi demeliydi.
Sorun Y?K' ten kaynaklanmı?tı.
Gelen bir yazı ?emretmi?lerdir? diye bitince, Y?K ayaklandı. Kö?k bundan sonra ?buyurmu?lardır? kelimesinin kullanılaca?ı bilgisini verdi. Hürriyet Gazetesinde yayınlanan ve Turan Yılmaz' ın Kö?k çevrelerinden aldı?ı anla?ılan açıklama ilginçti:
?...Cumhurba?kanı emretmi?lerdir, ifadesinin yazının gönderildi?i kurumlara de?il, Cumhurba?kanı personeline yönelik bir ifade oldu?unu belirterek ?öyle dediler: Bu normal bir prosedür. Cumhurba?kanı taleplerini yazıyla de?il, sözle ifade etti?i için bu talepleri emir yada buyruk olarak algılanır. Yani herhangi bir konudaki görü?ünü ifade edip, bir talepte bulunaca?ı zaman emreder. Emretti?i konu da, gere?inin yapılması istemiyle ilgili kurumlara iletilir. Yani , Cumhurba?kanı bize emreder, biz de bu emri ilgilisine aktarırız...?
Me?er bu uygulama, tüm devlet kurumlarıyla yazı?malarda uzun yıllardan beri yürürlükteymi? ve kimse sesini çıkartmazmı?. İlk defa Y?K alınganlık göstermi? ( ! )
Bravo Y?K'e...
İster ?Emretmek? olsun, ister ?Buyurmak? olsun. Her ikisinde de tepeden bakan bir yakla?ım var. ?Kullarına?, ne yapmaları gerekti?ini söyleme ?ekli var.
Neden ?
Cumhurba?kanı neden rica edemez ?
Küçük mü dü?er ?
Gücünden, büyüklü?ünden mi kaybeder ?
Hayır, hiçbir ?ey kaybetmez.
Hele Sezer kadar mütevazi ve halka yakın Cumhurba?kanı bulunamaz. Eminim Sezer istemi?tir, ancak etrafı ?aman beyefendi Kö?k'ün a?ırlı?ıni, devlet hiyerar?isindeki yerini sarsmayalım?diye elini tutmu?tur.
Kö?k ?emretmeye? ve ?buyurmaya? devam edecek, kullarına tepeden bakmayı sürdürecek.
DEVLETİN HER KATINDA AYNI TUTUM...
Bu tutum sadece ?ankaya'ya özgü de?il.
Devletin her kurumunda, boyuna ve a?ırlı?ına göre aynı yakla?ım geçerlidir.
Valiler Ankara'ya hitaben yazılarını ?arz ederim? diye bitirirler. Bürokratlar brifinglerini ?arz ederim? diye tamamlarlar. Kar?ılarında oturan, koltuklara yayılmı?, ciddi suratlı üst'ler de memnun, kafalarını sallayıp bu arz'ı kabul ederler.
Askerin kendi arasındaki yazı?ma veya konu?malarda ast'ın üst'üne arz etmesi do?aldır da, sivil bürokrasinin bu yakla?ımı benimsemesi garip kaçıyor. Zira sivil bürokrasi toplumla iç içe ya?ıyor. Asker gibi de?il. Askerin kendine özgü kuralları vardır ve hitap ?eklide rütbeye göre de?i?ir.
Sadece hitap tarzı de?il, genelde hepimizde bu ?zarf? hastalı?ı var. Zarf parıltılı olsun yetiyor. İçeri?ine, zarfı kadar önem verilmiyor.
Koalisyon'da Kemal Dervi?'e kızanlar, onun söylediklerini de?il, daha çok yakla?ımını ele?tirirler, ?Gelip bizim Genel Ba?kanımıza bilgi arzetse, ba?ka olurdu? diyenleri çok duyduk.
AB temsilcisi Karen Fogg'u yerden yere vuranların derdi, onun ne dedi?i, söylediklerinin do?ru olup olmadı?ı de?il. ?Neden konu?uyor... Ne hakla Ba?bakanımıza görü? bildiriyor? Yani ?ekildir...
Ancak unutulan çok önemli bir nokta var. O da, Türk toplumunun de?i?ti?i ve Devlet'in kendine kul gibi bakması ve koyun muamelesi etmesinden ho?lanmadı?ıdır.
Bu tepeden bakı? veya kullanılan sözcüklerin ?saygı? ile ilgisi yoktur. Tek kelimeyle toplumu ?küçük? görmektir.
2002 yılında hala bu konuları tartı?ır olmamız ne kadar acı bir?ey de?il mi?
* * *
BU NE PERHİZ, BU NE LAHANA TUR?USU (!)
Ba?lıktaki deyi?e bayalırım.
O kadar çok ?eyi bir anda anlatıverir ki, uzun uzun yazmaya gerek kalmaz.
Washington Post Yazarı Jonathan Randal'ın 1997 yılında yayınlanan ?Kürdistan İzlenimlerim? adlı kitabının Türkçesi çıktı ve anında toplatıldı. AVESTA yayınevi sahibi mahkemeye verildi.
Jonathan'a di? geçiremedikleri için, o durumu kurtardı. (!) Ancak ünlü dü?ünür Noam Chomsky kurtaramadı ve DGM'de yargılanmaya ba?ladı (!).
İstanbul 5 nolu DGM'nin verdi?i toplatma kararında ?TC Devletinin toprak bütünlü?ü içerisinde ayrı bir Kürt Ulusunun ve ayrı bir Kürdistan devletinin varlı?ından söz edilerek, açık ve net bir ?ekilde yayın yoluyla devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlü?ü aleyhine propaganda yapıldı?ı? belirtiliyor.
Kitapta, Türkiye'nin kürtlere yakla?ımının di?er ülkelere oranla çok daha iyi oldu?unun da altı çiziliyor.
Ve toplatılıyor.
Hani biz de?i?iyor, demokratikle?iyor, Kopenhag kriterlerine uyum sa?lıyorduk?
Bu ne perhiz, bu ne lahana tur?usu?
Her?ey do?ru yolda gidiyor sanıyorsunuz, sonra bir bakıyorsunuz, bazı kafalar hemen kendini gösterivermi?. ?lkeyi içine kapanık, totaliter bir hapisaneye çevirme çabaları diriliveriyor.
Ancak, bunu ba?aramayacaklar.
Jonathan'ların, Noam'ların, Ahmet veya Hüseyin'lerin fikir özgürlüklerini yok edemeyecekler.
Buna bizler müsaade etmeyece?iz.
Güç olacak, geç olacak ancak sonunda aydınlık Türkiye isteyenler kazanacak.
Jonathan'a acaba bu kararı nasıl tercüme etmi?lerdir. Hiçbir yabancı dile çevrilemeyecek kadar kendine özgü bir anlayı? ve tanımlama?
Kitabın önsözüne bakıyorum, yazar ?Kürtlerin iyi bir gelecek için en iyi ?anslarının Türkiye'de bulundu?unu? savunuyor. Orta Do?u'daki Kürtlerin durumu ve sorunlarının incelendi?i kitap, kürt kökenlilerin hangi ülkenin vatanda?ı olurlarsa olsunlar, do?up büyüdükleri bölgeleri Kürdistan diye adlandırdıklarını söylüyor.
Do?ru?
Adamlar böyle adlandırıyorlarsa, ne yapılabilir ki? Biz kabul etmeyiz olur biter. Zaten öyle olmuyor mu?
Kitapta Jonathan herkese ele?tiri oklarını savuruyor. Kürtlere de, İran-Türkiye-Suriye ve Amerikalı'ya da.