TÜRKİYE’Yİ KOMİSYON
RAPORU KURTARIR
AB Komisyonundaki son kararı 25 üye ülke devlet ve hükümet başkanları verecek, ancak bu kararı tek başına etkileyecek bir insan ve altına imzasını atacağı bir rapor vardır.
Ankara istediği kadar lobi yapsın, Başkan Bush istediği kadar telefonla baskı yapsın, hiçbiri Verheugen ve Komisyon’un hazırlayacağı rapor kadar ağırlıklı olmayacaktır.
DSP başkanlığındaki koalisyon döneminde, dışişleri bakanı Gürel’in “bir komisyon memuru” diye küçümsediği, kimi zaman yerden yere vurduğumuz Verheugen, bugün AB içinde en yürekli ve en doğrucu davut gibi savunan tek kişi konumuna girmiştir.
Bizler, Verheugen’in sözlerini daima işimize geldiği gibi yorumlarız. Hoşumuza gitmeyen oldu mu, adamı yerden yere vururuz. Söylediklerinin içindeki doğruları dahi görmezden geliriz.
Oysa, Verheugen için Türkiye’nin müzakere tarihi alabilmesi artık kişisel bir misyon, adeta bir gurur meselesi haline gelmiştir.
Türkiye’ye gerçek demokrasinin gelmesinde kendi payı olduğuna inanmakta ve 12 Aralık’ta bu sürecin taçlanmasını istemektedir.
Aklı başında Türkler için Verheugen, son derece önemli bir destek konumuna girmiş, sözlerinin ve uyarılarının ciddiye alınarak değerlendirilmesi gereken bir insan olmuştur.
KOMİSYON RAPORU
HERŞEYİ ETKİLEYECEK
Şimdi de gelelim komisyon raporuna.
Ekim ayında yayınlanacak olan rapor, 12 Aralık doruğunda çıkacak kararı büyük oranda etkileyecektir.
Herşeyden önce, hepimizin bilmesi gereken, AB komisyonunun hiçbir zaman yüzde yüz lehte veya aleyhte bir rapor yazmadığıdır. Kararı verecek olan siyasilere hareket yeteneği bırakabilmek için, raporları daima gri renkte çıkar. Bu defa da öyle olacaktır.
Ancak önemli olan, yine de raporun içine konacak unsurların oranına bağlıdır.
Komisyon raporunun, Türkiye’nin Kopenhag kriterlerine uyum oranı ne kadar yüksek tutulursa, üye ülkelerin olumsuz yaklaşım benimsemeleri de aynı oranda düşecektir. Bundan dolayı, Türkiye’nin hiçbir açık kapı bırakmaması gerekmektedir.
Verheugen’in geçen hafta yaptığı bir açıklama, bu yönden de önemli bir unsuru herkese hatırlatmıştır:
“Müzakerelerin başlaması için, hiçbir aday ülkeden kriterlere yüzde yüz uyum istemedik. Türkiye’ye de diğer aday ülkelerle aynı muamelenin yapılacağı sözü verdiğimize göre, Türkiye’nin de Kopenhag kriterlerine yüzde yüz uyum göstermesini isteyemeyiz”.
Buna rağmen, Türkiye ile ilgili karar, teknik verilere değil, siyasi verilere dayandırılacağı için, bizim beklentilerimizin karşılanacağının güvencesi yoktur.
Türkiye’yi rahatlatacak en önemli unsur, Komisyon raporunun sonuna bir değerlendirmenin konulmasıdır.
Bir ara Komisyon Başkanı Prodi, bu raporun sadece röntgen gibi, durumun resmini çekmekle yetinmesini ister, Verheugen ise mutlaka bir değerlendirme gerektiğini ileri sürerdi.
Değerlendirmeden kastım, komisyonun “bulgular ışığında Türkiye Kopenhag kriterlerine uymuş veya uyamamış veya son derece önemli yol almıştır” gibilerinden kendi sonucunu çıkarıp “müzakerelere başlayabilir veya başlayamaz” önerisinde bulunmasıdır.
İçinde bulunduğumuz koşullarda, Türkiye ile müzakerelerin başlaması önerisini yapacak siyasi cesareti , sadece komisyon gösterebilir.
Böyle bir olasılıkta da EVET’çi ülkeler kolaylıkla komisyon önerisine yapışabilirler, HAYIR’cılar da ister istemez tutumlarını belirli bir oranda yumuşatmak ihtiyacını duyarlar.
İşte bütün bu açılardan bakılınca, AB komisyonu genişlemeden sorumla komiseri Günther Verheugen Türkiye açısından hergeçen gün daha ağırlıklı bir konuma giriyor.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|