Başbakan Bülent Ecevit'in buradaki temaslarında bir mesaj ön plana çıkarıldı ve vurgulandı: Türkiye'ye desteğimiz tamdır ve devam edecektir. Stratejik işbirliğimiz, ekonomik ve ticari alana da yaygınlaştırılacaktır. Bu koalisyon başarılıdır ve desteklenmektedir.
Başbakan Bülent Ecevit beklediği ilgiyi fazlasıyla buldu.
Salı günü Başkan yardımcısı Cheney ile yaptığı görüşme, Başkan Bush'un mesajlarıyla birleşti ve ortaya -siyasi açıdan- son derece olumlu bir hava çıktı. Buna, Savunma Bakanı Rumsfeld görüşmesi de eklenince, Ecevit siyasi beklentilerini fazlasıyla elde etmiş oldu.
ABD yönetimi bu koalisyonun performansından memnuniyetini belli etti. Görüşmeler sırasında sadece övgü duyuldu. Anlayacağınız, yol kazası ile karşılaşılmadığı taktirde koalisyonun süresi bu geziden doping alıp uzadı.
Ecevit, Irak konusundaki kaygılarını bol bol anlatmak olanağını buldu. Ancak Amerikalılar, Türkiye'nin bu duyarlığını pek anlayabilmiş değiller. Onlar da durmadan “Neden bu kadar duyarlısınız. Biz herhangi bir karar almadık. Üstelik karar alma aşamasına geldiğimizde sizinle mutlaka danışacağız.” dediler. Bağımsız bir Kürt Devleti kurulmasını kimsenin istemediğini, bu olasılığın abartılmaması gerektiğini söyleyerek Ankara'yı rahatlatmaya çalıştılar.
Kıbrıs konusunda da, Türk tarafı görüşlerini en üst düzeyde verebilme olanağını buldu. Ecevit sürekli şekilde “Ada'daki bugünkü durumun çözüm formülüne yansıması gerektiğini” vurguladı.
Amerikan yönetimi de farklı düşünmüyor. Ankara ile Washington arasında bu açıdan bir görüş ayrılığı yok. Bush yönetiminin Denktaş'tan beklentisi, oyun bozanlık etmemesi. Türk tarafının beklentilerinin karşılanacağının sinyalleri alındı.
Afganistan konusunda da, Ecevit duymak istediği mesajı aldı.
Başkent Kabil'de güvenliği sağlayacak olan 5 bin kişilik Uluslararası gücün liderliğinin Türkiye'ye geçmesine Washington'dan yeşil ışık yakıldı. Ancak, yine de dikkat edilmesi gerekiyor. Zira kararı, Afgan yönetimi ile birlikte 5 bin kişilik orduyu oluşturacak ülkeler (başta İngiltere olmak üzere) verecek. Washington'un bu konuda büyük ağırlığı olmasına rağmen, diğerlerinin itirazlarının giderilmesi için daha çalışma yapılacak.
Amerikan yönetimi, Başkan Bush başta olmak üzere temelde şu mesajı verdi: Türkiye, Amerikanın bölgedeki en önemli stratejik ortağıdır. Türkiye'ye desteğimiz tamdır ve sürecektir.
Bu mesajın Uluslararası kamu oyuna yansıması, Ankara'nın reyting'in artmasına yardımcı olacağı mutlak olarak görülüyor.
KOALİSYONA VE ECEVİT'E TAM DESTEK ÇIKTI...
Salı günü yapılan görüşmelerin iç politikaya yansıyacak olan önemli başka mesajlar da vardı. Bunların başında da, Başkan yardımcısı Cheney'in Ecevit'e söyledikleri geliyor:
“Bu koalisyon son derece önemli reformlara imza attı.Sizin kişisel liderliğinizin bu konuda çok büyük bir rol oynadığını biliyoruz ve destekliyoruz.”
Hemen hemen aynı sözler, IMF'in Avrupa sorumlusu Kohler'den geldi.
Kohler de, bu koalisyonu övgüye boğdu. Reform niteliğinin ön plana çıktığını söyledi ve tam destek verdiğini tekrarladı.
“...Çok iyi gidiyorsunuz. Aman rehavete kapılmayın. Olumlu sonuçları yakında göreceksiniz. Vergi reformunu unutmayın.Devlet Bankalarının yeniden yapılanmasını da tamamlayın. Yerli ve yabancıların önündeki bürokratik engelleri kaldırın. Tam desteğimiz var ve yakında somut sonuçları göreceksiniz...”
Bu sözlerin iç politikaya yansımasını tahmin edebilirsiniz.
Bence bu sözler, Washington ile IMF'in Koalisyon hükümetinin 2004'e kadar devam etmesini istediklerinin en açık işaretidir.
Özetle, siyasi açıdan baktığımızda,Türk heyeti son derece memnun.
PEKİ,PARA İŞİ NE OLDU ?
Türkiye buraya,ekonomik ilişkiler açısından abartılı beklentilerle geldi. Genel hava, ”destek verdik, şimdi karşılığını alalım” şeklindeydi.
Gerçekler biraz farklı çıktı.
Başbakan Ecevit, bütün konuşmalarında aynı yaklaşımı sergiledi:
“Eğer Türkiye ABD'nin önemli bir stratejik ortağı ise, Washington bu ortaklığı sadece askeri ve siyasi alanda görmemelidir.Bu ortaklığın ekonomik ve ticari ilişkilere de yansımasını sağlamalıdır.”
Bu,haklı bir yaklaşım.
Ancak beklentiler öylesine büyük ki, bunların hemen birkaç günde gerçekleşmesi olanak dışı.
Aynen de böyle oldu.
Türkiye'nin beklentilerinin bir bölümü gerçekleşebildi. Geriye kalanların ise, 2 yıldır toplanamayan Karma Ekonomik Komite tarafından ele alınması ve üzerinde çalışılması gereği üzerinde duruldu.
Medya'nın bir bölümü ve iş adamları bu geziden tüm beklentilerin paraya dönüşmesini beklediklerinden dolayı belki biraz hayal kırıklığına anladılar. Bush yönetimi yetkilileri ise, şimdiye kadar yapılanları hatırlatıp, daha da fazlasının gerçekleşeceğini, bunun için de sabırlı davranılmasını vurguladılar.
Yönetimin üst düzey bir yetkilisinin bana söylediklerine göre, ”IMF ile anlaşmanın gerçekleşmesi ve ek kredinin açılması Amerika sayesinde gerçekleşti ve önümüzdeki dönemde bu desteğinde devam edeceği görülecek.”
BURADA FARKLI BİR TÜRKİYE İLE KARŞILAŞILDI
Bundan önceki gezilerle, bugünkünü karşılaştırdığımız taktirde ilginç bir manzara ile karşılaştım.
Özal öncesinde, bu ziyaretlerde sadece askeri yardım ve askeri işbiliği konuşulurdu. Özal önemli bir değişiklikle karşımıza çıktı ve bu ilişkilere ekonomik ve ticari işbirliği boyutunu ekledi. Amerikalılara ilk defa “Bizimle asker ilişkisi değil, yatırım ve ortak yatırımları konuşun”dedi. Türk iş çevrelerini de beraberinde taşıyıp bu piyasalarla tanıştırdı.
Ardından Çiller, Yılmaz ve şimdi de Ecevit'in buraya taşıdığı Türkiye arasında çok fark var. Özellikle ekonomik kriz Türk iş adamlarını çok daha koparıcı, hakkını arayıcı ve Amerika ile işbirliğine çok daha açık bir duruma soktuğu hemen belli oluyor.Türkiye kapılarını rekabete açan ve Amerika piyasasından payını mutlaka isteyen bir müttefik konumunda.
Siyasi ilişkilerin olumlu bir şekilde gelişmesi de, Türk işadamlarının önünü açıyor. Şimdi geriye daha fazla ısrarcı olma ve bu dev piyasadan payını almak kalıyor.