TÜRKİYESİZ, AP’NİN
HİÇ TADI YOK…
BRÜKSEL.
İki gündür Brüksel’in nabzını tutuyorum.
Önce, Olli Rehn ile yaptığım söyleşiyi ve onun değerlendirmelerini yazdım. Ardından da, AB Komisyonu ve Konseyi’ndeki yetkililerle yaptığım konuşmaları yansıttım. Bugün ise sıra Avrupa Parlamentosu’nda.
Avrupa Parlamentosu (AP), nedense Türkiye’de gerçek ağırlığından çok daha fazla ciddiye alınan, çok daha fazla sözü edilen bir kurumdur. Bunda, Avrupalı Parlamenterlerin zaman zaman damarımıza basmaktaki ustalıklarının da çok etkisi var tabii.
Bunun yanı sıra, Parlamentonun aldığı bazı kararların ağırlığı da var. AP onayını vermedikçe, Türkiye’nin tam üyeliğinden söz edilemeyeceği gibi, raporlarının etkisi de pek küçümsenmemeli.
Geçtiğimiz yıllarda, özellikle Türkiye konulu raporları, Kıbrıs raporlarıyla gündemimizi sürekli meşgul eden bu kurumda şimdi büyük bir sessizlik var. Nedeni de, Türkiye’nin gündemden düşmesi. Ne eski heyecanlar kalmış, ne de hararetli toplantılar.
Parlamentonun kafeteryasında Joost Lagendijk ile oturup sohbet ederken, bütün tanıdık isimler teker teker önümüzden geçiyordu. Hepsinden aynı sözleri duydum: “ Artık Türkiye gündemimizde değil. Üstelik bu yıl Türkiye raporu dahi hazırlanamayacak. Tatsız bir durum…”
Türkiye’nin unutulmasının bir nedeni, siyasi gelişmeler ise, bir diğer nedeni de, eski Türkiye raportörü bu görevinden ayrılması. Hollanda’nın Ulaştırma bakanı olmuş. Bu makam çok önemli, zira Camiel Eurlings milyarlarca euroyu harcayan bir Bakanlığın başında. İlerde Başbakanlığa kadar gidebileceğinden söz ediliyor.
Bu durumda da, Türkiye raportörlüğü açıkta kalmış durumda. Hatta, muhafazakar grup bu raportörlüğü sosyalist guruba bırakmayı planlıyor.Ancak ne olursa olsun, 2007 yılında Türkiye raporu çıkamayacak.
Yani, heyecan yok !
Lagendijk, herşeye rağmen Türkiye’nin yine de büyük bir dikkatle izlendiğini söylemeden edemiyor. “Bir süre Türkiye’nin geri plana alınması ve heyecanların durulması gayet yerinde oldu. Zaten Türkiye o kadar büyük bir ülke ki, tümüyle unutmaya imkan yok.” diyor.
Parlamento’nun gündemi de değişmiş.
50’inci yaşını kutlayan Avrupa Birliği’nin içinde bulunduğu siyasi kriz herkesi rahatsız ediyor. Anayasanın yeniden rayına oturtulması, en başta gelen öncelik. Diğer merak konusu ise, Fransa ve tabii Türkiye’deki seçimler. Parlamentoda da bana en çok sorulan soru,” Erdoğan aday olacak mı ? Böyle bir olasılıkta AK Parti ne sonuç alır?” idi.
Fransız Başkanlık seçimi ise, çoğunu açıkça rahatsız ediyor.
SARKOZY’NİN SEÇİMİ
TÜRKİYE’NİN ÖNÜNÜ KESER
Brüksel’de konuştuğum, ister Komisyon, ister Konsey, ister Avrupalı Parlamenterler olsun, hepsi aynı noktaya dikkat çektiler: Fransız Başkanlık yarışını Sarkozy kazandığı taktirde, Türkiye’nin işi epey zorlaşacak.
Bir Komisyon üyesi, Sarkozy’nin bütün politik yaşamını “Ben verdiğim sözü tutarım” sloganına dayandırdığını, bundan dolayı da, seçildiği taktirde, Türkiye ile müzakereleri daha da zora sokmaya çalışacağını söyledi.
Aynı beklentileri, Konsey ve Avrupa Parlamentosu’nda da duydum. “Siyasetçiler seçilene kadar her şeyi söylerler. Ancak seçildikten sonra, gerçekleri görürler ve zaman içinde tutumlarını değiştirirler” diyen AP’deki Yeşiller grubunun bir danışmanı, Sarkozy’nin ilerde Türkiye’ye bakışını değiştirse de, bunun çok zaman alacağını vurguladı.
En fazla üstünde durulan unsur, Sarkozy’nin Elysee sarayına oturduktan sonra, Washington’un tüm ısrarlarına rağmen, Türkiye müzakere başlıklarını vetolayacağı ve çalışmaları zorlaştıracağı şeklinde.
Tabii, Sarkozy’nin seçimini en büyük merakla bekleyen kişi de, Güney Kıbrıs lideri Papadopulos.
“Papadopulos buralarda pek destek bulamıyor. Pek sevilmiyor. Türkiye konusunda da çok zorlanıyor. Eğer Sarkozy seçilirse, işi kolaylaşacak. Fransa’nın desteğiyle isteklerine biraz daha kolay ulaşabilecek” diyen bir Komisyon yetkilisinin tahmini, Sarkozy’nin seçilmesinden en çok Papadopulos’un memnuniyet duyacağı şeklindeydi.
İşte Brüksel’den görünüş…
Önümüzdeki iki ay her şeyi etkileyecek.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|