BU ŞEKİLDE DEVAM
EDEMEYİZ...
Ekim-Aralık dönemi artık gelenekselleşti. Her yıl bu üç ay Avrupa Birliği ile kavga ederek geçiyor. Son iki yıl böyleydi. Bakalım 2007’de nasıl olacak?
Ancak, kendimizi de aldatmayalım. Bu şekilde devam edemeyiz. Her yıl böyle bir stres ile yaşanmaz. Hem kendimizi perişan ediyoruz, hem de ilişkiler geriliyor. İster istemez, AB ile sürekli kavga eden bir ülke görüntüsü ediniyoruz. Haksız şekilde hırpalanıyoruz.
Ne yapıp edip, Kıbrıs konusunu gündemimizden çıkarmamız gerekiyor. Limanlar sorununa mutlaka bir çözüm bulmalıyız.
Çözüm bulmak, tek taraflı ödün vermek anlamına glemez. Papadopulos’a limanları açsak dahi, yarın başka birşey isteyecektir. AB’yi tatmin etmek için limanları açsak dahi, yarın bir başka gerekçe bulacaklar. İşte bütün bunlara rağmen, Kıbrıs’ta yeni bir açılım gerekiyor.
Eğer BM’yi harekete geçirip yeni bir çözüm süreci başlatamazsak, Kıbrıs sürekli sorun yaratacaktır.
Bu tuzağa düşmek istemiyorsak, Washington-Londra-Berlin üçgenini harekete geçirmemiz şarttır.
Türkiye Kıbrıs’ta çözümü, AB’ye tam üyelik sürecine yayamaz. 10-15 yıl, hem bu sorun ile yaşayıp, hem de müzakere yapamayız.
Daha da önemlisi, Kıbrıs’ta çözümü son dakikaya, yani tam üyeliğimize 5 dakika kalaya bırakmamamız gerekiyor. Böyle bir hata, Kıbrıs’ı kaybetmemiz anlamına gelir.
İşte o zaman “Ya Kıbrıs, ya AB’ye tam üyelik” seçimiyle karşı karşıya kalırız ki, böyle bir olasılık, KKTC’yi Rumlar’a teslim etmeye kadar gidebilecek bir tuzağa düşme anlamına gelebilir.
2007, Kıbrıs’ta çözüm için büyük bir atılımı başlatmanın tam zamanı.
Türkiye yıllar boyunca “Kıbrıs sorunu, 1974 harekatı ile çözüldü” dedi. Çözüm istemedi ve topu taca attı. Bu yaklaşımı, 2004 Annan Planı’yla değişti. Rumlar çözüm istemiyor, biz ise çözüm peşinde koşuyoruz.
İşimiz zor. Rumlar’ı çözüme zorlamak hem çok usta bir politika uygulamak, hem de cesur adımlar atmak gerektiriyor. Seçim mücadeleleriyle gelecek olan 2007’de ilk adımlar atılıp, müzakere süreci başlatılabilirse, 2008-2009 döneminde bir çözüme ulaşılabilir.
Ayrıca unutmamalıyız ki, bulunacak bir çözüm, Annan Planı’nın son versiyonunun daha gerisinde olacaktır. Eğer Rumlar’a referandumda HAYIR oyu verdikleri koşulları kabul ettirebileceğimizi sanıyorsak yanılırız.
Cesaret, kararlılık, vizyon ve akıllı bir politikayla bu işin altından kalkabiliriz. Önemli olan Washington-Londra-Berlin üçgenini ikna edebilmektir.
Bu yazılara cnnturk.com'dan da erişebilirsiniz.
|